Neşet Ertaş'tan sonra dünya öksüz kaldı
Kendine özgü çalıp söyleme yöntemiyle ilgili ilgisiz herkesin gönlünü fetheden Neşet Ertaş, 2010 yılında UNESCO tarafından “Abdallık Geleneği” dalında, “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak tescil edilmişti. 25 Eylül 2012’de, Hakk’a yürümüş, babasının ayakucuna defnedilmesini istemişti; geriye insan olmanın erdemini bırakarak...
Yüksel Işık [email protected]
Bazı insanlar, hayatın hakkını vererek yaşarlar. Geçtikleri her yerde onların izlerine rastlarsınız. Bedensel varlıklarının ötesindedir, hissettirdikleri ağırlık; tıpkı bir türküde dillendirildiği gibi:
“Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle yol gizli gizli.”
Serinlemek istediğinizde gölgesine girebileceğiniz ulu bir ağaç veya ihtiyaç duyduğunuzda içinizi ısıtan bir güneş gibidirler. Hepimiz bakarız ama onlar 'can gözleriyle görürler'; bu yüzden olsa gerek, 'kalkıp göç eylediklerinde', dünya öksüz kalır. Göçüp gidenin ardından kalan boşluk, hiç doldurulamaz. Tıpkı Neşet Ertaş gibi!
Beş yıl oluyor; Hakk'a yürüyeli! 1938 yılında doğup, 2012’de tamamladığı dünyevi hayatını şöyle özetlemiş bir şiirinde:
“Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana
Kırtıllar Köyünde geldin, dediler.
Babama Muharrem, anama Döne
Dedim; sen atayı bildin, dediler.”
GÖNÜL GÖZÜ AÇIK BİR HALK AŞIĞI!
Bektaşiliğin alt parçası olan Abdallık geleneğine mensup bir ailenin çocuğudur. Erol Parlak, O’nun için “Neşet Ertaş’ı Abdallardan, Abdalları Neşet Ertaş’tan ayrı düşünmek mümkün olmadığı gibi Abdalları anlamadan Neşet Ertaş’ı anlamak da mümkün değildir” derken bir gerçeği dile getirmektedir.
Çocukluk yılları henüz bitmemişti ki annesini kaybetmişti. Babası ise hem öğretmeni, hem ustası hem de ruh ikizi olan büyük halk aşığı Muharrem Ertaş’tı. Daha çocukken babası ile birlikte çalışmaya başlamış; sekiz kardeşten babasının halk aşıklığı alanında açtığı izi takip etmekte karar kılan tek çocuktu.
Babası askere gidince ailenin geçim yükü O’nun sırtına binmiş; O da köy köy dolaşarak, çalıp söylemişti. Gönül gözü açık bir çocuktu; ilk ustası babasının, ikinci ustası Çekiç Ali’nin ve üçüncü ustası Hacı Baş’ın ağızlarından çıkanı zihnine depolamakta tereddüt etmemişti. Neşet Ertaş’ın yetiştiği koşullar, genellikle toplumun en yoksul, en dışlanmış kesimini oluşturan Abdalların içinde bulundukları koşullardan vareste tutulamaz. Yokluk ve yoksulluk içinde geçen bir dünyaya açmıştı gözlerini.
Bir röportajında şöyle demişti:
“Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk, varlığı görmedik ki yokluktan şikâyet edelim.”
Bu söz, Neşet Ertaş’ın hayat felsefesinin özeti gibidir. Ünlendikten sonra çok para kazandığı olmuştu; ancak, kazandığı her kuruşu yoksullarla paylaşmayı tercih etmişti. O, hayatını, bütün dervişler gibi “gönüllü yoksulluk” içinde geçirmişti. Türkü söyleyerek tükettiğinin yerini üreterek doldurmuş bir halk (aynı zamanda Hakk) aşığıdır. Ürettiği türkülerde kullandığı “Garip” mahlası babasının önerisidir. Bu mahlas, toplumun çoğunluğuna karşı Abdalların kendisiyle barışıklığının ifadesidir.
'YİĞİT NAMIYLA ANILIR!'
Yaşar Kemal, O’nun için “Bozkır’ın Tezenesi” yakıştırması yapmıştı. Kırşehir’de tespit edilen 453 eserlik repertuvarın 168’i O’na ait.Bektaşiliğin “alameti farikası” gibi olan “72 millete aynı nazarla bakmak”, Neşet Ertaş’ın hayat rehberi gibidir. O yüzden her fırsatta şöyle seslenir:
“Sakın ol ha insanoğlu
İncitme canı incitme
Her can bir kalp Hakka bağlı
İncitme canı incitme .”
'NEŞET ERTAŞ'IN DİLİ EVRENSELDİR'
Halk türküleri yöreseldir. Neşet Ertaş türkülerinin kaynağı yöresel olsa da dili evrenseldir. O’nun türkülerinin derin bir anlamı; ayrı bir ruhu vardır. O ruhtur; Neşet Ertaş’ı dünya çapında büyük bir usta, yeri doldurulamaz halk aşığı haline getiren…
Neşet Ertaş hakkında yaptığı araştırmayı kitaplaştıran, Parlak, Ertaş’ı, “Bir Şaman misali büyülü ve esrik, bir Kalenderi misali engin ve coşkun ve bir Bektaşî eri olarak yüreği yüce bir aşk ve sevgi ile dolu. Engin gönlü ve yalınkat yüreğinden taşan hüzünlü ve yanık ifadesi ile havalandırdığı türküleri, Anadolu tarihi kadar derin, Anadolu toprağı kadar bereketli, Anadolu kültürü kadar zengin, Anadolu insanı kadar içten, sade ve cömerttir. Her biri diğerinden değerli türkülerinden birinde, tıpkı babası gibi bir Garip Bülbül” olarak tanımlamıştı.
Kendine özgü çalıp söyleme yöntemiyle ilgili ilgisiz herkesin gönlünü fetheden Neşet Ertaş, 2010 yılında UNESCO tarafından “Abdallık Geleneği” dalında, “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak tescil edilmişti.
25 Eylül 2012’de, Hakk’a yürümüş, babasının ayakucuna defnedilmesini istemişti; geriye insan olmanın erdemini bırakarak...
Anısına saygıyla.