Aliağa iskeletleri neler anlatıyor?
Amasyalı Strabon, 300 yıl boyunca limanlarına gelen gemilerden vergi almadıkları için Kyme halkını 'saf' olarak nitelendiriyor. Prof. Dr. Ersin Doğer'in değerlendirmesi ise "Kyme bu vergi muafiyetini, ticaret gemilerini Kyme limanına çekebilmek için uygulamış olmalıdır" şeklinde...
İZMİR - İzmir’in Aliağa ilçesinde bulunan Kyme antik kenti, Aiolis olarak adlandırılan bölgenin en önemli kenti olarak biliniyor. Antik dönemin birçok kentinde olduğu gibi Kyme de nekropolis (mezarlık) alanları ile kuşatılmış bir kent.
İzmir Demir Çelik (İDÇ) Liman İşletmeleri arazisinde, 2007 yılında İzmir Arkeoloji Müzesi tarafından başlatılan kurtarma kazıları ile kentin çevresini kuşatan nekropollerinden biri tespit edildi. Burada ortaya çıkan gömüler, iskeletler, mezar hediyesi olarak konulan figürin ve altın takı grupları, kente ve kent halkına dair azımsanmayacak veriler sunuyor.
Arkaik dönemde başlayan Helenistik dönemde ise yoğun olarak kullanıldığı gözlenen nekropoliste açığa çıkan mezarlar hediyeleriyle dikkat çekiyor. Oldukça basit olarak yapılmış mezarlarda zengin buluntuların açığa çıkmasını ilginç bulduklarını belirten arkeologlar, bu durumu mezar hırsızlığına karşı bir önlem olarak değerlendiriyor. Mezarlardaki buluntu yoğunluğu ve çeşitliliği nekropolün daha çok kentin gelir düzeyi yüksek kesim tarafından kullanıldığını gösterirken aynı zamanda Kyme halkının zenginliğine de işaret ediyor. Antik kaynaklardan da Kyme’nin zenginliği ve refahına işaret eden birçok bilgiye ulaşabiliyoruz.
Kymeli tanınmış tarihçi Eferos, şehir halkını eğlenceyi, yemeyi içmeyi seven, barışsever özel bir grup olarak anlatırken Amasyalı Strabon, 300 yıl boyunca limanlarına gelen gemilerden vergi almadıkları için Kyme halkını 'saf' olarak nitelendiriyor. Öte yandan Prof. Dr. Ersin Doğer ise Kymelilerin vergi konusundaki bu uygulamalarının saflıkla ilgisi olmadığını belirterek şunları söylüyor, "Batı Anadolu kıyılarında deniz ticaret yolu üzerinde antik kent ve limanların fazla olması rekabete yol açmış olabilir. Yani Kyme bu vergi muafiyetini, ticaret gemilerini Kyme limanına çekebilmek için uygulamış olmalıdır."
Buna mukabil antik kaynaklar, Kyme’nin İÖ. 5. yüzyılda Attika-Delos birliğine 9 talent vergi ödediğini söylüyor. Bu meblağ Batı Anadolu’nun tanınmış tüm kentlerinin ödediklerinden fazla. Bu da kentin ne denli zengin olduğunun bir başka göstergesi.
2009-2013 yılları arasında Aliağa Kyme’de yapılan kazılarda 970 mezar kazıldı. Bu mezarlardan çıkan arkeolojik buluntular İzmir Arkeoloji Müzesi’nde koruma altına alınırken, çıkan iskeletlerin antropolojik incelemeleri de Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Simge Dinçarslan tarafından yapıldı.
Tamamladığı doktora tezinin, iskeletler üzerine yapılan incelemelerin bir kısmından oluştuğunu söyleyen Dinçarslan, yürüttüğü uzun ve meşakkatli çalışma sürecinin sonuçlarını bizimle paylaştı.
ÖNCE 'İSKELET'LE TANIŞIYORUZ...
Çalışmalarınızda ne tür bir yöntem izliyorsunuz, kısaca bahseder misiniz?
Önce iskeletin nesi var nesi yok ona bakıyoruz. Kafatası, kaburga, kol, bacak kemikleri, gibi bireye ait ne varsa ait olduğu yere göre diziyoruz. Bazen tanımlaması zor parçalar olsa da mümkün olduğu kadar hangi bölgeye ait olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Çünkü her bir parça üzerinde patolojik izler, yaş ya da cinsiyet tespitine yardımcı olabilecek kriterler taşıyor olabilir. Bu çalışmalar sırasında her iskelet için ayrı ayrı doldurduğumuz formlar var. Hastalıkları, yaşı, cinsiyeti gibi bütün bilgileri bu formlara yazıyoruz. Önce iskeletle tanışıyoruz yani. Kadın mı, erkek mi? Sonra halini hatırını soruyoruz. Hasta mı? Ne iş yapmış? Nasıl yaşamış, neler yemiş? Bunların hepsini Kyme’den gelen bireyler üzerinde de tek tek gözlemledik. Kyme’de 970 mezar açılmıştı. Ancak bazıları hiç incelenemeyecek durumda olduğu için toplamda 745 birey inceledik.
Bu sayıda bireyi incelemek oldukça zor bir olmalı ancak toplumsal bir genellemeye gidebilmek için yeterli bir sayı mı?
Laboratuvardaki çalışma biraz meşakkatli tabii. Sonuçta bu sayıda bireyi depolamak bile zor. İskelet çalışmalarında biyolojik veriler aracılığıyla toplumsal genellemeler yapmaya çalışıyoruz. Nicelik biraz da bunun için önemli ama incelediğimiz bu bireylerin toplumun ne kadarını temsil ettiğini şu an için bilmiyoruz. Çünkü Kyme’ye ait diğer nekropollerle ilgili tam olarak bir bilgiye sahip olmamız şu ana kadar mümkün olmadı. Ancak bu tür genellemelere gidebilmek için 745 birey oldukça iyi bir sayı. Çünkü zaten çalışmalarımızda tarihsel kayıtlar ve arkeolojik verilerden de yararlanıyoruz.
KUYUMCULUKTA USTALAŞMIŞ BİR TOPLUM
Peki, mevcut arkeolojik veriler ve tarihsel kayıtlar birlikte değerlendirildiğinde Kymeliler hakkında neler söyleyebiliyoruz?
Öncelikle nekropoller, aktif olarak kullanıldıkları dönem için yaşamın sonu demek ise bugün bizim eski toplumları anlayabilmek için yaptığımız çalışmaların da başlangıç noktasıdır. Arkeolojik buluntular bize kent yapısı, günlük pratikler, siyasi ve idari yapı hakkındaki veriler aracılığıyla toplumun katmanlarını tanımlar. Ancak bir mezar, yapıldığı maddeden mezar hediyesinin niteliğine kadar bu katmanlardaki bireyleri tanımlayabilmemiz ve toplumdaki statülerini anlayabilmemiz için ipucu verir. Biz böylelikle Kymelilerde bazı bireylere 'sporcu' ya da 'şifacı' diyebildik. Mesela buradaki bir mezardan ele geçen skarabe (bok böceği) mistik güçlerle açıklanan bir buluntu. Kymelilerin mezarlarından ana tanrıça heykelcikleri ya da oyuncak olduğu düşünülen bazı figürinler, biberonlar ele geçmiş mesela. Dolayısıyla mezar tipi, boyutu ve mezar hediyelerinin özellikleri bize aynı zamanda yaş ve cinsiyetle ilgili genel bir fikir de veriyor.
Ayrıca arkeolojik buluntulardan da gördüğümüz gibi kuyumculukta ustalaşmış bir toplum Kymeliler. Yine liman kenti olmanın ticari nimetlerinden faydalanmalarının da ekonomilerine ve dolayısıyla yaşam biçimlerine olumlu anlamda katkısı olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla analiz sonuçlarına göre Kymelilerin yaşam koşullarının oldukça iyi olduğunu, iyi beslendiklerini, barışçıl bir toplum olduklarını söyleyebiliyoruz.
GENÇ KADIN ÖLÜMLERİ DİKKATİ ÇEKİYOR
Kymelilerin yaşam süreleri kadın ve erkeklerde nasıl? Kadın, erkek ve çocuk ölümleri arasında bir kıyaslama yapabilir misiniz?
Kyme’de korunma durumları nedeniyle cinsiyet tahmini yapılamamış bireyler var ama kadın erkek sayısı neredeyse birbirine eşit. Bebek ve çocukların sayısı beklenenin altında. Bu Kyme’ye has bir durum değil tabii. İskelet serilerinde karşılaşılabilen bir durum. İskeletlerin küçük ve narin olması bebek ve çocuk kalıntılarını dayanıksız kılıyor. Bir de bazı toplumlarda bebek ve çocuklar için farklı gömü uygulamaları yapılabiliyor. Dolayısıyla burada da bebek ve çocuklar farklı bir alana, başka bir mezarlığa ya da mekan içine gömülmüş olabilir.
Ayrıca Kymelilerde genç kadın ölümleri dikkat çekiyor. Genç kadın ölümleri eski Anadolu toplumlarında hamilelik, doğum ve doğum sonrası dönemdeki hijyenik koşulların sağlanamaması, yetersiz beslenme gibi olumsuz şartlara bağlanır genelde. Ancak mezarlarına ve iskeletlerine baktığımız Kymeliler pek de bu etkilere maruz kalmış görünmüyorlar açıkçası. Kyme’de ölüm yaşı ortalaması genel olarak çok düşük zaten. Genç ölmüşler, çok az yaşlı birey var.
Dolayısıyla böyle bir toplumda ölüm yaşı ortalamasının bu kadar düşük olması oldukça dikkat çekici. Çünkü ölüm yaşı ortalamasıyla toplumun sosyoekonomik düzeyi doğru orantılı değerlendirilir genelde. Burada farklı bir şey olmalı. Çok az patoloji var çünkü. Bu bize sağlıklı olduklarını düşündürür ya normalde, burada öyle olmamış işte. İlk akla gelen bir doğal felaket ya da salgın hastalık olsa da bunlara dair bir ipucu yok. Bu nedenle diğer mezarlara ve iskeletlere ulaşmak çok önemli.
Arkaik ve klasik dönemlerde nüfus istikrarlı giderken Helenistik dönemle birlikte Batı Anadolu’daki bütün merkezlerde nüfusun arttığını ve bu durumun Kyme’de de izlendiğini biliyoruz. Nüfus artışının izlerini iskeletler üzerinde görebildiniz mi? Örneğin bireylerin beslenmesinde bir değişiklik var mı?
Çok güzel bir soru. Çünkü yalnızca Helenistik döneme has bir artışı gözlemlemekten ziyade, elde edilebilen bu kadar veriyle biz nüfus hareketlerini belirlemek istiyoruz zaten. Hem tafonomik (gömü sonrası süreç) etkiler hem de bizdeki gibi iskeletlerin tümünün bir araya getirilememesi gibi nedenlerden, nekropolden ele geçen iskeletlerin sayısı ile bir nüfus sayımı yapmak maalesef mümkün değil. Ancak artık paleodemografi çalışmalarında paradigma değişti diyebiliriz. Eldeki veriyi işleyerek bize olası nüfusu sunan yöntemler var. Kymeliler için de böyle bir çalışma yaptık. Çalışmanın sonuçlarından biri de bebek ve çocuk oranlarının beklenenin altında olduğunu doğrulaması. İlerleyen araştırmalarda nüfus hareketlerini daha iyi anlayacağız. Mezarların konumu, yapıları ve mezar hediyeleri aracılığıyla iki farklı sosyoekonomik grubun varlığını öngörüyoruz ancak buna rağmen iskeletlerde buna yorabileceğimiz bir farklılık göremedik. Yani Kyme’de yaşayan bireyler arasında beslenmeden kaynaklı kastettiğiniz anlamda bir farklılık yok.
ÜST SINIFLA ALT SINIFIN YAŞAM KOŞULLARI BİRBİRİNE YAKIN
Mezar hediyelerine göre zengin ya da fakir olarak kabul edilen bireylerin aralarında beslenme ya da yaşam koşullarında farklılıklar olmadığını söylüyorsunuz. Bu bize Kyme’de zenginle fakir arasında toplumsal sınıf farkı olmadığını, genel bir refahın olduğunu mu gösteriyor? Bu konudaki fikirleriniz neler?
Kyme’de iki farklı sosyoekonomik gruba ait bireyler arasında beslenme koşullarında çok büyük farklılıklar olmadığı doğru. Ancak bir toplumda mutlaka sınıf farkı vardır diye düşünüyorum. Çünkü birilerinin de toplumdaki bazı işleri yapması gerekiyor. Kral kendi kapısının önünü temizlemez herhalde. Mutlaka onun kapısının önünü süpüren var. Yani sınıf ayrımı olmaması mümkün değil. Sınıf farkı var ama bizim bildiğimiz anlamda değil. Burada da iş bölümü var. Ancak üst sınıfla alt sınıfın yaşam koşulları birbirine yakın. Bu nedenle fakir ve zengin mezarlarından çıkan bireylerin aralarında sağlık ve beslenme açısından hiçbir fark yok. Bence Kyme bize bunu gösteriyor.
Bu insanlar buraya göçlerle daha batıdan gelmişler. Kurulu düzenleriyle, gelenek görenek ve kültürleriyle gelmişler ve muhtemelen yeniden bir sistem arayışına girmemişler. Savaştan kaçıp gayet barışçıl bir şekilde yaşamışlar. Kendilerinden sonra gelip yakınlarına yerleşmek isteyenlere izin vermişler. Diğer halklardan evlilikleri serbest kılmışlar. Strabon’un da söylediği ve Kymelileri “saf” olarak nitelemesine neden olan limanlarına gelen gemilerden 400 yıl vergi almamışlar mesela. Bu sakin politikaları onları bölgenin güçlü unsurlarından biri yapmış ve savaştan kaçanların sığındığı bir yer haline gelmiş Kyme.
KYMELİLER AĞIR İŞ YÜKÜNE MARUZ KALMAMIŞLAR
Peki, Kymelilerin ağır işler yapıp yapmadıklarını gösteren birtakım sonuçlara ulaştınız mı?
Eski Anadolu toplumlarında görülen ve ağır iş yükü göstergesi sayılan patolojik bulgular Kyme’de oldukça az sayıda. Ağır iş, eğer işse yani; tekrarlanıyor ve sürekli ise iskelete mutlaka yansır. Ağır işlerin etkisini en çok omurgadaki patolojilerden görebiliriz. Ancak Kymelilerde çok az bireyde osteofit, schmorl nodülü gibi patolojiler var. İskeletlerin kas tutunma izlerinin belirgin olmaması da ağır iş yüküne maruz kalmadıklarının bir göstergesi. Alt sosyo-ekonomik gruba mensup bireylerde ağır iş yapıldığına dair bulgular olabilirdi ama böyle bir ayrım da yok patolojilerinde. Dolayısıyla söylediğiniz gibi iskeletlerde zengin fakir ayrımı bu açıdan da görülmüyor. Buluntularından zengin olduğu anlaşılan bireyler bir yana, diğer sosyo-ekonomik gruplara mensup bireyler de fazla yıpranmadan geçimlerini sağlayabilmişler anlaşılan. Zira iyi huylu bir kemik tümörü, birkaç kırık, az sayıda omur patolojisi, yine çok az sayıda bireyde anemi ve üzerinde çalışmalarımızın sürdüğü iki bireyin dışında hastalık yok toplumda.
TRAVMA BULGUSU YOK DENECEK KADAR AZ
Kyme’nin savaşlara girmeyen, hatta savaştan kaçanların da sığındığı bir bölge olduğunu söylediniz. İncelediğiniz mezar grupları arasında bu dönemde oraya dışarıdan gelen, kötü yaşamış bireylere rastladınız mı?
Kyme’nin liman kenti olması ve denizcilik faaliyetleri dışında tarım ve kuyumculuk da geçim kaynakları arasında önemli bir yere sahip. Ancak bu durumun ticari faaliyetler kadar barışçıl politikalarıyla da ilgisi olduğu düşünülebilir. Bunun bizim çalışmamıza nasıl yansıdığını söyleyecek olursak; biz kavga dövüş izleri, savaş yaralanmaları izleri görmedik iskeletlerde. Travma bulgumuz yok denecek kadar az. Dışarıdan gelen olup olmadığını anlamak için bazı başka analizlerin yapılması gerekiyor. Tabi bunu ölü gömme biçimleri açısından da öngörebilirdik ancak kazılara katılan arkeologlarla paylaştığımız bilgilere göre de Kyme’ye dışarıdan gelen kötü beslenip, kötü yaşayan bireylerin olduğunu söyleyemiyoruz şimdilik.
Ancak dişlerin durumu biraz farklı. Kymelilerin dişleri ya çok sağlıksız ve çürük ya da bireyin yaşına göre gayet sağlıklı. Ancak dişlerinin kötü olması kötü beslenmişler anlamına gelmiyor. Dişlerin kötü olması yetersiz beslenmeden kaynaklansaydı bu durum vücudun kalan kısmına da yansırdı. Yani dişleri kötü olanın vücudunda da patolojileri, hastalıkları var diyemiyorum.
Bu durum normalde Kyme’ye dışarıdan gelen bir grup olabileceğini de düşündürebilirdi tabii. Ama burada çıkan iskeletlerin morfolojisi homojen bir yapı sergiliyor. Yani ben başka iskeletlerin arasından rahatlıkla tanıyabilirim Kymelilerin iskeletlerini. Bunun dışında bazı mesleki ya da gündelik alışkanlıklara bağlı olup olmadığını araştırmak gerekiyor bir de. Zira çekirdek tüketiminden içme suyuna, dişlerle yapılan çekme, sürtme ve tutma işlerine kadar birçok etken diş sağlığında belirleyici rol oynuyor.
Çalışmalarınız sırasında daha önce karşılaşmadığınız ilginç bir veri elde ettiniz mi? Son olarak Kymelilere dair neler söylemek istersiniz?
Kyme’de, Anadolu’daki eski toplumlar üzerine yapılan iskelet çalışmalarında daha önce tanımlanmamış bir patolojiyle karşılaştık. Az bilinen bir hastalık. Bununla ilgili detaylı bir çalışma şu anda devam ediyor. Ama aslına bakarsak sadece verilerle kıymetlendirilecek bir yer değil Kyme. Kymeliler bir hastalık ya da mezar buluntusuyla anılmaktan fazlasını hak ediyor bence. İnsanlık tarihi savaşlarla biçimlenmişken, böyle kıymetli bir yerde savaşmadan siyasi ve ekonomik etkinliği koruyabilmek çok ciddi bir değer. Bu Kyme’yi Anadolu arkeolojisinde henüz önemi anlaşılmamış ya da yeterince duyurulmamış bir yere taşıyor. Anadolu’nun prehistoryasında inanç sistemleriyle Göbeklitepe ya da simgesel anlatımlarla Çatalhöyük nasıl birer köşe taşıysa, arkeolojisi açısından da Kyme siyasi duruşuyla aynı şeyi ifade ediyor bence. Dolayısıyla Kyme’yi ve Kymelileri anlamanın, kültürel mirasa dahil bir yerin kültürel ve ekonomik katkılarını da aşan bir önemi olduğuna inanıyorum.