Nazi sığınağı, muz deposu, gece kulübü, sanat galerisi...
Avrupa'da mekan kullanımı, "mekan yok edişi" ile değil de; "mekan dönüşümü" ile daha ilintili. Berlin konumlu, az pencereli, dev, beton yapı "Boros Foundation" adlı çağdaş sanat galerisi de bu yerlerden biri. İşte, Boros Foundation, Hitler'in emriyle inşa edilen bir sığınaktan, muz deposuna, daha sonra bir gece kulübüne ve en son da çağdaş sanat galerisine evrilen öyküsü...
DUVAR - İçinde yaşadığımız kentlerle kurduğumuz bağ, mekanların belleğimizde edindiği yerler, dünyanın içine girdiği "hız"ın temel motto olarak kabul gördüğü bir süreçle imtihan ediliyor. Kentsel dönüşümler, toplu konutlar, bir çırpıda yıkımlar: İktidarların kendi istekleri doğrultusunda bir takım toplumsal değişmeler yaratmak için yöntemlerinden bazıları. İstanbullu biriyseniz mesela, değil çocukluk veya gençlik yıllarınıza ait, hatta zihninizde yalnızca birkaç yıl öncesi ile örtüşen alanlar dahi yok ediliyor, değiştiriliyor ya da dönüştürülüyor.
İstanbul haricinde sık bulunduğum ve kentsel anlamda birçok sıkıntıyla mücadele ettiğinden haberdar olduğum Berlin'deyim şimdi, yeniden. Kucaklaşacak dostlar, tekrarları aranan hisler var burada. Şehre yeni gelenlerin, özellikle genç nüfusun, ağırlıklı olarak Türk, Kürt, Suriyeli ve Arap göçmenlerin yaşadığı, "alternatif" gördüğü, Neukölln ya da Kreuzberg gibi bölgelerin eskileri durumdan şikayetçi. Oldukça talep gören bu bölgelerdeki kiralar her gün artarken, devlet de oraların yerlilerinin, mahallelerini boşaltmaları için ellerinden geleni yapıyor. Berlin'de, insanların evlerini veya odalarını genellikle turistlere hitaben kısa süreliğine kiraladığı "Airbnb" adlı internet sitesi üzerinden, kiraya verme eylemi yasaklandı. Bazen orada iş bulan tanıdıklarımın "Yok, bir ev bulmak için o kadar uğraşamam" diyerek başka şehir opsiyonlarını değerlendirmeleriyle karşılaşıyorum...
Sokaklarda ararken geçtiğimiz yıllara dağılmış hisleri, şehirle kurduğum bağın zedelendiğini hissediyorum. Warschauer Caddesi'ne birkaç yıl önce "bir alışveriş merkezinin yapılacağı" dedikoduları konuşuluyordu. Tüm o "yok canım, olamaz"lara rağmen, bizimkiler kadar büyük olmasın, "East Side Mall" adında bir alışveriş merkezinin konumlandırıldığını görüyorum. Friedrichshain bölgesinde yaşayan arkadaşlarımın evinin karşısındaki parkın yerine ise bir dizi sevimsiz apartman dikilmiş. "Gördün mü, bak, sadece sizin oralarda değil böyle kötülükler" cümlesi aklıma düşüyor, düşüyor ama bir teselli olarak değil tabii ki.
HAVA SALDIRISI SIĞINAĞI'NDAN, ÇAĞDAŞ SANAT GALERİSİ'NE DÖNÜŞÜM
Aslında Avrupa'nın mekan kullanımı konusundaki çok yöntemliliği beni her zaman çok heyecanlandırmıştır. Oralarda mekan kullanımı, "mekan yok edişi" ile değil de; "mekan dönüşümü" ile daha ilintili. İşgal evi geleneği, Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla yaşanan göç sonrası boşalan binalar, terk edilmiş ordu alanları... Bu mekanlar genelde bar, gece kulübü veya kültür sanat etkinlikleri gerçekleştirmek için bir araya gelen kolektif toplulukların merkezi haline getiriliyor. Şu an bambaşka bir amaçla içerisinde olduğunuz yapının tarihini ve hatta tarihinin absürdlüğünü öğrenmek insanı heyecanlandırırken, algıda bir kopukluk da meydana getiriyor.
Reinhardtstraße'de bulunan, az pencereli, dev, beton yapı "Boros Foundation" adlı çağdaş sanat galerisi de bu yerlerden biri. Bu ürkütücü ve hatta biraz da klostrofobik yapı, 1941 yılında, Adolf Hitler'in, Berlin'i yeniden yapılandırması için görevlendirdiği Albert Speer'in planlamış olduğu bir sığınak. Karl Bonatz'ın mimarı olduğu yapının inşaası, hemen 1942'de tamamlanmış. Sivil halktan yaklaşık 3 bin kişinin hava saldırılarından korunması için yapılan bu sığınağın duvarları 2 metre kalınlığında. 1945'te ise Kızıl Ordu'nun Berlin'i almasıyla önce savaş suçlularını tutuklamak ve bekletmek için kullanılan yapı, daha sonra ise bir tekstil deposu olarak kullanılıyor.
Doğu Almanya Demokratik Cumhuriyeti zamanında ise Küba'dan ithal edilen tropikal meyvelerin deposu haline gelen yapı "muz deposu" adını alıyor. 1990'lar, 1970'lerin ortalarına doğru Berlin'de oturmaya başlayan müzik sahnesinin en güçlü yılları. En başta kendini Punk, New Wave gibi gösteren müzik sahnesi 90'larda yerini elektronik müziğe, Tekno'ya bırakıyor. 1992'de Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesiyle bir süre boş kalan sığınak da, yine dönemin şartlarına ve toplumun beklentisine göre şekil değiştirerek bir gece kulübü haline geliyor. "Der Bunker (sığınak)" adını alan kulüp, dünyanın en sert Tekno müziğinin yapıldığı, fetiş partilerin gerçekleştiği bir alana dönüşüyor. Binanın duvarlarında hala o dönemden kalma yazılamaları görmek mümkün.
1995'te hükümet tarafından kapatılan Der Bunker, 2003 yılında, çağdaş sanat eseri koleksiyoncusu olan Christian Boros'un satın aldığından beri "Boros Foundation" ismiyle bir sanat galerisi. 2008-2012 yılları arasında Boros'daki ilk koleksiyonu 120 bin kişi ziyaret ederken, 2012-2016 arasında bu sayı 200 bine çıkmış.
BREZİLYA'DAN ABD'YE, KÜLTÜRLERİ ANLAMAK İÇİN YÜRÜMEK: PAULO NAZARETH
Ai Weiwei, Olafur Eliasson, Alicja Kwade, Michael Sailstorfer, Thomas Scheibitz, Wolfgang Tillmans, Danh Vo gibi sanatçıların, fotoğraf, heykel, video, resim çalışmalarına ev sahipliği yapan Boros bir labirenti andırıyor. 3 bin metrekarelik bu alandaki sergiler 4 yılda bir değişiyormuş.
Haftasonu rezervasyonla tura katıldığım galeride, rehber konuşurken ben de "nerede olduğum" ve "nerede olmadığım"a dair düşüncelere sürükleniyorum. Aklıma antropolog Marc Augé'nin "yok-yer" tanımlaması geliyor: Mekanın kişiselleştirilemediği yerler "yok-yer"lerdir. Augé, bu yok-yerlere örnek olarak havaalanlarını veya otelleri gösteriyor. Sanırım bu kadar farklı kitleleri, tarihin bambaşka zamanlarında, çok farklı amaçlarla, kendimin şu an içerisinde olduğu beton yapıda, burada, hayal edemediğimden bir kopukluk yaşıyorum...
Dünyanın birçok yerinden, farklı sanatçıların eserlerinin bir arada olduğu Boros'ta, beni en çok Brezilyalı Paulo Nazareth'in performansının video çalışması etkiledi. Galeride ayrıca, Nazareth'in Brezilya'dan, ABD'ye sadece yürüyerek yaptığı gezide giydiği kıyafet de sergileniyor. İnsanların, kültürleri ve coğrafyalarına ait sınırlarına odaklı çalışmalar yapan Nazareth'in "L’Arbre D’Oublier" adlı video çalışması, Afrika'nın bir zamanlar en büyük köle ticareti duraklarından olan Ouidah kentinde geçiyor. Buralı bir kölenin satıldığı zaman, kentteki bir ağacın çevresinde 7 tur atması ile geçmişini unutmasının sağlandığına inanılırmış. Nazareth ise ağacın çevresinde ters yönde yürüyor, unutmak yerine; hatırlamak için.
GALERİNİN SAHİBİ BİNANIN EN ÜST KATINDA YAŞIYOR
Bu arada rehber, 'galerinin sahibi ve ailesinin, binanın en üstüne bir daire yaptırdıklarını ve orada yaşadıklarını' söylüyor!
2017'de başlayan ve hala devam eden koleksiyonda eserlerine yer verilmiş olan sanatçılar şöyle: Martin Boyce, Andreas Eriksson, Guan Xiao, He Xiangyu, Uwe Henneken, Yngve Holen, Sergej Jensen, Daniel Josefsohn, Friedrich Kunath, Michel Majerus, Fabian Marti, Kris Martin, Justin Matherly, Paulo Nazareth, Peter Piller, Katja Novitskova, Pamela Rosenkranz, Avery Singer, Johannes Wohnseifer.
Boros'u ziyaret etmek isteyenlerin tura katılmasında ve eğer zaten katılmak istiyorlarsa önceden rezervasyon yaptırmalarında yarar var!