Yunan müziğinin ustaları - 1: Markos Vamvakaris

Türkiye’de sevilip sayılan ve kemik bir dinleyici kitlesi olan Yunan müziği, Türkiyeli halkların müziğine en yakın müzik türlerinden bir tanesi. Bizden çok uzak olmayan, hatta oluşmasında kendi kültürümüzün de katkıları olan Rebetiko’nun büyük ustalarını yad edelim.

Google Haberlere Abone ol

Nergis Fırtına

DUVAR - Türkiye kültürüne en yakın kültür, şüphesiz ki Yunan kültürü. Ortak bir tarihe sahip olmamızın yanı sıra, dinlediğimiz müzik, yediğimiz yemek hatta ve hatta olaylara verdiğimiz tepkiler de aynı. Hâl böyle olunca, Türkiye’de Yunan müziğinin yıllardır kemik bir dinleyici kitlesinin olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Rebetiko’nun ortaya çıkması da, yine bu iki kültürün bir araya gelmesiyle oluyor.

Rebetiko isminin nereden geldiği hakkında çok kesin bir bilgi olmasa bile, remvastiko (düşüncelere sevk eden) ve remvo (gezmek) anlamına gelen kelimelerden türediği söylenir. Rebetiko’nun ismi ile ilgili olarak bir diğer teori ise, ‘rebet’in Osmanlı Türkçesi’nden geldiğini söyler.

Markos Vamvakaris

Her ne kadar coğrafı konum olarak Rebetiko şu an Yunanistan’da icra edilse de, Rebetiko’nun anavatanı İzmir ve İstanbul’dur. İstanbul ve İzmir Rumları’nın oluşturduğu tekkelerde ortaya çıkan Rebetiko şarkılarının ana teması genelde, aşk, göç, ölüm ve özlemdir.

19’uncu yüzyılın sonlarında Anadolu’dan Yunanistan’a yaşanan göç dalgasından sonra Yunanistan’da açılan Kafe Aman’larla beraber, İzmir ve İstanbul Rumları, Anadolu kültürünü Yunanistan’a taşımışlardır. Rebetiko, temelde buzuki ve bağlama ile icra edilse de, daha sonra Anadolu etkisiyle, diğer Türk sazları da Rebetiko’ya eklenmiştir. Yunan yazar Elias Petroopulos’a göre Rebetiko’nun 3 aşaması vardır:

İzmir Dönemi (1922-1932)

Kafe Aman’ların meşhur olduğu dönem, Yeraltı Dönemi (1942-1952)

Popüler Dönem (1952-günümüz) Rebetiko artık Yunanistan’ın ulusal müziği.

Klasik bir Rebet, toplumdan dışlanmış, argo, protest, yoksul, her zaman silah taşıyan ve madde kullanan bir bireydir.

Rebetiko’nun en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen Markos Vamvakaris’i ise yakından tanımakta yarar var.

USTALARIN USTASI: MARKOS VAMVAKARİS

‘Rebetiko’nun babası’ olarak bilinen Markos Vamvakaris, 1905 yılında Frank kökenli Katoliklerin yoğun olarak yaşadığı Siros Adası’nda doğdu. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Vamvakaris’in hayatı, rebet kültürünün en yoğun olarak yaşandığı varoşlarda geçti. Böylelikle, buzuki sanatçılatrının ve rebetiko şarkıcılarının arasında büyüdü.

Vamvakaris maddi zorluklar sebebiyle 8 yaşında çalışmaya başladı. Bir süre dokuma atölyesinde çalıştı, kasap ve manav çıraklığı yaptı. Hatta bir ara ailesi ile birlikte karaborsacılık bile yaptı. Tüm aile hapse düştükten sonra Vamvakaris, yeni umutlarla Pire’nin yolunu tuttu.

Ancak Pire’ye gelmiş olması da onun hayatını kolaylaştırmadı. Pire o dönemler, uyuşturucu bağımlılarının, sabıkalıların, işsiz güçsüzlerin sığındığı bir limandı. Hal böyle olunca, Vamvakaris’in de başı beladan kurtulmadı, ufak suçlardan sürekli hapse girdi çıktı.

Vamvakaris müziğe adım atmaya karar verdiğinde henüz 20 yaşındaydı. O sıralar mezbahada çalışan Vamvakaris’in hayatı, Ayvalıklı Niko’yu dinledikten sonra değişti. Buzuki çalmayı öğrenmeye karar veren Vamvakaris’in müzik serüveni böylelikle başlamış oldu. Marko, 6 ay içinde buzuki çalmayı öğrendi ve ufak ufak, rebet kültürünün vazgeçilmezi olan haşhaş kullanımının çok olduğu yerler olan ‘tekke’lerde sahne almaya başladı.

En yakın arkadaşı Artemis’in bıçaklanarak öldürülmesinden sonra, Pire’yi terk edip doğduğu yer olan Siros’a geri döndü. Siros’ta yine birçok yerde sahne alırken, 50’ye yakın bestesi vardı ve plak şirketleri bu besteleri yayınlamak istiyordu. Marko en başında bestelerini yayınlamak istemese de daha sonra ikna olup Columbia Records ile anlaşma imzaladı.

SİROS ADALI KATOLİK KIZ: FRANGOSİRİANİ

Marko’nun 1932 yılında Siroslu Katolik bir kızdan ilham alarak yazdığı şarkı, o dönem çok ses getirmese de, yıllar sonra rebetikonun en sevilen şarkılarından biri olacaktı. Şarkıyı üne kavuşturan ise yıllar sonra Grigoris Bithikotsis oldu.

Marko şarkının yazılma hikayesini şöyle anlatır: Buzuiki çalarken ve şarkı söylerken daima yere bakarım. İnsanların yüzüne bakamam çünkü kontrolümü kaybederim. Bir keresinde kafamı kaldırdım ve simsiyah gözleri olan güzel bir kız gördüm. Bir daha seyircilerin yüzüne bakamadım ama bütün gece o kızı düşündüm. Anakaraya geri döndüğümüzde ise ‘Frangosiriani’yi yazdım.

SAVAŞ YILLARI

İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının işgali altında olan Yunanistan için her şey değişmişti. Birçok plak şirketi teker teker kapatılırken, hâlâ müzik yapan birkaç yer kalmıştı ve buralarda da genelde Alman Nazi subayları eğleniyordu. Daha önce sahne alan müzisyenler, müzik ve eğlencenin yasaklanmasıyla işsiz kaldı, bir çoğu Nazilere karşı direnişe katıldı (Bu müzisyenlerin arasında o zaman henüz 20’li yaşlarında olan Yunan müziğinin en önemli isimlerinden kabul edilen Hatzidakis ve Theodorakis de yer alır).

Savaş yıllarından Marko ve arkadaşları ufak tefek işler bulabilseler de, savaşın bitmesiyle beraber Vamvakaris’in şöhreti yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Marko’nun bundan sonraki en başarılı şarkısı 1960-61 yıllarında çıkardığı (tam tarihi kesin değildir) ‘Ta Matoklada Sou Lampoun’ (Kirpiklerin Parlıyor) şarkısı oldu.

Marko, 1972 yılında 66 yaşındayken hayatını kaybetti. Geriye bir çok eser ve ondan ilham alacak olan ‘rebet’ bıraktı. Hatta Mikis Theodorakis Marko için, “Hepimiz (Yunan müzisyenler) bir ağacın dallarıyız. Marko ise o ağacın ta kendisi” demiştir.

EK:

İskoç Franz Ferdinand grubunun Yunan solisti Alex Kapranos, Barbican Center’da Markos Vamvakaris’in anısına düzenlenen gecede, Rebetiko tarihini anlatıp ‘Ta Matoklada Sou Lampoun’u söylüyor.

Kaynak