Şehir değiliz artık, ulusal parkız!
Londra geçen günlerde dünyanın ilk Ulusal Park Şehri ilan edildi. Peki, Ulusal Park Şehri ne demek? Londra’nın bu statüyü alması ne anlama geliyor? Başka dünya şehirleri de Ulusal Park Şehri olabilir mi?
Bir şehrin, hele ki Londra gibi bir metropolün dev bir park olduğu düşüncesi kulağa çok hoş hatta neredeyse masalsı geliyor. Fakat Londra’yı 22 Temmuz’da imza attığı Ulusal Park Şehirleri Evrensel Beyannamesi ile artık resmen bir Ulusal Park Şehri olarak kabul etmemiz gerekiyor. Buna yol açan koşullar pek masalsı olmadığı gibi atılan adım da masal olmayacak kadar gerçekçi görünüyor.
Peki, Ulusal Park Şehirleri Evrensel Beyannamesi nedir ve bir şehrin tümüyle ulusal park ilan edilmesi ne anlama gelir?
Ulusal Park Şehirleri Evrensel Beyannamesi, Ulusal Park Şehri Vakfı (National Park City Foundation), Dünya Şehir Parkları (Worlds Urban Parks) ve Salzburg Evrensel Semineri’nin (Salzburg Global Seminar) ortak diyaloğu ile hayata geçirilmiş bir metin. Hedefinde, herkesin yeşil ve kamusal alanlardan faydalandığı, temiz hava soluyup, göl ve nehirlerde yüzebildiği şehirler yaratmak ve daha iyi bir yaşam için ortak bir vizyon yakalamak var. Bunu biraz daha açmak gerekirse; şehir kültürünü doğal yaşamdan bağımsız düşünmeyen, şehirlerde yaşayan insanların doğanın bir parçası olabildiği, doğal yaşamın sürdürülebilirliğini destekleyen bir şehir formülü bu. Yani, şehirlere yüzünü doğaya dönme çağrısı yapan, insanların doğayla aidiyet bağlarını kuvvetlendirerek sürdürülebilirliği hedefleyen bir girişim.
Dünya nüfusunun yarısından fazlası şu an şehirlerde ve kasabalarda yaşıyor. Birleşmiş Milletler’e göre 2050 yılına kadar ise insanların üçte ikisi şehirlerde yaşayacak. Bu öngörüyle, ‘Ulusal Park Şehri’ statüsünün dünya nüfusunun fiziksel ve psikolojik sağlığı kadar küresel iklim krizinde de önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
ÖDÜL DEĞİL, BİR ÖRGÜTLENME BİÇİMİ
Kilometrekare başına yaklaşık 36 bin kişinin düştüğü 9 milyonluk bir şehir olan Londra’da kamusal yeşil alanların şehrin yüzde 16,8’ini kapladığı sanılıyor. Şehir ayrıca 8 milyon ağaca ve 15 bin yabani hayvan türüne ev sahipliği yapıyor. Bu rakamlara bakınca, Londra’nın birbirinden farklı etnik kültürlerle kozmopolitleşen yapısının aslında doğa ve şehir olgularıyla da aynı dengeyi yakaladığını söylemek mümkün. Şehir, bu yapısıyla Ulusal Park Şehri statüsüne gayet uygun görünse de bu, dünden bugüne alınmış bir karar değil. Bu gelişmenin arkasında 2013’den beri çalışan ve 2017’de hayata geçirilen Londra Ulusal Park Şehri Vakfı’nın (London National Park City Foundation) çalışmaları, Londralıların ve şehir yöneticilerinin destekleri var. Bu noktada, Ulusal Park Şehri ilan edilmenin bir tür ödül değil; bir vizyon, hareket ve örgütlenme biçimi olduğunu da belirtmekte fayda var. İmzalanan beyanname ile günlük eylemlerin yanı sıra izlenecek politikalarla şehir yaşamını iyileştirmek için verilecek geniş çaplı ve uzun vadeli bir mücadele taahhüt ediliyor.
22 Temmuz’da Londra Belediye Başkanı Sadıq Khan’ın beyannameye attığı imzayla resmen “Ulusal Park Şehri” statüsü kazanan Londra’nın kutlama için organize ettiği, bir haftaya yayılan yaklaşık 300 ücretsiz etkinlik de beyannamenin öngördüğü maddelerin birer taahhüdü niteliğindeydi. Tüm Londralıları kamusal alana çıkmaya, daha sağlıklı bir yaşama ve sosyalleşmeye davet eden bu etkinlikler, şehrin dört bir yanından binlerce Londralı'yı parklarda, bahçelerde ve nehir kıyılarında buluşturdu.
2050'YE KADAR ŞEHRİN YARISI YEŞİL OLACAK
İktidara geldiğinden bu yana iklim krizi ile ciddi bir şekilde mücadele eden Londra Belediye Başkanı Khan, beyannameyi imzalamadan kısa bir süre önce Londra’da 2050’ye kadar arka bahçe gibi özel alanlar da dahil olmak üzere şehrin yarısını yeşillendirmeyi hedeflediğini açıklamıştı. Londra Belediyesi, bu gelişme öncesinde ve sonrasında imza attığı çeşitli etkinlikler ve hayata geçirdiği çözümler ile iklim krizinde üstüne düşen sorumluluğu samimiyetle yerine getirmeye niyetli gibi görünüyor.
Sadıq Khan’ın projelerinin yanı sıra geçtiğimiz aylarda, Heathrow Havalimanı genişletme projesi için küresel iklim krizi nedeniyle gözden geçirme kararı alınması da hem Londra’nın hem de hükümetin iklim kriziyle mücadelesinde önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Projenin tamamen iptal edilmesi için henüz hukuki süreç devam etse de İngiltereli çevreci grup Plan B, mahkemenin, hükümetin 2050’ye kadar sıfır karbon salınımı projesiyle tutarlı bir karar alarak projeyi iptal edeceğinden ümitli olduklarını açıkladı.
Sadıq Khan’ın imzaladığı Milli Park Şehirleri Evrensel Beyannamesi ise ayrıca Londra’da 2033’e kadar taksiler ve telefonla çağrılan diğer araçlarla birlikte, taşıma sistemini sıfır emisyonlu yapmayı hedefliyor. Taahhüde göre aynı zamanda 2040’a kadar Londra içinde kullanılan tüm yeni kara taşıtlarının da sıfır emisyonlu olması gerekiyor. Beyanname, ulusal park şehirler vizyonunun ilerletilebilmesi ve daha başarılı olabilmesi için bireysel yorumlara ve imzalara da açık (https://npc-universal-charter.netlify.com/)
SIRADA GLASGLOW VE ADELAIDE VAR
Londra ise bu projenin sadece ilk adımı. Dünya Şehir Parkları ve Salzburg Global Semineri’nin ortaklığıyla Ulusal Park Şehri Vakfı’nın başlattığı bu girişim 2025’e kadar en az 25 şehre Ulusal Park Şehri statüsü kazandırmayı hedefliyor. Ulusal Park Şehri statüsü için Londra’nın ardından Glasgow geliyor. Bu liste, ikinci uluslararası Ulusal Park Şehirleri forumuna ev sahipliği yapan Avustralya’nın Adelaide kenti ve İrlanda’nın Galway kenti ile devam ediyor. Ulusal Park Şehri Vakfı, bu statüye layık olabilecek yeni şehir önerilerine de açık. Bu anlamda, dileyen herkes [email protected] adresine, Ulusal Park Şehri olmasını uygun gördüğü önerilerini iletebilir.
Ulusal Park Şehirleri Evrensel Beyannamesi projesi kadar bu projeye imza atan ilk kentin Londra gibi bir dünya metropolü olması, diğer büyük dünya kentlerinde yaşanabilecek dönüşümler için ümit kaynağı oluyor. Tüm bu girişimler, dünya üzerinde düşe kalka süren iklim kriziyle mücadele stratejilerine gerçekçi ve sürdürülebilirlik penceresinden bir kez daha bakmamız için iyi bir fırsat yaratıyor. Ve insan düşünmeden edemiyor; belki gerçekten MFÖ’nün o şarkıda söylediklerinin altında duygulardan daha derin bir bilinç vardır ve belki de gerçekten önce şehirleri sonra da dünyayı daha yaşanabilir hale getirmek orman olmaktan değil, milli park olmaktan geçiyordur.