Shira Horesh: Bir elimde Zen bir elimde Bektaşilik var

Shira Horesh, Beyaz Sumo performansı ile İzmirlilerle buluşuyor. Horesh, "Japonya’daki Zen Manastırı ve İzmir’de Alevi-Bektaşi topluluğuyla birlikte bu yolculuğu daha yoğun bir şekilde yaşadım. İkisinin ve benim de Sumo’yla yapmaya çalıştığım; içimizdeki boşluğa varmak" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Shira Horesh, Beyaz Sumo performansıyla üç günlük bir inziva için İzmirlileri Galeri A’ya davet ediyor. Toplulukla birlikte bedensel bir sunak kurularak ilahi bir müzik ve sema eşliğinde gerçekleştirilecek olan Beyaz Sumo buluşması, canlı bir ses enstalasyonuna dönüşürken mekânda çeşitli ritüeller aksedecek.

Beyaz Sumo, İsrailli disiplinler-arası sanatçı ve şair Shira Horesh tarafından yaratılan bir kişilik. Horesh, birbirinden apayrı alanlar sayılan sanatçı ve seyirci, sanat ve hayat arasındaki yabancılığı aşarak bunlar arasında oyuncul bir aracı işlevi görecek olan Beyaz Sumo karakterini ortaya çıkardı.

Ritüel çalışmalarına odaklanan bir performans sanatçısı olan Horesh, farklı kültürler içerisinde pek çok ayinde bulunarak nefsi aşma çalışmalarını tecrübe etti. Hayfa’da sufi sema ayini çalışmaları yapan Hores, Japonya’da bir Zen manastırında keşişlerle beraber Zazen (oturma) ve Kinhin (yürüme) meditasyonları çalıştı. Türkiye’de de Alevi-Bektaşi topluluklarının meşklerine katılan Horesh, hasidik kalp yolu ve kabala ağaçlarının mistisizmi aracılığıyla insanlar arasında bir temas oluşturmayı amaçlıyor.

Galeri A’da, 27-29 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek gösterinin ilk gününde sunağa armağanlar bırakılacak. Kendilerinden bir parça getirerek katılacakları buluşmanın son gününde ise katılımcılar, sunaktaki armağanlarını alacaklar.

Shira Horesh’le Beyaz Sumo’yu, çıktığı yolculuğun amacını, Zen ve Alevi-Bektaşi deneyimlerini konuştuk.

'BEYAZ SUMO KENDİ BENLİĞİNİ SİLMEYE YÖNELİR'

Beyaz Sumo nasıl bir karakter?

Beyaz Sumo, genel sanatçı karakterine zıt bir kişilik. Çünkü hep sanatçıdan seyirciye bir şeyler katması beklenir. Sumo ise tam tersine izleyiciye bir şey katmak değil izleyiciden bir şey almak üzere kurulu bir karakter. Sumo, bir persona olarak kendini boşaltmaya, eksiltmeye ve kendi benliğini olabildiğince silmeye yöneliyor. Silip boşalttıkça da izleyicide var olanlarla onu tamamlamasını istiyor. Bunu yapmak için de çeşitli ritüellere başvurarak farklı kültürlerden ritüellerin izlerini sürüp kendini, kendinden boşaltmaya çalışıyor.

Beyaz Sumo’dan bir arketip olarak bahsetmeniz gerekirse nasıl tanımlarsınız?

Barış bayrağı şeklinde, beyaz bir bayrak olabilir. İnsanlar, savaştan, kavgadan, çatışmadan sadece politik anlamda değil içsel çatışmadan, ulaşmaya çalıştıkları hırstan vazgeçerek, oldukları hal ve durumlarıyla barışmalı. Sumo’nun da kendisi ile barışmasının simgesi, beyaz bayrak arketipi.

'BÜYÜK BİR KULENİN TEPESİNDE ŞİİR OKUMALARI YAPTIK'

Yaptığınız çağrıyla izleyici ile sanatçı, hayatla sanat arasındaki yabancılaşmayı Sumo aracılığıyla aşacağınızı söylüyorsunuz. Bunu nasıl başaracaksınız?

Öncelikle izleyicileri yaptığım işin içine dahil etmeye çalışıyorum. Yani yapmak istediğim şey; Benim bir şey sunmam ve izleyicinin de alıcı konumunda bulunması değil. İzleyiciyle karşılıklı yoğun ve gerçek bir temas içinde bulunmayı amaçlıyorum. Bulunduğum ortama göre bunun farklı farklı örnekleri oluyor. Mesela daha önce İsrail’de büyük bir kulenin tepesinde birebir şiir okumaları yaptık. Performansa gelen izleyiciler o kulenin tepesine çıkıp benimle karşılıklı şiir okudu. Ya da markette kasiyer olarak bulunup Beyaz Sumo personası kostümüyle bir şeyler okudum. Hem doğrudan hayatın içinde hem de insanlarla birebir temas kurarak bunu yapmayı önemsiyorum.

Kendini boşaltmanın, kendi nefsinden geçmenin çok büyük bir iddia olduğunun farkındayım. Ancak ben kendimi bir Zen ya da sufi ustası olarak ortaya koymuyorum. Hepsi parça parça bir araya gelerek birleşiyor. Onlardan aldıklarımı biraz oyuncul bir şekilde gerçekleştiriyorum. Bunun imkansız bir amaç olduğunu da bilerek biraz Sisifos’luğa soyunuyorum aslında. Bir kayayı yukarı taşıyorum ve o kayanın geri yuvarlanacağını bildiğim halde tekrar bunu yapıyorum.

'SUMO’NUN HİZMETİ TOPLUMA BİR AYNA OLMAK'

Yabancılaşma kavramı bir yönüyle insanların kendinden daha üst konumda bir güce yükledikleri anlamı da ifade ediyor. Yabancılaşmayı ortadan kaldırdığınızda bu bölünmüşlüğün üstesinden gelebileceğinize inanıyor musunuz?

Sumo’nun işlevi aslında temelde toplumun içinde bir hizmet gibi düşünülebilir. Bir doktor nasıl bir hizmet veriyor ya da daha primitif topluluklarda şaman nasıl bir hizmette bulunuyorsa Sumo da topluluk içinde bir hizmette bulunuyor aslında. Daha üst konumdaki bir sanatçı olmaktan ziyade toplumun hizmetindeki bir persona kişilik olarak görüyorum Sumo’yu. Sumo’nun hizmeti de topluma bir ayna olmak. Kendisini boşaltma çabası da buradan kaynaklanıyor. Ne kadar çok boşalabilirse karşısındaki insanlar için o kadar iyi bir ayna olabilir. Bunu sembolik olarak Sumo’nun kıyafet tasarımında da görebilirsiniz. Sumo’nun yapmaya çalıştığı şey; insanların kendi benliklerini sürekli doldurmalarındansa o benliği Sumo’ya boşaltarak onların da kendi benliğini boşaltmasına hizmet etmek.

'BİR ELİMDE ZEN, BİR ELİMDE ALEVİ-BEKTAŞİLİK İÇİNDE YÜRÜYORUM'

Çıktığınız bu yolculukta Japonya’da katıldığınız meditasyonlarla, Alevi-Bektaşi toplulukların meşkleri arasında nasıl bir paralellik kurdunuz?

Bu aslında sadece Sumo’nun değil bir yandan da benim içsel bir yolculuğum oldu. Çocukluğumdan beri süren bir yolculuk benim için. Tabii ki Japonya’daki Zen Manastırı ve İzmir’de Alevi-Bektaşi topluluğuyla birlikte bu yolculuğu daha yoğun bir şekilde yaşadım.

İkisinin ve benim de Sumo’yla yapmaya çalıştığım; içimizdeki boşluğa varmak. Çünkü toplum bizi sürekli bir şeylerle dolduruyor. Biz de kendimizi bir şeylerle dolduruyoruz. Kendi üzerimize sürekli yeni anlamlar, yeni ifade biçimleri, kalıplar yüklüyoruz. Her ikisinin de varmaya çalıştığı nokta bunları boşaltarak, saf temiz bir bakış açısına ulaşmak. Ama Zen Budizm, çok katı bir manastır yaşamıyla bunu sanki bir bardağı ters yüz edip sallayarak, içindekini tamamen boşaltarak yapıyor. Alevi-Bektaşi topluluğundaysa bu boşaltma, semah, dans ve müzik eşliğinde bardağı dans ettirerek yapılıyor. Ancak bunların hepsi sonuçta aynı yere varmaya çalışan, skalanın farklı uçlarında aynı yere giden yolun parçaları. Yani öyle ya da böyle olmak zorunda ya da bu iyi ya da kötü diye bir şey yok. Gidilen yol aslında temelde sertlikten yumuşaklığa doğru gidilen bir yol.

Her ikisinde de boşluğa ulaşmaya çalışırken bir yandan bir mertebeye ulaşmaya çalışıyorsun. Bir Zen ustası oluyorsun örneğin. Ancak Sumo’nun böyle bir kaygısı yok. Sumo sürekli kendini eksiltme peşinde ve Sumo, usta değil. Çok ciddi bir karakter olmadığı gibi aslında komik bir karakter. Yani bir yere varmayı, kendini bir mertebeye koymayı hedefleyen bir karakter değil. Bütün bunların içinde aslında sürekli kendini kırarak ve eksilterek giden bir karakter. Bizi buluşturan yer de kırıklarımız ve kırgınlıklarımız. “Yara ışığın içeriye sızdığı yerdir” diyor Mevlana. Bu sözü burada öğrendim. Japonya’da bir porselen kırıldığında onu incecik bir altın parçasıyla birbirine yapıştırırlar. Kırılıp, yapıştırılan bir tabak sağlam tabaktan daha değerli olur.

İşte benim de sanatla yapmak istediğim buna oyuncul bir karakter katmak. Katılıktan yumuşaklığa doğru Sumo olarak bir elimde Zen, bir elimde Alevi-Bektaşilik bu tecrübelerin içinde yürüyorum. Ama sadece bunlarla da sınırlı değil. Yahudi mistisizminden, Kabala’dan gelen bir geçmişim de var. Bir yandan da Taocu düşünce üstüne çalışıyorum.

.

İlk kez Türkiye’ye gelen bir sanatçı olarak burada karşılaştıklarınıza dair neler söylemek istersiniz?

Buraya geldiğimde burada neyle karşılaşacağımı, buranın bana ne sunacağını bilmiyordum. Bir şekilde Türkiye’de de çeşitli sufi akımların olduğunu biliyor, onlarla karşılaşmayı umuyordum. Ama özellikle birlikte olduğum, meşklerine katıldığım Alevi-Bektaşi düşüncesiyle burada tanıştım. Benim için çok kıymetli bir karşılaşmaydı. Bu düşüncenin, bu anlayışın özüne onlarla birlikte yolculuk etmek benim için çok özel oldu. Alevi olmanın anlamını da burada öğrendim. Alevilerin nasıl toplumun ötekisi olduğunu, aslında çok görünür olmadıklarını, hatta görünmez yerlere itildiğini öğrendim. Şimdi bu performansın bir parçası olmalarından çok mutluyum. Onların görünürlüğüne de aracı olmak beni ayrıca mutlu etti.

Benim için bu meşkin Hanuka Bayramı’nda gerçekleştirilmesinin özel bir anlamı da var. Bizler de toplum tarafından ötelendiğimiz için eskiden Hanuka Bayramı’nda mumları görünmeyen yerlerde yakardık. Azınlık olarak yaşadığımız yerlerde ya da baskı altındayken de mumlarımızı gizli yakıyorduk. Şimdi İsrail’de görünür olma sorunumuz kalmadığı için kendi pencerelerimizin önünde yakıyoruz. Burada da mumu penceremin önünde yaktım. Bu etkinliğin Hanuka’da gerçekleşiyor olması ve buradaki azınlığın meselesine de dokunuyor olması benim için özel bir anlam taşıyor.

Shira'nın web sitesi

Beyaz Sumo hakkında daha fazla bilgi için

Etkinliğin Facebook sayfası için

Beyaz Sumo Facebook sayfası için