Y-u-n-u-s-ç-a

Müzik, neden insanları bu kadar etkiliyor? Yunus Dışkaya şiirleri bin yıllık bestelermiş gibi Kürt melodik yapısı ve müziğiyle evrensel hale getirebilmiştir, Y-u-n-u-s’ça da aynı m-ü-z-i-k gibi, aynı n-e-f-e-s gibi beş harfli. Yunus, Y-u-n-u-s’ ça bir şeyler yapıyor ve çok iyi yapıyor...

Google Haberlere Abone ol

Öztekin Çaçan

Müzik, dil, din ayrıt etmeksizin, insanlığın ruhunun alametifarikasıdır. Böyle düşünmeyenler, lütfen bu yazıyı okumasın. ‘‘Anlamsız, övgü dolu’’ bir yazıyı okumak, bu kişiler için zaman kaybı olabilir.

‘’Müzik, evrensel bir dildir’’ diyenler, genel geçer bir şey derler ama doğru derler. Dilden arınmış, anlatımdan, sözden, münezzeh. Duyguyu, saf ve neredeyse ruhani bir üslupla aktarabilmek, müziğin temel başarısıdır. Dünyanın neresinde, bildiğiniz ya da bilmediğiniz hangi dilde olursa olsun kulağınıza gelen sesler, size aktarmak istediği duyguyu doğru şekilde verebiliyorsa iş bitmiştir. Gerisi müziğin evrenselliğiyle, özüyle ve gerekliliğiyle pek alakalı olmayan, teknik konulardır.

Peki, müzik, neden insanları bu kadar etkiliyor? Kişisel fikrim, Tanrı, insanoğluna ruh vermek için kendi nefesinden üflerken, ortaya kesinlikle bir nota, bir tını çıkmıştır. Yoksa böyle büyüleyici bir şey ortaya çıkamazdı. Örnek benden olsun: Öğrenciyken Ankara Batıkent’te oturuyoruz. Marketin önündeki manav, sabahtan akşama sadece ve sadece, evire çevire Mahzuni çalıyor. Yıllarca böyle geçirmiş günlerini. Bizde o yıllarda evde sadece Aram Tigran dinliyoruz. Gel de sadece psikolojiyle izah et. Olmuyor, kesin başka bir durumlar var. Belki de hem manav hem de biz, böyle tedavi olup, her şeye böyle katlanabiliyoruz.

Müzik söz konusu olunca bence işin içinde, mutlaka bazı beş harfliler vardır. Bize daha yaratılırken, üflenen nefes, boş bir nefes değildir. N-e-f-e-s tir yani m-e-l-e-k, gibi, k-a-d-e-r ve k-e-d-e-r gibi, m-ü-z-i-k gibi. Yoksa en kanlı savaşları bir k-a-d-ı-n’ı anlatan üç dakikalık Lili Marleen şarkısından daha başka ne durdurabilirdi. Bunu T-a-n-r-ı dan ve m-ü-z-i-k- ten başka ne yapabilir. Üç dakika sonra ölecek olan asker, kulağında bu sesle, üç dakikalık bir son n-e-f-e-s ile, yaşama veda ediyordu. Eğer, Tanrı yoksa bu işin içerisinde, mutlaka onun kadar büyük, başka bir şey vardır. Yani T-a-n-r-ı, vardır.

Beş harfliler, n-e-f-e-s, m-ü-z-i-k dedik ya gelelim, asıl söze. Bizden bir beş harfliye. Yunus’a –(Dişkaya’ya) gelelim.

İçinde bulunduğumuz yıl, bir Hewler akşamında arabada arkadaşımla birlikte dinledim. Dinlediğimiz müziğe meşhur burun kıvırma, ııhh olmamış deme moduna girmek üzereyken kendimize geldik. Derdimize ‘’derman’’ bulmuştuk. Kamuran Bedirxan’ın Derman adlı şiirini Yunus bestelemiş araba bu besteyle inliyordu. Blues ile Reggae arası bir tonlamayla, ritim yapısıyla arabanın içerisinde ‘‘Derman’’ sel olmuş akıyordu. Bir daha bir daha derken günler içerisinde anladık ki ‘‘Derman’’ Yunus un ortalama bestelerinden birisiydi. Arada giren keman sesi bazen Amerikan country müziğine bazen de Kürdi havalarına dönüşü veriyordu. Heyv-û Stêr’de alt seslerde keman öyle bir devreye geriyor ki genel melodik yapıya hatta tonlamaya ters, atonel bir sesle mükemmel bir hava veriyor besteye. Bunu yapmak da kolay iş değildir.

'YENİ AŞIK VEYSEL, YENİ MAHZUNİ'

Etnik ya da yerel müzik söz konusu olduğunda, yerel sazları kullanmadan, Bağlama, ud, darbuka olmadan müzik üretmek, çok büyük bir iştir. Bunu yapabilen az sayıda yetenek vardır. Kendine ait olmayan sazlarla coğrafyanın müziğini yapmak kolay iş değildir. Ama Yunus, bunu başarabilen, benim sevdiklerim içerisinde, Sadık Gürbüz, Arif Kemal gibi ender insanlardandır. Mahzuni Şerif’e diye bestelediği. Kendi sözlerinden oluşan çalışması popüler müzik açısından bir baş yapıttır. Yunus halk edebiyatının on birli hece vezni ile mendi yazdığı sözleri, mükemmel bir beste ile sunmuştur. Anadolu Türk Halk müziğinin ve evrensel yorumların birlikte olduğu konusu k-a-d-e-r ve k-e-d-e-r olan bir baş yapıt ortaya çıkarmıştır. Tek eksiği sözlerde son dizeye kendi adını koymamasıdır. Eğer bunu da yapsaydı ona yeni Aşık Veysel, yeni Mahzuni diyecektim olmadı.

Yine Yunus Arjen Ari şiirlerini neredeyse bin yıllık bestelermiş gibi Kürt melodik yapısı ve müziğiyle bir o kadar da evrensel hale getirebilmiştir. Ferikê Ûsiv, Cegerxwin’den bestelediği bütün sözler müzikle birleşince birer klasik esere dönüşmüştür. Ne dediğimi daha iyi anlamak için Ûsiv’den yaptığı Ez Tune me’yi dinlemenizi öneririm.

Bu kadar çok tarzı bir arada kullanmak usta olmayı gerektirir ve eğitimle de pek alakası olmayan duygu işidir bu işler. Yani doğuştan bir şeylerinizin olması lazım. Neyi nerede ne kadar kullanacağınız altın oranlar meselesi herkese bahşedilmiş bir sarraflık meziyeti değildir.

Tam bu noktadan Kürtler olarak bizim, kendimize bir övgü çıkarmamız, şımarıklık sayılmaz. Muhsin Namjo, Gani Mirzo gibi değerler müziğe neredeyse hiç yatırım yapmamış bir toplumun dünyaya en büyük katkılarıdır. Bu adamların müziği, dünyanın her tarafında dinlenebilen kültür farklarına karşın çok rahat büyük bir hayran kitlesine ulaşabilecek kalitededir. Hem evrensel hem de Kürdidirler. Yaşadıkları, ortaya çıktıkları toprakları, coğrafyaları iyi temsil edebilmektedirler. Kendi besteleri ile özellikle Kürt ve Fars edebiyatının birçok şiirini bestelemişlerdir. Ayrıca Namjo dünyada tartışılmaz bir üne sahipken, Mirzo İspanyada aylarca International Citrus Band albümüyle liste başı olabilmektedir. Ehmedê Xanî’nin şiirlerini elliden fazla klasik müzik makamında bestelemiştir.

'EN ŞANSSIZ MÜZİSYEN'

Yunus Dişkaya’da en az bu klasmanda bir isimdir. Her üçünün ortak özelliği Kürt şiirlerini bestelemek, çeşitli soundlar kullanarak müzik yapabilmelerindedir. Kimi sözlü kimi sözsüz ama mükemmel, usta işi müzik yapabilmektedirler. Elbette başarı sıralaması yapmayacağım ama Yunus Dişkaya bunların içerisinde en şanssız olan müzisyen konumundadır. Örneğin Namjo’nun arkasında binlerce yıllık ama günümüz koşullarında da çok iyi işlenmiş, tanınan bir Fars - Kürt müziği var. Gani Mirzo yüzlerce yıllık Ziryab ekolünün İspanya’daki en iyi temsilcisi. Onunda ayaklarının altında bin yıllık Flamenko var. En azından çok gelişmiş müzik ortamlarında bulunuyorlar. Nizamettin Ariç, Mehmet Aktaş, Kerem Sevinç, Servet Kocakaya, Mikail Aslan ve daha birkaç isim dışında bizim gariban Yunus’un nesi var. Bir kere adamın kendini deneyip sınayabileceği, gelişmiş bir "ortamı" yok. Ortamı olsa Yunus çok insanı ‘‘tedavi’’ edecek buna eminim.

Bu üç ismin dışında da onlarca çok kaliteli müzisyenimiz var. Tabiki bunun farkındayım ama Yunus Dişkaya ve diğer saydığım isimler, rahatlıkla dünyanın her tarafında her kültürde insanın dinleyebileceği tarzda müzik yapabiliyorlar. Özellikle Jazz, Blues, Flamenko gibi popüler müzik formlarını çok iyi kullanabiliyorlar. İyi enstrüman çalıp, cesur denemelere girişebiliyor. Adeta notalarla oyun oynayabiliyorlar. Tartışmasız çok iyi müzisyenler.

Benim Kürtçem yok hükmünde. Ama müziğinden çok etkilenip Yunusça öğrendim. Bu yeni "dil" bana çok şey anlatıyor. Aynı balığın karnında mı kaldık. Başka bir şey mi bilmiyorum. Aylardır dinleye, dinleye Yunusça öğrendim. Yunusça, Yunus Dişkaya’nın çeşitli notalarla inşa ettiği kendi özünden, içinden gelen dili. Y-u-n-u-s’ça da aynı m-ü-z-i-k gibi, aynı n-e-f-e-s gibi beş harfli.

Müziğin, melodik yapının sihrine kapılmak bütün sözlerin, güftenin üzerindedir. Ben, teknik bir yazı veya eleştiri yazamam ama size Y-u-n-u-s’çayı önerebilirim. Müzik eleştirisi müzik tekniği, üslup, prepozisyon, anlatım gücü gibi tasnif yapılabilecek kısımlar üzerinden yapılabilir. Ama özellikle de müzik de beğeni üzerinden yapılan eleştiriler, zırvadan öte değildir. Çünkü beğeniyi ölçülendiremezsiniz. Çok sübjektif ve görelidir. Mesela sizce Dali mi iyi resim yapıyor, yoksa, Picasso’mu? Sorunun cevabı bu isimlerin sizin ruhunuza, zihninize kısaca bütünüyle üzerinizde bıraktığı ‘etki’ ile alakalıdır. Ben Yunus Dişkaya’nın müziğini çok sevdim ve herkese öneriyorum. Belki de sayemde çok ünlü olur. Belki şöhret Yunusu bozar. Bilmiyorum ama bütün dünya Y-u-n-u-s’u dinlesin istiyorum. Yunus, Y-u-n-u-s’ ça bir şeyler yapıyor ve çok iyi yapıyor. Hepsi bu kadar...