Otonom Piyade: Türkçe rap'in 'modern prens'i
Otonom Piyade şarkılarında küresel sorunları, kapitalizmi, emeğin gündemini, Türkiye siyasetini, popüler kültür eleştirisini ve daha birçok tartışmayı bilinç akışıyla bir bir sıralayıveriyor. Peki, Saian ve Köst’ün bu duruşu özelinde Türkçe rap, genelde ise Türkiye müzik ortamı için ne ifade ediyor?
Pınar Kahya
DUVAR - Uzunca bir süredir Türkçe sözlü rap müziğin yükselişini konuşuyor, tartışıyoruz. 90’ların ortasında bir Cartel fenomeni olsa da, bizim jenerasyonumuz (özellikle 90 sonrası doğanlar), 2000’lerin başında, tabir-i caizse ilk gençlik hezeyanlarımızda raple tanışmış olduk. Ceza, Sagopa Kajmer ve Fuat’ın üretimleriyle dönemin gençliğiyle buluşan Türkçe rap, bu üç gurunun farklı tarzlarını öyle ya da böyle benimseyen ya da içerip aşan yeni icracılarıyla buluştu. Dinleyici kitlesi sabit kalmayan -hadi dürüst olalım, yaş almak anlamında büyüyen- Türkçe rap, bir kültürel temsil ve ifade olanağı olarak ikinci nesil icracıları ile birlikte altkültürleşti ve yeraltına indi. Varlığını uzunca süre, altkültürün dışındakilerden uzak olmak anlamında, “kitlesiz” sürdürdü. 2018 itibariyle ise Türkiye’de en “popüler” müzik türü olmuş durumda ve farklı müzik türleri ile etkileşiminin yanı sıra, yeni formlarının da üretiminin tavan yapmasıyla bir altın çağı yaşıyor diyebiliriz.
Türkçe rap üretiminin hem nitel hem de nicel olarak arttığı bir ortamda, dikkatimi çeken iki isimden söz etmek istiyorum; Saian ve Köst. Elbette her ikisi de uzunca bir süredir rap camiasında kemik bir sever-sayar kitleye sahip ve tarz olarak edebi kalemşor Saian ve abstrakt ekspresyonist Köst olarak undergroundun nevi şahsına münhasır iki yorumcusudur. İkilinin birlikte çıkardıkları Otonom Piyade: Hal ve Gidiş Sıfır albümü ise protest Türkçe rap için adeta bir mihenk taşı oldu. Albüm, adını Jean Vigo’nun 1933 tarihli muhteşem filmi, Zéro de Conduite’ten alıyor. Bu rap curcunasında konsepti itibariyle oldukça özgün; sözleri, çağrısı, başkaldırısı ile alabildiğine yoğun, iki icracısının da performansıyla oldukça başarılı bir albüm. Müzikseverlerin ve müzik araştırmacılarının arşivlerinde muhakkak bulunmalı diye düşünüyorum ki lirikalite (sözlerin akış ve uyumu) itibariyle edebiyatseverler de bir göz atmalılar.
'SANA DÜŞ GÖRDÜRTEN DEMOKRASİ'
Albümün her bir şarkısı, topluma, devlete, düzene, kültüre atılan yüzlerce taştan oluşuyor. “Sana düş gördürten demokrasiler kurulur kan üstüne”, “Bizlere devleti tek tasvir eden panoptikondu” sözleri ile şimdinin siyasi atmosferi yerin dibine batırılıyor. “Pankart adında rap sivil ve yalın ayak, bomboş bir kitapla geçebileceğin bi' nehir değil hayat, inşa edilecek dünyada sivil olacak ismin bile, bayraksız statü yok rütbesiz cismin bile” ile alternatif inşa çağrısı yükseltiliyor. 2010-2012 yılları arasında Yunanistan’daki kemer sıkma karşıtı gösterilerin göz bebeği grevci köpek Loukanikos'a 'respect'i kaç şarkıda duyabiliriz ki? İfade özgürlüğünü çerçeveleyen Anayasa’nın 26. maddesine sallamaktan ve “Hele bi' bakın hukuk devletine hey yavrum gülmek garanti” iğnelemesinden tutun, “Bedrettin'e cehalet yongasından urgan biçen kim?” diye sorarak Şeyh Bedrettin’e selam çakmaya uzanan bir yoğun direniş senfonisi dinliyoruz. Barışın tezatının pişirilip konduğu Ortadoğu da Otonom Piyade’nin derdi, “feodal kemerine benden bir karadelik” sözüyle geleneğin taassubu ve içinden çıkılmayan Cumartesiler. İkilinin gözünden “konvansiyonel mezhep”çilik de kaçmıyor: “Şiddet, gaz kapsülü, cop ve darp akla gelir hemen, Mezhebine bakar ama yaşına bakmaz teokratik devlet denen, Selam yok! Kiminin evinin kapısı çarpı, kimi de yaşatmakta 35 senenin evvelini ve darbı, Yeter! Görsene be!, Düştü parmak çocuklardan gurur kalmadı, Örselene örselene, Darağacından topladık devrimlerin meyvelerini, Kapıp geldik kar maskesi, poşu, molotof ve levyelerini, İktidardır sebebi nefretin ve fetretin…"
MALENKOF!
Hal ve Gidiş Sıfır’ın ardından, Otonom Piyade’den Malenkof! EP’si geldi. EP’ye adını veren şarkıda, “Bakmıyorsun tahsiline gençler okur azizim ile, Girmek için 'ben mümin' mi yazacak CV'sine” sözleri ile kamudaki liyakatsiz kadrolaşma, “Sen tüketicen diye dünya kaldı anadan üryan” denilerek ise ekolojik kriz ve tüketim toplumu eleştirisi yapılıyor. Naçizane en sevdiğim, Bon Pour L'orient’da bizim jenerasyonun bunalımı olan veciz ekşisözlük başlığının ifade ettiği üzere “Türkiye’den s..tir olup” meselesine de taş var: “Sokak yok Twitter'da, tespit solcusu üryan, Kalbin batıda atar fakat kafa kağıdında Bon Pour L'orient”. (Bon Pour L'orient: Bir dönem Fransız üniversitelerinin diplomalarında yer alan “Doğu’da geçerlidir” damgası, sonradan söz öbeği olarak “Doğu’da işler” anlamında kullanılagelmiştir.) Bertolt Brecht'in “Tahterevalli” şiirinin de kullanıldığı şarkıda, asgari ücretten emeklilik sarmalına... Sosyal politika da azarı yiyor: “Ölürsen kabrine gelecek emeklilik parası, Napayım ben, elli beşten sonra soğur el kapısı, S..eyim iş hukukunu, sözleşmenin kaynağını, Asgariyle sıkar yorgun insanların kursağını.”
'BUĞULU CAMLARA DEVRİK CÜMLELER'
“Buğulu camlara devrik cümleler” yazan ikilimizden Köst: “Gider bir cemaat sevinirsin gelir öbürü, Dinle devleti gezerek bir arada sömürün” diyerek güncel siyasete salvo atarken, iki satır da Saian’dan geliyor: “Başka bir dilde yazıcam en başından şarkımı kanla, Hangi dilde kafiyeliyse başkaldırı ve kavga”.
Otonom Piyade şarkılarında küresel sorunları, kapitalizmi, emeğin gündemini, Türkiye siyasetini, popüler kültür eleştirisini ve daha birçok tartışmayı bilinç akışıyla bir bir sıralayıveriyor. Peki, Saian ve Köst’ün bu duruşu özelinde Türkçe rap, genelde ise Türkiye müzik ortamı için ne ifade ediyor?
1917 Ekim’inde, devrimi muzaffer kılan Bolşevikler, işçi sınıfı mücadelesinin ekonomik talepler kümesinden, siyasal iktidara ulaşmasının aracı olarak bir öncü partinin gerekliliğini savunmuşlardır. Profesyonel devrimcilerden oluşan öncü partinin, siyasi mücadeleyi kızıştırmanın yanı sıra, siyasal talepler söz konusu olduğunda “öncülük” misyonunu taşıması gerektiğinin altını çizmişlerdir. Ekim Devrimi’nden oldukça etkilenen, İtalyalı Marksist Antonio Gramsci ise İtalya’da devrimin olanak ya da olanaksızlığını tahlil ederken, egemen sınıfın, organik aydınları aracılığıyla ezilenleri içerecek bir rıza mekanizması yarattığını gözlemlemiştir. Buna karşın, sınıfın aydınlarının/ aydınlanmışlarının -ki bu bir statü değil, siyasal bilinç ile ilgilidir- kolektif öznesi olan parti, Makyavel’in Prens’ine referansla egemen olanın karşısında yer alacak, toplumun mevzilerine yerleşerek -mevzi savaşı- bir karşı hegemonya yaratacaktır. Gramsci’nin modern prensini, Lenin’in öncü partisinden ayıran mevzilenmeye verdiği önemdir.
Mesleki deformasyon diyelim, analoji mazur görülsün. Otonom Piyade’nin, müzik dünyasındaki yerini, Siyaset Bilimi’nde özellikle devlet-toplum ilişkileri mefhumunda sıkça tartıştığımız, Lenin’in “öncü parti”si (vanguard party) ve Gramsci’nin “modern prens”i arasında bir yerde konumlandırıyorum. Takip edebildiğim kadarıyla dinleyicileri sözlük karıştırmak, şiir ve roman okumak, tarih öğrenmek ve en genelinde müdahil olmak konusunda heveslendiren, mecbur bırakan bu şarkılar, gençliğin politizasyonunda bir öncü parti rolü üstlenmiş gibidir. Vara yoğa karışan Youtuberlardan, “bırakın gençler oynasın abi ya”cılara "kafaları güzelli müzelli" günümüz rap ortamında, dinleyicileri ile kurdukları ilginç pedagojik ilişki ile Otonom Piyade öncü parti iddiasındakileri kıskandıracak denli öncü durumundadır. Karşı hegemonyanın Türkçe rap mevzilerinde, Saian ve Köst’ün modern prensliğe devam etmesini umuyor, Otonom Piyade 3’ü bekliyoruz.