Nilgün Yoldaş Atila'nın gözünden Damlacık Mahallesi
Nilgün Yoldaş Atila’nın “Damlacık” sergisi İzmirlilerle buluştu. Çizgelikedi Görsel Kültür Merkezi’nde “Damlacık’tan Bakış”, “Damlacık’a Bakış”, “Damlacık İçinden” ve “Bir Damlacık Sakini” bölümlerinden oluşan sergi 20 Nisan’a kadar ziyaretçilere açık olacak.
İZMİR- Çizgelikedi Fotoğrafta Kişisel Dil Geliştirme Programı kapsamında, 22 ay süren bir çalışma gerçekleştiren Nilgün Yoldaş Atila’nın “Damlacık” sergisi İzmirlilerle buluştu. Çizgelikedi Görsel Kültür Merkezi’nde “Damlacık’tan Bakış”, “Damlacık’a Bakış”, “Damlacık İçinden” ve “Bir Damlacık Sakini” bölümlerinden oluşan sergi 20 Nisan’a kadar ziyaretçilere açık olacak.
2011 yılında Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü tarafından ruhsatsız ve izinsiz olarak yapımına başlanan, halkın Konak Tünelleri olarak da adlandırdığı “Konak-Yeşildere Bağlantı Yolu”, meslek odalarının hukuk mücadelesine ve semt sakinlerinin çabalarına rağmen durdurulamadı. Kendine özgü bu tarihi mahalle İzmir’in manzarasından silinme aşamasında.
Bu süreci fotoğraf diliyle anlatmak amacıyla yok olmaya yüz tutan Damlacık'ın son iki yılda yaşadığı değişimi fotoğraflarla belgeleyen Nilgün Yoldaş Atilla, uzunca bir dönem ara verdiği fotoğraf üretimine, 2015'te belgesel fotoğraf atölyelerine ve grup sergilerine katılmaya başlayarak geri döndü. Bugüne kadar çalıştığı Belgesel projeler; İzmir Bit Pazarı, Kulelerin gölgesinde adalet, Basmane’de yeni yaşam, Suyun iki yanındaki göç hikayeleri.
2017-2018 yıllarında Çizgelikedi Fotoğrafta Kişisel Dil Geliştirme Programı’na katılarak ürettiği Damlacık fotoğrafları, Atila'nın ilk kişisel fotoğraf sergisinin de kaynağını oluşturuyor. Göç, göçmenlik, kentsel dönüşüm, kentsel mekânlar, ilgisini yönelttiği ve çalışmayı sürdürdüğü konular arasında.
'PROJEYE BAŞLADIĞIM ZAMAN OLAN EVLER BUGÜN YOK'
Şubat 2017’de Çizgelikedi’de bir belgesel fotoğraf atölyesine katıldığını belirten Atilla, Damlacık projesini nasıl oluşturduklarını şu sözlerle anlatıyor:
"İlk Damlacık ziyareti bu atölyenin finalinde oldu. Bir süre sonra Çizgelikedi ile Kişisel Dil Atölyesi’ne katıldım. Bir kaç ay bu programda yapmak istediklerim, fotoğrafta kişisel diliminin nasıl oluşacağı üzerine çalıştık. Bu program sonrası bir proje üretmeye karar verdik. Damlacık bu noktada tekrar gündemime geldi. İlk 3-4 ay mahalle ziyaretleriyle, okumalarla, insanlarla tanışmamla, konuyu nasıl aktarabileceğim çalışmakla geçti. Kasım 2017’de ilk kareleri çekmeye başlamıştım. Genel olarak fotoğraf üretmeye çalıştığım alanlar yaşadığım kent ve dünyada hayata ve insana dair problemlerin ifade edilmesi yönünde oluyor. Bu noktada Damlacık’ın gerek şehir içinde gerekse tarihsel yeri açısından konumu çok önemli bir yere sahip. Bu şehrin su kaynağı... Ama Konak tünelleri ile şehirden ve bu şehrin insanlarından hiçbir hukuki alt yapısı olmadan, oldu bittiye getirilerek koparılmaya çalışıldı. Ben de bunu belgelemek, dökümante etmek istedim. Projeye başladığım zaman var olan evler bugün yok. Çalışmamı bitirdiğimde bir gün mahalleyi ziyaret ettim ve kepçelerin evleri yıkmaya başladığını gördüm. O gün benim mahalledeki en zor günüm olmuştu. Bir yıldır çekim yaptığım binaların moloz yığınına döndüğüne tanık olmak, yıkıntıların içinde kişisel eşyalar görmek beni çok etkilemişti."
'YAŞAYAN YERLE İLİŞKİ KURMAK BENİM İÇİN ÖNEMLİ'
Bu tarz çalışmalarda mahalle içinde ziyaretlerde bulunmanın önemine değinen Atilla, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Önce mahallede yaşayan insanları, mahallenin ruhunu hissetmek için orada zaman geçirdim. Ve hiç bir problemle karşılaşmadım. Genellikle tüm fotoğraf projelerinde bu şekilde çalışıyorum. Doğrudan fotoğraf çekmek, yaşayan yerle her koşulda ilişki kurmak benim için önemli. Projeler sonrasında da çalıştığım alanlar ve insanlarla ilişkilerime devam ediyorum. Projenin başından beri notlarımı aldığım bir defterim vardı. Yaşadıklarım, yorumlarımla aslında kendimi kaydettim. Şairler, şarkılar yanımda gittiğim çekimler benim kendi içsel yolculuklarım oldu. Çekim yaptığım bir gün Suriyeli göçmen bir baba-oğul terkedilmiş bir evin pencerelerini sökmüş, sürükleyerek götürüyordu. Şunu düşündüm; birisinin evi yok olurken bir başka evi yok olan ailenin yeni topraklarda, yeni evi olmak için yer değiştiriyor."
'KİŞİYE ÖZEL OLARAK UYGULADIĞIMIZ UZUN SOLUKLU BİR ÇALIŞMA'
Çalışmalarında yöntem olarak bir konu belirlemekten ziyade bir kavram ile yola çıkıldığını söyleyen Çizgelikedi koordinatörü Arzu Filiz Güngör ise belirlenen kavramın Çizgelikedi'nin ve fotoğrafçının ortak kararı olduğunu söylüyor:
“Konuşarak, okuyarak, üreterek yürünen bir rota söz konusu. Rota diyorsam da esnek; değişmeye açık bir rota. Fotoğrafta Kişisel Dil Geliştirme Programı olarak adlandırdığımız bir çalışma bu. Fotoğraf üretiminin temel bilgilerine sahip, kendini bu görsel araç yoluyla ifade etmede belirli bir yere gelmiş, kendine özgü bir anlatım dili oluşturmak üzere bir rehberliğe gereksinim duyan katılımcılara yönelik, kişiye özel olarak uyguladığımız, uzun soluklu bir çalışma. Katılımcının görsel alandaki eğilimlerini, fotoğraftaki ilgi alanlarını ve önceden yaptığı fotoğraf çalışmalarını da değerlendirdiğimiz bir dizi ön görüşme yapıyoruz. Sonrasında, beliren konu ve/veya kavramları katılımcı ile konuşa tartışa birlikte seçip bu seçim yönünde yoğunlaşıyoruz. Düşünsel zeminde başlayıp, sonra da fotoğrafların üretilmeye başlamasıyla süren bu seyirde; ortaya çıkan fotoğrafların konu/kavram ilişkisini değerlendirdikten sonra; hedeflenen paylaşım ortamına bağlı olarak -ki bu bir sergi, bir albüm veya örneğin bir sunum olabilir- yeterli yapıt sayısına karar veriyoruz ve andığımız ortamlara dair paylaşım zeminini oluşturuyoruz."
'MAHALLEDEN GERİYE KALANLAR HENÜZ ORADA DURUYOR'
"Damlacık projesine başlarken pek çok seçenek vardı ama kalbimiz Damlacık'ta kaldı" diyen Güngör, Damlacık Mahallesi’nin İzmir'de yaşayan yaşamayan, Konak'a yolu düşen herkesin gözünün önünde olduğu halde bu kadar görmezden gelinmesine tepki duyduklarını dile getirerek serginin hazırlanma sürecini şöyle anlatıyor:
"Damlacık Mahallesi değerliydi. Ona yapılanlar birçok yerde yaşanmakta olan haksızlıkların bir simgesi gibi; ama gözden ırak değildi, Damlacık yok olurken, altı oyulurken bu gizlice ve bir tercümana ihtiyaç gösterir biçimde olmadı. Birden bire olmadı, aylar boyunca, gümbürtüyle, törenlerle, hepimizin gözü önünde oldu. Mahalleden geriye kalanlar henüz orada duruyor. Konak Meydanı'ndan yukarıya doğru başını çeviren herkesin görebileceği gibi... Dönemin hoyratlığının en yakınımızdaki sembolü olduğunu düşündüğümüz Damlacık'a karar verdikten sonra bir araştırma, mahalleden insanlarla tanışma, yaşanmakta olan yıkımı ve hukuksal boyutunu uzmanlarla konuşma süreci oldu. Nilgün Yoldaş Atilla İzmir manzarasından kaybolacak bir mahalleyi duygusuyla, rengiyle, sokaklarındaki ışıkla, gölgeyle belgelemeye çalıştı. Sakince, gayretle ve mahalleyle sevgi bağı kurarak gerçekten çok sebatla yaptı bunu. Adım adım ilerledi. Damlacık sokaklarında kendi ağırlığında akan bir hayat vardı, Nilgün o hıza uyacak biçimde yavaşladı, çalışmayı haftalara ve giderek aylara yaydı. Siyah beyaza duyduğu sevgiye ve bizim de benzer zaafımıza rağmen, mahallenin kendine özgü renklerini belgeleyebilmek ve aktarabilmek adına projenin renkli fotoğraflardan oluşması gerektiğine birlikte ikna olduk. Çekimlerin içinden seçtiği karelerden kartpostal boyutunda baskılarla defalarca oturduk, konuştuk, durum değerlendirmesi yaptık, fotoğraf sayısı yüzleri geçti, binleri buldu, eleme, tasnif etme, ayıklama süreçlerini yaşadık. Sonunda ‘Damlacık'tan Bakış’, ‘Damlacık'a Bakış’, ‘Damlacık İçinden’ ve ‘Bir Damlacık Sakini’ adlı dört bölümden oluşan bir sergiye karar verdik."