Lalettayn!.. CHP'nin dili, Fatih beyin kesesi

Süper Baba ve İkinci Bahar’ı yazan senaristlerin yarısı, Yeditepe İstanbul’un tek ve biricik senaristi erkekken ve bu diziler hiç de kadın karakterlerini yerlerde sürüyüp kocasının dizleri dibinde oturtmakla itham edilemeyecekken. Kadın kimliğine dair daha fazla soru barındıran Sıla’nın senaristlerinin yarısı, Asmalı Konak’ın ise tamamı kadın görünüyor, Sinematürk’ten bakılınca.

Google Haberlere Abone ol

Yelda Eroğlu

DUVAR - CHP yönetiminin Yerel Seçimler 2019 Stratejisi-Yöntem, Hedefler, Öncelikler ve Öneriler raporuna göre, CHP yerel seçimlerde, “Entelektüel, akademik ve elitist bariyerleri aşıp, sağ partilere oy veren büyük kesimin diliyle” konuşmayı amaçlıyormuş. Saraylarında Fransızcanın vatan topraklarında Rusçanın konuşulduğu bir 19. yy sorunsalı demek, hâlâ içinde olduğumuz ki Dekabristler gibi, “Her vatandaşın anlayabileceği dilde” (bkz burada) büyük kesimdeki vatandaşın anlayabileceği dilde konuşmak hatta ve hatta “o dilde” bir siyaset sözlüğü yaratmak peşindeyseler. Ne soylu bir amaç. Dekabrist şair Alexander Bestuzhev’den açılımlar da yapılabilir mesela, “Kişi onlarla yaşamalı, onların dilinde konuşmalı, onlarla yemeli, bayram günlerini onlarla birlikte kutlamalı, onlarla ormanda ayı avlamalı ve pazara köylü arabasıyla gitmeli."

Halkla beraber ayı avlamayacaklar da 'biz de din üzerinden yürürüz'ü kastediyorlarsa. O zaman Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın Eyüp Sultan konuşması olacak, örnek (İngilizlerin dear Doctor Johnson'ı varsa bizim de sevgili sevgili Dr. Hikmet Kıvılcımlı'mız var). “Düşünün vatandaşlarım: Demokrasinin o zamanki manzarasını düşünün. Lalettayn, adsız bir vatandaş, lütfen kalkıyor, devlet başkanına, hiçbir izah yapmaksızın: ‘Sen bir hırsızsın!’ diyor. Bunun üzerine devlet başkanı Hazreti Ömer ne yapıyor? Ne yapsa beğenirsiniz? Yani, ondan sonra çeker kılıcını, uçururdu söyleyenin kellesini, değil mi? Hayır. Hazreti Ömer: ‘Bu sözün sebebi var mı? Ben neden hırsızım? Bilmiyorum. İzah et. Eğer hırsızsam hakikaten, sözümü keseyim’ dedi. Soğukkanlılığa, tahammüle, tenkit karşısındaki insanca tepkiye bakalım. Bundan, bugün için bugünkü devletle vatandaş arasındaki münasebetler için büyük neticeler çıkarmaya çalışalım”.

CEMİL İPEKÇİ'Yİ TUTABİLENE AŞK OLSUN!

Ya da elitsin elit dene dene kendini sahiden de elit sanmakta olan CHP yönetimi, Karabaş Hazretleriyle Nafi Baba'nın torunu bir Cemil İpekçi’nin (daha önceki bir röportajında sarayın cinci hocasıyla uncubaşısının akrabası olduğu şeklinde daha oryantalist tarif etmişti ki soy ağacını Kerime Nadir romanları bile bu derece düşkünleştirmemiştir) 22 odalı köşkünden çıkış anını canlandırmayı planlamakta yerel seçimlerde. Beşinci nesil Sudanlı bir cariyenin torunu ve dahi küçük bey mutfağa girmek istediğinde kafasına tahtayla vuracak denli gaddar (“ne istiyorsanız lütfen dadınıza söyleyiniz”) dadısı evlenmek suretiyle Almanya’ya göçtüğünde Cemil İpekçi, ilk sigarasını yakıp ana avrat küfretmeye başlar (Posta gazetesinden aktarılıyor bu sahne). Sonra “tutabilene aşk olsun”.

Ve York kentinin bir başka köşesinde, dergilerde eserleri yayınlanmayan yazarlar açıktan örgütleniyordu… Duvar’da yayınlanan röportajları vasıtasıyla haberdar olduğum RomancıMag; “Biz yazarın hakkını arıyoruz”. Sesimi alçaltıp dehşetle soruyorum; peki kim yiyor “o” yazarın hakkını? Edebiyatın “Führerleri”! “Belli başlı köşeleri tutmuş olan bazı kişiler”! Eskiden bunlara edebiyatın kontları ne bileyim baronları filan denirdi. Parlamenter sistem, demokrasi eski lezzeti vermez, kontluk, baronluk gibi aristokratik payeler de eskisi gibi tiksinti uyandırmaz olunca daha güncel nefret payeleri kullanılır olmuş. Nihayet kontlar baronlar TRT döneminden kalma bir mahalle dizisinin sıcak samimi karakterleri, artık; ne tatlı bankerimizdin sen Baron Nucingen. RomancıMag, youtube’da bir kanal, Küçük Romancı Atölye’sinin dergisiymiş. Ben Murat Sevinç’in tavsiyesine uyarak cep telefonumu her gün aksatmadan birkaç saat kenara koyduğum için (son bilimsel nazariyeleri okumakla kalmıyor bizzat şahsımda da tatbik ediyorum) vakit uydurup da keşfedemiyorum internetin derinliklerini. Bu kanalda “yazan insanın, etrafında kimseyle paylaşamadığı yazarlık dertlerini” konuşuyorlarmış. Hikayenin son kısmının sarkması? Word’de yaptığı eski düzeltmeleri görememesi? Tüy kalemlerinin habire habire kırılması? Non mösyö! Belli ki en büyük ve en motive edici en kışkırtıcı dert “belli başlı köşeleri tutmuş olan bazı kişiler”. Bunlar, “kendi gücüyle var olmaya çalışan yetenekli yazarların görünmesine olanak tanımıyor”. Adeta bir kurtlar sofrası; “edebiyat camiasındaki bu çarpık düzen, içerisinde değilseniz sizi bıçaklamaz, ancak biraz yaklaştığınızda o bıçakları görür ve geride durmanız gerektiğini anlarsınız”.

Peki kötücüllüğü, paylaşımsızlığı kanlı bıçaklı resmedilen bu edebiyat camiası bu führer’ler kimdir kimlerden oluşur? (Ve de neyi bıçaklarla savunmaktadırlar; 2018 Türkiye’sinde edebiyatçıların kazandığı balya balya parayı mı yoksa Edirne’den Ardahan’a uzanan bir toplumsal kutsiyeti mi ha ha ha!) RomancıMag bir Türkiye huyu olarak bittabi isim vermiyor. Belki bir semt, ima edilen; “Cihangir miti”. (Ki insan kendini bildikten sonra Cihangir’de de Hamamyolu’nda da führer olmadan oturabilir.)

Bir tutam itham alınır, hiçbir sorumluluk düzeltme tekzip polemik korkusu yaşanmadan havaya fırlatılır.

ŞAHANE GÖRÜNÜMLÜ BİR TESPİT

Ya da bir tutam tespit alınır, hiçbir veri istatistik sayı kaygısı duyulmadan, yine havaya fırlatılır. Antalya Film Festivali kapsamında düzenlenen “Sinema Filmlerinden Televizyon Dizilerine Kadının Yükselişi” konulu panel. “Her türlü kötü muameleye katlanan kadınların olduğu bir dönem vardı dizilerde. Korunmaya muhtaç, kocasının dizinin dibinde oturan… Bu karakterleri yaratan daha çok erkek senaristlerdi. Şimdi o dönem yerine bütün dünyayla mücadele edebilen, hayatı tek başına sırtlayabilen, sadece kendini değil çocuklarını, kardeşlerini de ayakta tutan kadınların hikayesini anlatıyoruz. Bunu yazan da kadın senaristler” derken; öylesine doğru öylesine olması gerektiği gibi ki tespiti. Hangi dönemde kaç kadın senariste karşılık kaç erkek senarist ve hangi diziler üzerinden bu örnekleme, sorularının hepsi, işte budur’un altında kalıyor. Süper Baba ve İkinci Bahar’ı yazan senaristlerin yarısı, Yeditepe İstanbul’un tek ve biricik senaristi erkekken ve bu diziler hiç de kadın karakterlerini yerlerde sürüyüp kocasının dizleri dibinde oturtmakla itham edilemeyecekken. Kadın kimliğine dair daha fazla soru barındıran Sıla’nın senaristlerinin yarısı, Asmalı Konak’ın ise tamamı kadın görünüyor, Sinematürk’ten bakılınca. Ya Aksoy başka dizileri ve bilmediğimiz istatistikleri kastediyor ya da hiçbir şey kastetmeden şahane görünümlü tespit yapıyor. (Ve panel, dizilerde kadın ve erkek oyuncuların aldığı ücretlerin denkliğine dair, “Hiç eşit değil. Kadın dizisinde de Bizim Hikaye’de de kadınlar, erkeklerden daha çok alıyor” diyen yapımcısına Hazal Kaya’nın patlattığı espriyle renkleniyor “Kesenize bereket Fatih bey”. Kah kah kahkahalar)

Ve fazla uzamış olmasa bu yazı, “Murat Belge’yi ve sol liberalleri hatırlayan kim var?” diye sorarken Aras Aladağ. Sol liberalleri değil ama Murat Belge’yi ve onunla beraber Turgenyev’i hatırlıyorum; “Bana gelince, ben yalnızca bir geçiş dönemi yazarıyım. Benim gibi geçiş durumunda olan kişiler için bir şey ifade edebilirim."