Mahzuni için tek, geri kalanlar için beş kişiye bir jilet

16. ölüm yıldönümünde anılan ünlü halk ozanı Aşık Mahzuni Şerif'in cezaevi günlerini anlatan Arslan Bulut, ozana yapılan 'tıraş' işkencesini ve sonrasında yaşananları yazdı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ünlü halk ozanı Aşık Mahzuni Şerif 16 yıl önce bugün hayata veda etmişti. Asıl adı Şerif Cırık olan ve 17 Kasım 1939’da Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde dünyaya gelen ünlü ozan Oy Bizim Eller, Acı Doktor, Dom Dom Kurşunu, Yedin Beni, Yuh Yuh, Fadimem, Gül Yüzlüm, Ciğerparem, Mevlam Gül Diyerek, Merdo, Dostum Dostum, Han Sarhoş Hancı Sarhoş, Çeşmi Siyahım, Yalan Dünya, Ağlasam mı?, Abur Cubur Adam, Katil Amerika ve Bu Mezarda Bir Garip Var gibi eserleriyle tanınmıştı. 12 Mart darbesi sırasında dönemin başbakanı Nihat Erim hakkında yaptığı "Erim Erim Eriyesin" adlı şarkı nedeniyle cezaevinde de yatan Aşık Mahzuni Şerif'in ölüm yıldönümünde o günleri anlatan bir yazı bugün Aydınlık gazetesinde yayınlandı.

O dönem TİİKP davası sanığı olarak yargılanan ve halen Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Arslan Kılıç, ünlü ozanın cezaevinde yaşadıklarını "Mahzuni cennete ne zaman gider?" başlıklı yazısında şöyle anlattı:

Yıldırım Bölge’de Mahzuni ile üç ay birlikte kaldık. Bir manevi eziyet ve işkence olarak zorla yaptırılmak istenen toplu “yemek dua”larına, “askeri eğitim”lere, vardan yoktan dayak atmalara birlikte direndik.

İdare ile her ilişki, bir eziyet ve işkence fırsatı olarak değerlendiriliyordu. Ama ille de sakal tıraşları... En büyük eziyet ve işkence, sakal tıraşlarıydı. İçeriye jilet, tıraş makinesi gibi şeyler verilmiyordu. 45-50 kişilik koğuşun sakal tıraşını, haftada bir kere, asker berber yapıyordu. Fakat 45-50 tutuklu bir tek jiletle tıraş ediliyordu. Başta tıraş olan ilk 10-15 kişi neyse... Ama ondan sonrakiler ve hele otuzuncu, kırkıncı sırada tıraş edilenler... Tek sözcükle al kan içinde kalıyorlardı.

İlk tıraş günü, tek jilet eziyetinden habersiz Mahzuni, sonlarda tıraş oldu. Üstelik çoğu 18-22 yaşlarında gençler olan tutuklular içinde sakalı en gür ve sert olanların başında Mahzuni geliyordu. O gün tıraştan kalktığında, adeta boğazlanmış gibiydi. Mahzuni’nin durumunu görünce, iki koğuş temsilcisi derhal asker berberin yanına gittik ve bir daha tek jilet veya üç-beş jiletle tıraş etmeye kalkışırsa, hiçbirimizin tıraş olmayacağını bildirdik. “Komutan emridir, ben emri yerine getiririm” gibisinden bir cevap verdi. Bu kez isteğimizi akşam sayımında, sayıma gelen binbaşıya söyledik. Önce bir tehdit savurdu, fakat ziyaret gününün bir gün öncesi olan tıraş günü geldiğinde, önce bizimle iki jilet, üç jilet pazarlığına kalkıştı. Akşama doğru, “Mahzuni için tek jilet, geri kalanlar için beş kişiye bir jilet” şartını kabul ettirdik.

Ağuçen Ocağı'ndan bir Alevi: MahzuniAğuçen Ocağı'ndan bir Alevi: Mahzuni

NİHAT ERİM'İN İFADESİ

Mahzuni’nin yargılaması, tutuklanmasından bir ay sonra başladı. İkinci ya da üçüncü duruşmada, o zaman Başbakanlıktan ayrılmış olan Nihat Erim’in, “Bir halk ozanı Başbakan’ı sevmek mecburiyetinde değildir” anlamında, şahsen şikâyetçi olmadığını belirten, ifadesinin mahkemeye ulaşmasından sonra Mahzuni tahliye oldu. Fakat yargılama sonunda mahkeme onu, ‘’suçu ve suçluyu övmek’’ denen bir ‘’suç’’tan yine de cezalandırdı. 1974’te çıkan af yasası, başka birçok ceza ile birlikte Mahzuni’nin cezasını da kaldırdı.

MAHZUNİ İLE YILDIRIM BÖLGE SOHBETLERİ

Yıldırım Bölge Askeri Tutukevi’ndeki yaklaşık üç ayılık birlikteliğimizde Mahzuni’den hem Şerif Cırık’lıktan Mahzuni’liğe uzanan sanatçılık öyküsünü, hem de bol bol türkülerini ve onların öykülerini dinledim. Ranzalarımız yan yanaydı. Sohbetlerimizin en önemli konularını, astsubaylıktan âşıklığa giden yaşam öyküsü ve sanatçılık serüveni yanında, ozanlığının beslenme kaynakları ve sanatsal çizgisi oluşturdu.

Mahzuni, düşünsel dünyası ve türkülerinin sözü, sesi, içeriği, ezgisi konusunda beslenme kaynaklarının, Pir Sultan, Âşık Veysel, Davut Sulari ve Karacaoğlan olduğunu söylüyordu. Türkülerinin kendine özgü özellikleri konusunda enfes bir tanımı vardı. Beslendiği kaynaklardan yarattığı sanatsal bireşimi ifade eden kendi tanımı, belleğimde kaldığı kadarıyla şöyleydi: “Pir Sultan’ın felsefesine, Âşık Veysel mülayimliği katıp, onlara da Davut Sulari ezgisini ekleyince, ortaya Mahzuni çıktı. Güzel sevmek ise, bütün âşıklara Karacaoğlan ustamızdan geçen bir huydur.” Bu tanım, kanımca, Ozan Mahzuni’yi en iyi anlatan tanımdır. (Kaynak)

Mahzuni'nin yargılanmasına neden olan 'Erim Erim Eriyesin'in sözleri

Köşkün sarayın yıkılsın

Erim erim eriyesin

Umudun suya dökülsün

Erim erim eriyesin

Çölden çöle sürünesin

Musa isen Tur-i Sinan

Hakktan gelmiş idi İnan

Yesin seni yılan Çayan

Erim erim eriyesin

Sürüm sürüm sürünesin

Aslan pençesi vurulsun

Çayın Deniz’de kurusun

Gözlerin yansın çürüsün

Erim erim eriyesin

Sürüm sürüm sürünesin

Mahzuni’ yi sever idin

O’na sevgilim der idin

Candan başka ne yer idin

Erim erim eriyesin