Vapurla gidilen müze: Venedik Guggenheim
San Marco Meydanı’ndan vaporetto’ya bindiğinizde kapısında indiğiniz bir saray binası. Aslında Peggy Guggenheim’ın Venedik’e gittiği zamanlarda kaldığı ve modern sanat koleksiyonunu sergilediği bir adres burası. 1979’a kadar Peggy’nin evi olan bu küçük saray onun ölümünden sonra müze haline getirildi. Haydarpaşa Garı da böyle vapurla ulaşılabilen bir müzeye dönüştürülse turizme katkısı olmaz mıydı?
Venedik’te 24 saat çalışan vaporetto’lar Peggy Guggenheim Müzesi’ne ulaşmanın en hızlı yöntemi. Vapura binmek yerine Venedik’in ara sokaklarını keşfederek dolaşmak isterseniz karşınıza çıkan irili ufaklı tasarım mağazaları dikkatinizi dağıtabilir. Venedik’teki binalar hem su baskınları yüzünden hem de dört mevsim eksilmeyen nem yüzünden hızla yıpranıyor; bu tarihi binalara sürekli bakım ve restorasyon yapmak gerekiyor. Şehirdeki büyük binaların çoğu zaten müzeye dönüştürülmüş durumda, eskiden konut olarak kullanılan yapılar ise çoğunlukla kullanılmıyor çünkü Venedik artık içinde yaşanan bir şehir değil, sadece turistlerin gezdiği, müzelerle dolu bir dekor.
San Marco Meydanı’na adım attığınızda sizi çevreleyen Bizans ve Gotik karışımı Ortaçağ atmosferi, vaporetto ile Peggy Guggenheim’ın evine ulaştığınızda tamamen kayboluyor çünkü 20.yüzyıl sanatının en tanınmış sanatçılarının eserleri bu adreste sizi bekliyor. 18.yüzyılda saray binası olarak yapılan Palazzo Venier dei Leoni, Peggy Guggenheim sayesinde korunarak günümüze ulaşabilmiş.
Venedik’teki San Barnaba Kilisesi’nin mimarı Lorenzo Boschetti’nin tasarladığı Palazzo Venier dei Leoni’yi yaptıran Vernier ailesi, Venedik’in eski doclarının soyundan geliyor. 1382-1400 arasında doc olan Antonio Venier’in adalet anlayışı o kadar güçlüymüş ki kendi oğlunun işlediği suçları affetmemiş ve oğlunun hapse atılıp hapiste ölmesine razı olmuş. 1553-1556 arasında doc olan Francesco Venier, Tiziano’ya yaptırdığı portresiyle tanınıyor. 1571’de Osmanlı’nın mağlup edildiği İnebahtı (Lepanto) Savaşı’nda Venedik donanmasını yöneten Sebastiano Venier ise 1577-1578 arasında doc unvanını taşımış. Vernier ailesinden üç kişinin doc seçilmiş olması, bu ailenin Venedikliler tarafından ne kadar sevildiğinin bir göstergesi. 1750’lerde inşaatına başlanan Palazzo Venier dei Leoni’nin tamamlanamamış olmasının sebebi ise ailenin parasının bitmesiyle açıklanıyor.
EVİNİ GALERİYE DÖNÜŞTÜREN KOLEKSİYONER
Peggy Guggenheim (1898-1979), New York’ta kendi adına modern sanat müzesi kuran Solomon R. Guggenheim’ın (1861-1949) yeğeni ve 1912’de Titanik’te ölen Benjamin Guggenheim’ın (1865-1912) kızı. Guggenheimlar aslen Aşkenaz kökenli ve İsviçre’den Amerika’ya göç etmiş bir aile. Zengin bir iş adamı olan Solomon R. Guggenheim, 1890’lardan itibaren sanat eseri toplamaya başlamış ve 1930’larda yaşayan sanatçıların eserlerini toplayarak çok kapsamlı bir koleksiyon oluşturmuş. Kendi koleksiyonunu sergilemek üzere New York’ta yaptırdığı ünlü müze binası Frank Lloyd Wright’ın tasarımı.
Sanata son derece düşkün bir aileden gelen Peggy Guggenheim da sadece sanat eseri satın alarak yaşayan sanatçılara destek olmakla yetinmemiş, topladığı eserleri halkın görmesi için Venedik’teki sarayını ziyarete açarak modern sanatın tanınmasına katkıda bulunmuş biri. 1951’den itibaren her sene sarayın bir bölümünü ziyarete açıp kendi koleksiyonunu misafirlerin görmesini sağlamış. Onun ölümüne kadar bu şekilde ziyaret edilebilen koleksiyonu, bu tarihten sonra Solomon R. Guggenheim Vakfı’nın himayesine geçti.
Bugün Venedik’teki sarayına gittiğinizde içeride Picasso’dan Mondrian’a, Miró’dan Dali’ye, Jackson Pollock’tan Alexander Calder’e kadar 20.yüzyılın en ünlü isimlerinin eserlerini keşfetmeniz mümkün.
Guggenheim ailesinin New York, Venedik ve Bilbao’da sergilenen koleksiyonları bugün dünyanın en pahalı modern sanat eserlerini barındırmakla beraber bu ailenin eleştirildiği tek bir nokta bulunuyor: Kadın sanatçılara fazla yatırım yapmamışlar. Peggy’nin koleksiyonunda Eva Renée Nele ve Grace Hartigan gibi birkaç kadın sanatçı bulunmasına rağmen, koleksiyonunun ağırlıklı bölümü çoktan ünlü olmuş erkek sanatçıların eserlerini içeriyor. Bu anlamda Guggenheim ailesinin, kendi dönemlerindeki çağdaş sanatı, kıymetli bir yatırım aracı olarak gördükleri ve kadın sanatçıların eserlerini ‘düşük değerde’ gördükleri için toplamadıkları düşünülüyor.
NAZİ İŞGALİNDEN KAÇIŞ
Peggy’nin koleksiyonu aslında İngiliz sanat tarihçi Herbert Read’in hazırladığı bir listedeki isimleri içeriyor. 2.Dünya Savaşı çıktığı sırada, Avrupa’da dolaşıp Read’in listesindeki sanatçıların eserlerini satın almaya başlayan Peggy, büyük bir müze açmanın hayalini kurmuş. Nisan 1940’ta Picasso’nun 10, Ernst’in 40, Magritte’in 4, Man Ray’in 3, Dali’nin üç eseriyle bir de Chagall satın alan Peggy, Paris’te satın aldığı bir evi müze haline getirmek istemiş. Ancak Almanların Paris’i işgal etmesine birkaç gün kala, Yahudi kökenli olduğu için Paris’ten ayrılmak zorunda olduğunu anlayınca sonradan evleneceği Max Ernst’in de aralarında olduğu bir grup sanatçıyla birlikte New York’a göç etmiş.
New York’ta “Bu Yüzyılın Galerisi” adıyla bir galeri açan Peggy, kübizm, soyut sanat, sürrealizm ve kinetik sanatın Amerika’ya ulaşmasında etkili olmuş isimlerden sayılıyor. New York’ta organize ettiği, “31 Kadın Sanatçı” sergisi gibi özel etkinliklerle kadın sanatçılara da destek olmaya çalışmış. 1946’da Max Ernst’ten boşandıktan sonra, 2.Dünya Savaşı da bitmiş olduğundan Avrupa’ya geri dönen Peggy, 1979’da ölene kadar Venedik’te satın aldığı sarayında yaşamış.
AVANGARDIN TAM ORTASINDA YAŞAMAK
Peggy’nin kızı Pegeen Vail Guggenheim (1925 - 1967) ise Sürrealizm ve naif sanattan etkilenerek resim üretmiş bir isim. Peggy, 1941’de kızını yanına alarak daha sonra evleneceği Max Ernst ile birlikte Avrupa’dan Amerika’ya göç ettiğinde, kızı da Max Ernst sayesinde dönemin ustalarıyla tanışmış. Peggy, 1946’da Max Ernst’den boşanmış ama Pegeen Vail, Ernst sayesinde Amerika’da Yves Tanguy, Piet Mondrian ve Fernand Léger gibi ustaların arasında yetişmiş. Pegeen Vail, ilk evliliğini Fransız bir ressamla, ikinci evliliğini İngiliz bir ressamla yaptıktan sonra intihar ederek hayatına son vermiş.
Pegeen Vail’in Venedik Guggenheim’da bulunan resimlerinin çoğu, mutluluk saçan aile kompozisyonlarından oluşuyor. Annesinin yanında büyürken fırtınalı bir çocukluk geçiren Pegeen Vail’in resimleri, hiçbir zaman düzenli ve ‘iyi’ bir aileye sahip olamadığını naif bir dille anlatıyor. Resimlerindeki figürlerin, annesi Peggy, eski eşleri, çocukları ve kendisi olduğu anlaşılıyor. İlk bakışta neşeli bir etki yaratan kompozisyonlarına dikkatli bakılınca yalnızlık ve acı hissi yakalanabiliyor.
Kızının yaşam öyküsü de dikkate alınınca, avangard sanatçıların Nazilerden kaçmasına yardım etmiş biri olan Peggy Guggenheim’ı mutlu eden tek şeyin çevresini dolduran sanat eserleri olduğu, sanatı sadece yatırım aracı olarak görmediği anlaşılıyor.
Venedik’e giderseniz Peggy Guggenheim’ın yaşadığı bu evi keşfetmeyi ihmal etmeyin. Vapurla müzeye gitmenin ne kadar eğlenceli olduğunu görünce, çevresinden arkeolojik eser fışkıran Haydarpaşa Garı’nın müzeye dönüştürülmesine itiraz etmeyeceğinize eminim.