Datça Tiyatro Festivali: Herkes herkesle dostmuş gibi*
Datça’da edindiğimiz güzel dostlukların neşesi, izlediğimiz güzel oyunların heyecanıyla bir sonraki festivalin hayalini kurmaya başladık. Festivalin yoğun programı oyunların içeriklerinden bahsetmeme izin vermedi. Bunun için af diliyorum. Şu an Datça’da çalışan festival ekibi muhtemelen bu yazıyı bir toplantı arasında okuyacak. Seneye görüşmek üzere arkadaşlar, her şey için teşekkürler. Özellikle de “herkes herkesle dostmuş gibi” hissettirdiğiniz için.
DUVAR - Geçtiğimiz hafta, bu sene birincisi düzenlenen bir festivali geride bıraktık. “Biz nasıl bir festivale katılmak isterdik?” düşüncesiyle toplanıp aylarca çalışan ve sonunda Datça’da insanları tiyatroyla buluşturmaya karar veren 9 gencin projesiydi Datça Tiyatro Festivali. Kemik kadrosunu daha önce festivallerde gönüllü olarak çalışan gençlerin oluşturduğu Mirket Organizasyon ekibi, geçmiş deneyimlerinden faydalanarak Eylül ayından beri Datça’da çalışıyordu. Çok büyük beklentileri yoktu. Az sayıda kombine satışı, hatırı sayılır sayıda seyirci onları mutlu edecek, önümüzdeki sene için motivasyon sağlayacaktı. Fakat beklemedikleri bir şey oldu ve festival yoğun katılımla tamamlandı. Gönüllü çalışanlarla birlikte 60’ı bulan ekipte gözler dolu, tüyler dikendi. Ufak tefek aksilikleri nazar boncuğu ve bir ders olarak ceplerine koyan festival ekibi, önümüzdeki senenin festivali için Datça’da çalışmaya devam ediyor. Onlar çalışadursun, biz bu sene festivalde neler yaşandığından bahsedelim.
Festival, programda açıklandığı şekliyle üç günden oluşuyordu. 16-18 Temmuz arasında geçen bu üç günü özetlemeden önce, festivalin en önemli kanadını oluşturan Üretim Çalışmaları’ndan söz etmekte fayda var. Üretim Çalışmaları, Datça Tiyatro Festivali’ne Türkiye’nin dört bir yanından katılan öğrencilerle, profesyonel oyuncuları ve yönetmenleri buluşturmayı hedefleyerek tasarlanmış.
Adım Adım Oyun Üretimi ve Şiirden Sahneye olmak üzere iki dala ayrılan Üretim Çalışmaları, tiyatro öğrencilerinin profesyonel oyuncu ve yönetmenlerle tanışmalarını ve onlarla birlikte çalışmalarını sağladı. Öğrenciler Şiirden Sahne’ye çalışmasında profesyonel yönetmenler eşliğinde Can Yücel’in “Büyük Can Dedi Ki” şiirini sahne performansına dönüştürdü. Adım Adım Oyun Üretimi için seçilen yazarlar, 15 Temmuz’da Datça’ya vardılar ve Murat Mahmutyazıcıoğlu yürütücülüğünde iki gün boyunca oyun yazdılar. Yazılan oyunlarda rol alacak oyuncular ve yönetmenler kura ile belirlendikten sonra prova sürecine geçildi. Her oyun ekibinde en az bir profesyonel oyuncu bulundu. Sahnelenecek oyunların müziklerini Burçak Çöllü yürütücülüğünde toplanan Sahne İçin Müzik çalışması ekibi yaptı ve ortaya kulaklarımızın pasını silen ezgiler çıktı. Tüm bu çalışmaların sonuçları festivalin son günü seyirciyle paylaşıldı. (Bu çalışmalar ve katılım gösteren profesyoneller hakkında detaylı bilgiyi festivalin sitesinden ve Instagram sayfasından edinebilirsiniz.)
Datça Tiyatro Festivali açılışını 15 Temmuz gecesi Panayır Alanı’nda gerçekleşen Çiğdem Erken ve Güvenç Dağüstün konseriyle yaptı. Ertesi gün sabah ise önceden başvurusunu yapan ve seçilen öğrenciler atölyelerine doğru yola koyuldular. Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın dans atölyesi, Datçalı tiyatro grubu Tiyatro Metamorfoz’un Oynayarak Olmak, Olarak Oynamak başlıklı atölye çalışması, Beyti Engin’in herkese açık olarak verdiği Pozitif Atölye ile festival hızlı bir başlangıç yaptı. Saat 16.00’da Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın ilgiyle takip edilen Macbeth uyarlaması oyunu “Şatonun Altında” oyunu Hızırşah Kültürevi’nde sahnelendi ve büyük beğeni topladı. Güneş batmaya yakın “Nasreddin Hoca” isimli çocuk oyunu Panayır Alanı’nda izleyiciyle buluştu. Bu oyunun ardından çim alanda Yekta Kopan söyleşisi gerçekleşti. Hava iyice karardığında amfi tiyatroda Semaver Kumpanya’nın “Cimri” oyununu izlemek için buluştuk. Ve ardından Büyük Ev Abluka’dan tanıdığımız Gülin, panayır alanında verdiği konserle günü sonlandırdı.
17 Temmuz’da atölyeler sürerken, festival katılımcıları yoğun istek üzerine ikinci kez programa eklenen “Şatonun Altında” oyununu izlemek üzere Hızırşah Kültürevi’ne gitti. Macbeth’i iki gün üst üste öldüren oyunun ardından herkes Panayır Alanı’na doğru yola koyuldu. Panayır Alanı’nda ikincikat’ın tek kişilik “Yan Rol” isimli oyunu sahnelendi. Oyunun ardından Ebru Nihan Celkan moderatörlüğünde Ece Dizdar, Funda Eryiğit ve Başak Daşman “Sahneyi Eşitlemek” başlıklı bir söyleşi yaptılar ve katılımcıların sorularını yanıtladılar. Akşam saatlerinde Cimri oyununun fuayesi yapıldı ve katılımcılar çim alanda Beyti Engin ve Çağrı Çetinsel’in sesinden şiirler dinledikten sonra Tiyatro Hemhâl’in “Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit” oyununu izlemek üzere amfi tiyatroya geçti. Festivalin en coşkuyla karşılanan oyunu olarak akıllarda kalan ve binlerce kişinin ayakta alkışladığı Dirmit’in yumuşattığı kalpler, Panayır Alanı’nda Birsen Tezer’in sesiyle kendinden geçti ve ikinci gün de tamamlanmış oldu.
Festivalin son günü Üretim Çalışmaları sonucunda ortaya çıkan kısa oyunların ve Şiirden Sahneye çalışması sonucunda ortaya çıkan performansların sahnelenmesi ile başladı. Ardından İbrahim Selim’in rol aldığı “Bunu ben de yaparım” isimli oyun amfi tiyatroda seyirciyle buluştu. İbrahim Selim oyun sonunda festival ekibini sahneye çağırarak seyirciden büyük bir alkış istedi. Datça halkı ve diğer şehirlerden gelen katılımcılar tarafından büyük bir gururla alkışlandı festival ekibi. “Bunu ben de yaparım” oyununun hemen ardından fuayesi yapıldı ve büyük bir heyecanla Panayır Alanı’na akın ettik. Çünkü festivalin son günü Erkan Oğur – Anatolian Blues konseri ile tamamlanacaktı. Muhteşem bir müzik şölenine tanıklık ettikten sonra kamp alanının yolunu tuttuk ve Datça’da edindiğimiz güzel dostlukların neşesi, izlediğimiz güzel oyunların heyecanıyla bir sonraki festivalin hayalini kurmaya başladık. Festivalin yoğun programı oyunların içeriklerinden bahsetmeme izin vermedi. Bunun için af diliyorum. Şu an Datça’da çalışan festival ekibi muhtemelen bu yazıyı bir toplantı arasında okuyacak. Seneye görüşmek üzere arkadaşlar, her şey için teşekkürler. Özellikle de “herkes herkesle dostmuş gibi” hissettirdiğiniz için.
*Barış Bıçakçı'nın kaleme aldığı Herkes Herkesle Dostmuş Gibi 2016 yılında İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.