Yakın Doğu'nun mezarlıklarında bir gezinti: İşler Batı'dan görüldüğü kadar basit değil

Lübnanlı çizer ve yazar Lamia Ziadé: Beni ilgilendiren şey, Yakın Doğu'yu Batılı bir bakış açısıyla değil, Yakın Doğulu bir bakış açısıyla gözler önüne sermek. Bahsi geçen olayları Batı'da göründükleri gibi değil, Doğu'daki deneyimlenişleriyle ilişkilendiriyorum.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Geçmişin savaşlarını, acılı günlerini sık sık hatırlatan bugün yaşadığımıza benzer günlerin herkes için yalnızca hüzünlerden ibaret olduğunu sanırız. Böylesi zamanlarda acılar kaçınılmazdır, fakat hikayelere eşlik eden diğer kısımlar bazen gözden kaçabiliyor. Ne var ki sınıfsal, toplumsal, kültürel... karşıtlıkların yoğun olduğu yerler, acıları daha farklı açılardan da görmeyi olanaklı kılıyor.

Lübnanlı çizer ve yazar Lamia Ziadé, son olarak yayınladığı Ma Tres Grande Melancolie Arabe (Benim Çok Büyük Arap Melankolim) kitabında, kendi deyimiyle bizi "Yakın Doğu'nun mezarlıklarında bir gezinti"ye çıkarıyor. Tarihin çeşitli kesitlerinde seyreden kitapta "Yakın Doğu'nun şehitlerinin hikayelerine" dönemin tatlı ya da neşeli hikayeleri de eşlik ediyor.

Hem hikayeleri resmeden hem de kaleme alan Ziadé'nin bakış açısının klasik Batılı bakıştan farklı olduğunu görüyoruz. Lübnanlı yazar, intihar saldırıları üzerinde sıkça duruyor. Mesela bu isimlerden bir tanesi Loula Abboud. 'Bekaa'nın İncisi' olarak anılan Abboud, mücadeleci bir geleneğe sahip Hıristiyan bir ailedendir ve Komünist Parti militanıdır, on dokuz yaşındayken, İsrail askerleri tarafından çevrelendiğinde intihar saldırısı gerçekleştirir. Loula'nın kuzeni Souha Bechara ise daha sonra İsrail'in denetimindeki Güney Lübnan Ordusu'nun liderine suikast düzenleme görevini alır. General Antoine Lahad'ın eşine kendisini 'aerobik hocası' olarak tanıtır ve ders vermeye başlar. Günü geldiğinde generale iki el ateş açar ancak öldüremez. Kendisiyse uzun yıllar oldukça kötü koşullarda cezaevinde kalır...

'ORTA DOĞU'YU KİM BİLİR'

Ziadé de Abboud ailesinin kadınları gibi örneklerden bahsetmeden önce şöyle diyor örneğin kitabında: “Dünyanın bu parçasında işler hiçbir zaman o kadar da basit olmuyor. Kim biliyor Orta Doğu'daki ilk intihar eylemcisi kadınların büyük çoğunlukla Hıristiyan olduğunu?” Biz de Ziadé ile sanatında Yakın Doğu'nun tarihini nasıl işlediğini, ele aldığı kişilerin hikayeleriyle popüler kültürün ve günlük neşelerin nasıl buluştuğunu konuştuk. Ziadé'nin eserleri henüz dilimize çevrilmedi, fakat Lübnanlı sanatçının bakış açısı hakkında oldukça dikkat çekici noktaları yakalamamız mümkün...

Kitaplarınızda oldukça özgün bir tarz izliyorsunuz, özellikle de kurduğunuz bağlantılarda. Örneğin Ma Tres Grande Melacolie Arabe kitabınızda bir mezarlıktan bahsederken, acı hikayelerle birlikte bu yerin dış görünüşünü yazarak ve çizerek 'cennete' benzetebiliyorsunuz. Ya da bir eylemcinin hikayesiyle birlikte dönemin pop kültürü de sizin dikkatinizi çekebiliyor. Bize bu bağlantılar hakkında neler anlatabilirsiniz?

Çalışmalarımın büyük bir kısmı karşıtlıklar, paradokslar üzerine kurulu: Milisleri ve mısır gevreği paketlerini, silahları ve cikletleri, şehitleri ve viski şişelerini, çocukların cansız bedenleri ve çizgi filmleri iki sayfada yan yana koymak... 'Bye Bye Babylone'da Lübnan savaşına dair hatıralarımla bu tür bir yakınlaştırmaya başladım. Çünkü savaş sırasındaki yaşamımız dehşetten, fakat aynı zamanda zevklerden oluşuyordu. Savaşı sadece trajik ve kasvetli şekilde gösteren bir kitap yaratmayı düşünemedim, çünkü hayat devam ediyordu. Ma Tres Grande Melacolie Arabe'da da biraz aynı şekilde, en trajik konular her zaman 'pozitif' ya da daha basit bir şekilde 'güzel' yanlarıyla birlikte bulunuyor. Tıpkı bolca resmettiğim Güney Lübnan'daki mezarlık gibi. Beni ilgilendiren, beni cezbeden şey tam da bu: Kontrastlar.

Sanıyorum hikayelerinizdeki ilişkileri inşa ederken sadece betimlemeler ve kültürler değil, zaman da sizin için önemli bir şey. Belki bir tarihçi gibi değil ama bölgenin dünü ve bugünü arasında kurduğunuz ilişkide zamanın yerini nasıl açıklayabilirsiniz?

Bazı şeyleri üzerine konuşmadan önce, daha iyi anlamak için önemli olan şey zamandır. Geriye dönmek benim için olmazsa olmaz, Lübnan'da tam şu an yaşananlara dair bir kitaba başlayamam, henüz çok erken. Kitaplarımda bahsettiğim gelişmeler, olaylar çoktan geride kaldı ve bugün, o günden bu yana geçen süre sayesinde yaşananları görebilirim, anlayabilirim... Bir dönemin o zamanın kendisi tarafından nasıl göründüğünü anlatması içinse basın arşivlerine güvenirim.

Lübnan özelinde konuşmak gerekirse 'Ma Tres Grande Melacolie Arabe' kitabınızda geçtiğimiz bir yüzyıldan hikayeyle başlayıp antik dünyaya gidiyorsunuz, sonraysa yolculuğunuzu bugünde bitiriyorsunuz. Ve bunu yaparken bahsettiğiniz konudan hiç sapmıyorsunuz, şehit kültü gibi. O halde bize hikayelerinizde esinlendiğiniz Lübnan'ın sosyal ve kültürsel kimliği üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Ma Tres Grande Melacolie Arabe için, şehitler, ünlüler ya da bilinmeyenler aracılığıyla Yakın Doğu tarihinden anları anlatmayı tercih ettim. Saint Jean-Baptiste'den 2006 yazı savaşının (İsrail, Lübnan'a saldırdığı zaman) kurbanlarına, tabii bu sırada Ürdün Kralına, Irak Kralına, Filistinli direnişçilere, Saddam Hüseyin'e, Beşir Cemayel'e, İmam Musa el Sadr'a, Müftü Hasan Halit'e... dokunarak. Bu Yakın Doğu'daki pek çok mezarlıkta bir yürüyüş gibi ve bu kitabım için tercih ettiğim olay örgüsü. Beyrut gibi bir şehirden geliyorum, ve bunun hakkında konuşmayı normal buluyorum, ben bunlarla büyüdüm!

Son olarak belki kültürlerarası iletişime geçebiliriz. Ma Tres Grande Melacolie Arabe'da şöyle bir cümle kuruyorsunuz “Dünyanın bu parçasında işler hiçbir zaman o kadar da basit olmuyor. Kim biliyor Orta Doğu'daki ilk intihar eylemcisi kadınların büyük çoğunlukla Hıristiyan olduğunu?” Bize burada nelerin kolay olmadığını biraz daha açabilir misiniz? Batı merkezli bakış açısının Orta Doğu'ya bakışı sizi nasıl etkiliyor?

Beni ilgilendiren şey, Yakın Doğu'yu Batılı bir bakış açısıyla değil, Yakın Doğulu bir bakış açısıyla gözler önüne sermek. Bahsi geçen olayları Batı'da göründükleri gibi değil, Doğu'daki deneyimlenişleriyle ilişkilendiriyorum. Filistin ya da Lübnan'daki bir direnişçiye Batı'da 'terörist' denir. Bu konuşan bir örnek! [Enver] Sedat, Batı'da bir kahramandır, oysa bizde bir hain olarak görülür... Batı halkına göstermek istediğim bu, işler o kadar basit değil...