Müzikte çağdaşlık ve Türk Beşleri
Türk müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan bu hareketin içerisinde yer alan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses daha sonra Türk Beşleri olarak anılırlar. Türk beşleri, Batı Müziği yapısı içinde klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin renklerini kullanmayı amaçlamışlardır.
1960’lı ve 1970’li yıllarda orkestralar 5’li, 6’lı veya 10’lu gibi isimlerle anılırlardı. Yalçın Ateş 6, Durul Gence 10 gibi bir çok orkestra daha vardı. Sözünü ettiğim orkestralar hem program çalan hem de stüdyo orkestrası niteliğindeydi. Üstün Poyraz Set, Kanat Gür Orkestrası, İstanbul Gelişim Orkestrası, Dün Bugün Yarın Orkestrası, Süheyl Denizci Orkestrası, İsmet Sıral Orkestrası dönemin hem plak kayıtlarında hem de İstanbul gece hayatındaki en önemli isimlerdi. Bu orkestralar dönemin ünlü şarkıcılarına gazino programları ve konserlerde eşlik etmelerinin yanı sıra bir çok plakta da yer almışlardır. Özellikle 1960 ve 1970’li yıllarda varlıklarını sürdüren bu orkestraların bitişi ile birlikte Türkiye’nin önemli bir müzik hafızası da yok olmuş oldu. Türkçe sözlü hafif batı müziği orkestraları ülkedeki müziğin en önemli yapı taşıydı. Müzisyen yetiştirmeleri bakımından, şarkıcılara birinci sınıf denilebilecek seviyede eşlik etmeleri bakımından ve gazino ile sahne kültürünü yerleştirmeleri açısından orkestraların önemi tartışılmaz. Eski tabirle “günün sevilen melodileri”ni çalan bu orkestralar yeri geldiğinde caz standartlarını da çalabilen hatta orkestra üyeleri arasında birçok caz müzisyeni barındıran yapılardı. Gün geldi o orkestra müzisyenlerini TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası’nda da gördük. Hala da görüyoruz. Aslına bakarsanız o günlerin şarkıcıları da caz standartlarını bilirlerdi. Rahmetli Metin Ersoy ile konuşmuştuk, "Şarkıları bilmek zorundaydın çünkü iş bulamazdın” demişti. Bugün ise durum daha farklı; piyasaya yeni çıkan bir şarkıcı albümünde yer alan şarkıların bile tamamını ezbere bilmiyor. Nereden nereye geldik? Orkestraların yok olması müzik hayatında yüzeyselliği de beraberinde getirdi. Hem yetişmiş müzisyen sayısı hem de o yılların sahne ve repetuvar disiplinine uyan şarkıcı sayısı azaldı. San Remo Müzik Festivali kültüründen gelen orkestralar (Yavuz Özışık’ı rahmetle anıyorum) ile bugün gördüğüm orkestralar (!) arasında ciddi farklar var.
MUSİKİ DEVRİMİ
İstanbul’da Sarayburnu Parkı’nın yeni açıldığı günlerde, 10 Ağustos 1928 Çarşamba gecesi, burada büyük bir eğlence düzenlenir ve bu eğlenceye reisicumhur Mustafa Kemal de davet edilir. Eğlence devam ederken parkın bir köşesinde Mısır’ın önemli şarkıcılarından Müniretü'l-Mehdiyye şarkılar söylemektedir. Kadın, Mustafa Kemal’i selamlayarak şarkı söylemeye devam eder ve sanatıyla beğenisini kazanır. Mustafa Kemal, şarkısı bitince kadın şarkıcıyı yanına çağırır ve Batı müziğini de öğrenmesini öğütler. Bu sayede ününün tüm Avrupa’ya yayılacağını ona anlatır. Daha sonra sahneye, Kemani Mustafa Bey’in yönetimini de Eyüp Sultan Cemiyeti öğrencilerinden kurulu fasıl heyeti çıkar. Topluluktaki kadın ve erkek müzisyenlerin böylesine bir konserde alelade kıyafetlerle sahneye çıkması Mustafa Kemal’in canını bir haylı sıkar. Bu durumu da konser devam ederken eline aldığı gazeteyi okuyarak çevresindekilere belli eder. Daha sonra fasıl heyetinden konser programlarını ister ve bir programları olmadığını anlayınca üzüntüsü daha da artar. Fasıl heyetini bu durumdan kurtarmak için kendi sevdiği şarkılardan bir liste yapar ve çalmaları için onlara verir. Listenin başında şataraban makamında bir Faize Hanım bestesi vardır. Ne yazık ki fasıl heyeti bu şarkıyı da çalamaz. Bunun üzerine sinirlenip ayağa kalkan Mustafa Kemal şunları söyler:
"Her zaman, her yerde olduğu gibi bu gecede burada aziz milletimizle karşı karşıya geldiğim anda büyük bir kuvvetin etkisi altında kaldığımı duyuyorum. Bu kuvvet nedir? Türk halkının, Türk toplumunu meydana getiren yüksek insanların halk kaynaklarından yükselen hislerin, arzuların, heyecanların, hazların bir noktada, bir hedefte, bir gayede birleşmesidir. Bu kuvvetin bu kadar ortaklaşa olabilmesi onun çok temiz, çok asil olduğunu göstermektedir. Bu gece burada Doğu’nun en seçkin iki müzik topluluğunu dinledim. İlk olarak sahneyi süsleyen Mısırlı muganniye sanatçı olarak başarılıydı. Fakat benim Türk duygularım üzerindeki görüşüm şudur ki, artık bu basit musuki, Türk’lüğün çok gelişmiş ruh ve duygularını kandırmağa yetmez. Karşıda medeni dünyanın müziği de işiltildi. Bu ana kadar Şark musikisi karşısında uyuşuk duran halk, hemen ayağa kalktı. Hepsi neşe içinde ritme ayak uyduruyor”. "Burada icra edilen musiki, yüz ağartıcı olmaktan uzaktır" der. (1)
Bu olaydan sonra devlet kademesinde "musiki inkilâbı" yani müzik devrimi çalışmaları başlar. Dönemin "Maarif Vekâleti Sanayi-i Nefise Encümeni" yani "Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Komisyonu", resmi belgelerde "alaturka" diye geçen Tük Müziği'nin eğitiminin kaldırılmasına karar verir. Karara göre biri Ankara'da, diğeri de İstanbul'da olmak üzere iki yeni konservatuvar kurulacak ve bu okullarda sadece "Batı Müziği" öğretilecektir. İstanbul Belediyesi'ne ait olan "Dârülelhan"ın alaturka kısmı bir "icra heyeti" halini alacak, resmi şekilde alaturka öğretimi artık olmayacak, Dârülelhan'ın bünyesindeki bir komisyon da sadece ilmi çalışmalarda bulunacaktır. Alaturka musikisi eğitiminin yeniden başlaması, Süleyman Demirel döneminde İstanbul'da 1976'da Türk Müziği Konservatuvarı’nın açılması ile olacaktır. Söz konusu diğer olay ise, 1934 yılında Atatürk'ün Meclis açılış konuşmasında musikiden bahsetmesinden sonra olur, bu uygulama sekiz ay devam eder ve bu sürede radyolarda alaturkanın icrası yapılmaz.
TÜRK BEŞLERİ
Atatürk’ün musiki devrimi ve sonrasında Türk Beşleri’nin ortaya çıkması kültür-sanat kazanımlarıdır. Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılından sonra birçok yetenekli müzisyen yurt dışına gönderilmiştir. Türk müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan bu hareketin içerisinde yer alan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses daha sonra Türk Beşleri olarak anılırlar. Türk beşleri, Batı Müziği yapısı içinde klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin renklerini kullanmayı amaçlamışlardır. Cemal Reşit Rey, yurt dışında eğitim görmüştür. Besteci ve piyanist olmasının yanında orkestra şefliği de yapmıştır. Başlıca eserleri; Sultan Cem, Zeybek, Çelebi, Lüküs Hayat, Deli Dolu, Çağrılış, Fatih, Enstantaneler, Anadolu, Piyano Konçertosu, Eski bir istanbul Türküsü Üzerine Çeşitlemeler, İkinci Senfoni. Ulvi Cemal Erkin ise 1925 yılında kazandığı devlet bursuyla yurt dışında eğitim almıştır. Besteci ve piyanist olmasının yanında çeşitli kurumlarda öğretmenlik yapmıştır. Tüm eserleri seslendirilmiş tek Türk bestecisidir. Hasan Ferit Alnar, küçük yaşta kanun çalmaya başlamış ve iyi bir kanun yorumcusu olarak ünlenmiştir. 1927’de yurt dışına giderek eğitimini tamamlamıştır. Orkestra şefliği, müzik tarihi ve kompozisyon öğretmenliği yapmıştır. Ankara’da ilk opera temsillerinin düzenlenmesine öncülük etmiştir. Geleneksel bir çalgı olan kanun için yazdığı Kanun Konçertosu müzik tarihinde bir ilktir. Ahmed Adnan Saygun ise 1928’de devlet bursuyla gittiği yurt dışında eğitimini tamamlamıştır. Bestecilik, etnomüzikoloji ve eğitim alanlarında Türk müziğine olan katkılarıyla müzik tarihine geçmiştir. 1934 yılında ilk ulusal operamız olan Özsoy Operası’nı bestelemiştir. Eserlerinden bazıları, Kerem, Köroğlu ve Gılgamış operaları, Yunus Emre Oratoryosu, İnci’nin Kitabı adlı piyano eseridir. Bir diğer isim ise Necil Kazım Akses, 1926’da yurt dışına giderek eğitimini tamamlamıştır. Türk Beşleri’nin en genç üyesi olan Akses, besteciliği ve öğretmenliği kadar sanat kurumlarındaki yöneticiliği ile de Türk kültür yaşamına hizmet etmiştir. Eserlerinden bazıları, Çiftetelli, Sesleniş, Eskilerden İki Dans, Bir Divandan Gazel, Minyatürler’dir.
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda gösterilen bu özveri ve eğitim çabalarından sonra ülkemizde yerleşmiş çok sesli müziğin yerine bugün etrafta duyduğumuz ve çağdaşlıktan uzak müzikler yukarıda saydığım nedenlerden ötürü ortaya çıkmıştır.
Daha çağdaş müziklerin olduğu günleri görmek umuduyla.
KAYNAKÇA
- Doğumunun 130. Yılında Atatürk ve Müzik, Süleyman Tarman, Müzik Eğitimi Yayınları, 2013.