Sarkis Paçacı: Türk karikatüristler intihar ediyor

Karikatürist Sarkis Paçacı 2008 yılından beri Agos'ta "Süper Kalori" başlıklı köşesinde çizerlik yapıyor. "Karikatür Türkiye'de geri bir sanat. Türkiye entelektüelleri istedikleri çoğu şeyi istedikleri gibi çizemedikleri için bir çöküş yaşıyor" diyen Paçacı ile karikatüristleri, Türkiye'de karikatürün durumunu ve çizimlerinde yer verdiği konuları konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Sarkis Paçacı 1957 yılında İstanbul'da doğdu. Çizerliğe lise yıllarında başlayan Paçacı, 1975–1993 yılları arasında Gırgır, Mikrop ve Hıbır mizah dergilerinde profesyonel olarak karikatürler çizdi. 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü'nden mezun olan Paçacı 2008 yılından beri Agos'ta ve Türkiye'deki azınlıkları temsil için yola çıkan bir dergi olan Paros dergisinde çizmeye devam ediyor.

"Bence karikatürist muhalif olmalı" diyen Paçacı ile karikatüristleri, karikatürlerinde yer verdiği konuları ve Türkiye'de karikatürü konuştuk.

Sarkis Paçacı, Fotoğraf: Sadık Güleç

Çizerliğe ne zaman başladınız? Agos’la yolunuz nasıl kesişti?

Çizerliğe 1975’te Gırgır dergisinde başladım. Lise 1 ya da 2’deydim. Oğuz Aral bir furya başlattı, karikatür yayınlanırsa para veriyoruz dedi. Ben o zamanlar zaten çiziyordum ama arkadaşlarım o an başıma üşüştüler “biz yazalım sen çiz” diye. Öyle başladık, sonra ben onları ekarte ederek kendim yazıp çizmeye başladım.

Karikatürü 1984’te yine Gırgır’da bıraktım. Çünkü siyasi olarak çatlak çok büyüdü. Başlarda bir bunalım gibiydi, sonra kopuş büyüdü. Dergi yasaklandığı dönemlerde bir sorun yoktu. Daha doğrusu asıl sorun, benim de kişisel sorunum Ermeni terörist saldırıların olduğu dönemde başladı. Derginin çizgisi değişti, psikolojik öyle bir açılma oldu. Kapaklar da kötüleşmeye başladı.

Agos’ta nasıl başladığımı da öncelikle teknik olarak anlatayım. Daha önce Beyoğlu’nda sanatın etkin olduğu bir kafem vardı, o zamanlardaki alışveriş merkezi furyasında tehdit edildim ve sonrasında o kafeyi kaybettim. 2008 yılında orayı kaybedince tekrardan çizmeye döndüm ve Penguen dergisinde çizmeye başladım. O sırada da içimden bir duyguyla tekrardan Agos’a da çizmek istedim. Daha önceden çizememiştim, Hrant Dink’le anlaşamamıştık. Neticesinde tekrar karikatüre dönünce bir borç gibi Agos’a çizmek istedim. Etyen Mahçupyan vardı, daha demokrat bir kişilik, daha mülayimdir. Sonucunda siyasi olarak anlaşamasak da kişilik olarak anlaştık. 2008’den bugüne kadar da çiziyorum. Yani öyle bir dönemeç var, 2008’de tekrardan mizah dergilerine başladım ve Agos’ta da çizmeye başladım.

Penguen çok uzun sürmedi galiba?

Penguenle anlaşmam mümkün değildi. Ekip iyiydi, tanıdıklar da vardı, gençler tabii. Ama okuyucusu çocuk denecek kadar genç bir kitleye hitap ediyordu. Korkuyorlardı benden (Gülüyor).

1984 ve 2008 yılları arasında çizmediniz, doğru mu?

1987’de tekrar Gırgır’a döndüm. Sonra da 1988 yılında, Fransa’da yaşadığım için arkadaşlar telefon açarak ayrılıyoruz dediler. Ardından Hıbır dergisini çıkarttık. Gırgır’ı, Oğuz Aral iktidarını yıkıma uğrattık.

Hıbır’da ne kadar devam ettiniz?

Çok uzun sürmedi. Orada da anlaşmazlıklar çıktı.

Karikatüristler arasında neden çıkıyordu bu anlaşmazlıklar?

Siyasi birçok etken oluyor. Çeşitli açıklamaları oluyor ama tabii ki Hıbır da tabii siyasi bir hareketti. Tamamen siyasiydik. Ben 'içimize İslami bir ajan girdi' diyordum...

Agos'taki "Süper Kalori" başlıklı köşenizde birbirinden farklı konulara yer veriyorsunuz ve daha çok hayatın içinden çizimlerle gündeme geliyorsunuz. Bu çizimler nasıl ortaya çıkıyor?

Ben genelde konu seçmiyorum. Gazetede haftalık 6 konu oluyor ben de onları çiziyorum. Aslında ben bir tane çizmek için yola çıkmıştım. Sonra haftalık gazete olduğu için haftada kaç konu oluyor diye düşündüm, aşağı yukarı 6 tane konu olduğunu gördüm, sonra da 6 tane çizmeye başladım.

.

Konuların birbirine geçişi nasıl oluyor? Mesela gündemle ilgili bir olayı tarihsel bir göndermeyle çiziyorsunuz.

İdeolojik bakış açıma göre oluşuyor. Bir de zaten kendiliğinden bir bağlantı da var çoğu konu arasında. Tarihten bugüne devam edegelen meseleler örneğin...

Gazetede yer alan köşenizin ölçüleri biraz küçük, yaşı ileri okurlarınızdan yazıların okunmasıyla ilgili eleştiri almıyor musunuz?

Yaşlılara uygun değil (Gülüyor). Gazetede ayrılan yerle ilgili değil ama benimle ilgili. Aslında psikolojik bir şey, zamanla giderek daha küçük çizmeye, dolayısıyla yazıları da küçük yazmaya başladım. Gazetenin internet aboneleri ekranda daha rahat okuyabiliyor...

Sizce her karikatür gündemdeki olayları ele almalı mı? Karikatürist muhalif olmalı mı?

Bence tabii ki olmalı, zaten gerçek karikatürist ise oluyor da. Karikatürün sosyal yönü de var, siyasi olmak zorunda değil. Sosyal olarak da muhalif olabilir. Bana göre bir karikatürist her şeye karşı olmalı, gerçek bir anarşist olmalı. Mecbur da değil tabii ama bence öyle olmalı.

'KARİKATÜRDEKİ AYRIM TÜRK ÇİZERLERİNE ÇOK ZARAR VERDİ'

Haftalık yayın yapan dergilerde çizen karikatüristlerle, sanat karikatüristleri arasında bir ayrım yapmadan mı söylüyorsunuz bunu peki?

Bence öyle bir ayrım olması bile gerçekten üzücü. Burada var ama Fransa’da böyle bir şey yok. Bu ayrım bizim dönemde çıktı aslında. Turhan Selçuk başlatmış olabilir. Çok dik, keskin çizgiler yapardı kendisi, itici bir çizgisi var. Mesela Oğuz Aral’ın daha kıvrak çizgileri vardı, Amerikan tarzında çizerdi. Tan Oral da Turhan Selçuk gibiydi, o da çok dik kafalıydı ve dik çizerdi. Karikatüristlerin kendi tercihidir ama bence bu ayrım Türk çizerlerine çok zarar verdi. Onlar Gırgır ekolüne de 'arabesk kültürü' diyerek karşı çıkıyordu.

Bu ayrım teknik olarak şöyle, o sergi çizerleri ya da yarışma çizerleri sembolik konuları işliyorlar, sembolleri var; barış güvercinleri var örneğin. Bunlar sembolik dili kullanan karikatüristler, diğerleri ise daha diyalogları öne çıkartan, çizgi romana yakın karikatüristler. Konuşma balonları, konuşmalar var, diğerinde konuşma yok.

.

Mizah dergisine çizmekle, haftalık bir gazeteye çizmek arasında ne gibi farklar var?

Agos da haftalık bir gazete olduğu için pek bir farkı olmuyor. Ama mizah dergisi çok bunalımlı bir şeydir, hastalık gibi bir şey! Bir de karikatüristte komedi unsurunu aşırı derecede barındırması gerektirdiği için ayrıca bir stresi var. Agos’ta yaptığımı ise daha çok bir fikrin ideolojik şekilde yansıtılması olarak açıklayabilirim.

Agos karikatürlerinizden dolayı eleştiri ya da tepki alıyor musunuz?

Tepki alamayacağım kadar korkuyorlar (Gülüyor). Tepki almıyorum pek. Agos’un okuru benim çizimlerimi seviyordur diye düşünüyorum.

Eskiden de karikatüristlere devlet katından eleştiri gelirdi. Ancak genellikle gülünüp geçilirdi. Bu da 'demokratik olgunluk' gereği olarak değerlendirildi. Fakat günümüzde karikatüristlere ve karikatürlere gelen tepkiler hem sertleşti hem de arttı. Sizce karikatürün toplum içindeki etkisinin büyüklüğü fark edilince mi bu durum ortaya çıktı?

Öyle söylüyorlar, ama Gırgır dergisinde de otosansür vardı, daha doğrusu Oğuz Aral zaten bunu kendisi yapıyordu. Büyük ihtimalle o da haftalık olarak patronlardan brifing alıyordu. Çünkü haftalık olarak bana ayar verdiğini hatırlıyorum. Mesela çocuk çizmeyi, Kürtleri çizmeyi yasaklamıştı. Bir gün bir liste yaptım, bir baktım ki bütün şeyler yasaklanmış.

Türkiye'de karikatüristler sansüre uğratılıyor. Programlara, talk show'lara çıkartılmıyor. Bence Türkiye’de 'karikatüristler konuşmasınlar' gibi bir yöntem uygulanıyor.

'KARİKATÜR TÜRKİYE'DE GERİ BİR SANAT'

Her karikatüristin bir ustası olduğu söylenir. Sizin ustalarınız, etkilendiğiniz karikatüristler var mı?

İlk dönemlerde vardı. Fransız, Belçikalı çizerlerden çok etkileniyorum. Amerikalı çizerleri de beğeniyordum. Ben küçükken biz Kumkapı’da oturuyorduk. Beyazıt’a çıkıp sahaflarda yabancı dergilere bakıyordum. Mesela 'Pilot' diye bir dergi vardı, onu bulunca alıyordum. Yani ürün olarak Fransız, Belçika ekolü bulunuyordu. Türkiye’de çok fazla çizerden etkilenmedim. Etkilenecek kimse yoktu. Mesela Ermeni karikatürist hiç yok, Türkiye’de karikatür geleneğinin bir kısmını Rumlar başlatmış ama Ermeni karikatürist yok. Karikatür Türkiye'de geri bir sanat. Türkiye entelektüelleri istedikleri çoğu şeyi istedikleri gibi çizemedikleri için bir çöküş yaşıyor. Şu an var olan çizerlerin çoğu iyi çizerler ama hayranlık duyduğum bir isim yok.

Fotoğraf: Sadık Güleç

Peki sizce Türkiye’de karikatürün kurtuluşu nasıl olacak?

Türk karikatüristlerde intihar geleneği var. İntihar ediyorlar, yani fiziksel olarak değil de ruhsal olarak, mesleki olarak intihar ediyorlar. Çizerek intihar ediyorlar.

Sizce buradan nasıl çıkılacak, bir umut var mı?

Çizerlere karışmak istemem ama çoğunda umut yok bence. Ben halimden memnunum. Aslında iyi çizebilenler var, birliktelikler de oluyor ama daha sonra birbirlerine giriyorlar. Kendimi onlara karıştırmayı hiç istemiyorum. Böyle olmamalı...