Keman sanatçısı Cihat Aşkın: Müzik hayatın kendisidir

'Notaların Öyküsü' röportajlarımızın ilk konuğu Cihat Aşkın... Keman sanatçısı Aşkın ile müzikal yolculuğunu konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Haden Öz 

DUVAR - Yapılan arkeolojik kazılar ilk enstrümanın 43 bin yıl önce bir kemikten yapılmış flüt olduğunu gösteriyor.  Buradan hareketle müziğin böyle başladığını peşin olarak söyleyemeyiz. Zira insanın sesini de bir enstrüman gibi kullandığını biliyoruz. Annemizin kulağımıza fısıldadığı ilk ninniden ölüm merasimlerindeki ağıtlara kadar hayatımızın her anında müzik var.

Bir dinleyici olarak bizim için müziğin birçok anlamı olabilir. Peki ya müziği icra edenler için müzik nedir, hayatlarına ne katıyor, onsuz bir hayatı düşünebiliyorlar mı, bu salgın sürecinde hayatları nasıl etkilendi? Keman sanatçısı Cihat Aşkın’la tüm bu sorulara yanıt aradık...

Keman sanatçısı Cihat Aşkın , Fotoğraf: Mehmet Çağlarer

Dinlediğiniz veya söylediğiniz ilk şarkı neydi, ne hissetmiştiniz?

Dinlediğim ilk şarkıyı hatırlamıyorum, şarkı söylediğimi de çok hatırlamıyorum. Ancak ilkokul yıllarımda müziğe karşı gösterdiğim ilgi sebebiyle annem ve babam bir gün bana mandolin hediye etmişlerdi. Sevinçten havalara uçtuğumu hatırlıyorum. Bir müddet sonra kendi kendime müzikle ilgilenmeye devam ederken evde bulunan ve ses kaydı yapabilen kasetli teybimiz marifetiyle yabancı radyoların herhangi bir kanalından duyduğum müzikleri kaydetmeye başlamıştım. Yine böyle günlerden birinde yabancı bir radyodan çalan akordeon sesi beni oldukça cezbetmişti ve hemen teybin düğmesine basmıştım. Çok güzel ve içli olan bu melodiyi çok beğendim ve evde bulunan ağabeyime ait şiir kitaplarından birinde okuduğum ‘Akşam’ adlı şairini bugün bile hatırlamadığım bir şiirin sözleri ile bu şarkıyı kendime göre düzenledim ve adeta yeniden besteledim. Bugün hatırlamadığım bu şarkı benim severek ve içtenlikle söylediğim ilk şarkıdır. Sanırım 8 yaşlarında olmalıydım.

'RADYO BAŞINDA DEĞİŞİK SESLERİ DİNLERDİM'

Ne zaman müzikle uğraşmaya karar verdiniz?

Zamanını kesin olarak hatırlamadığım bir başlangıç dönemi mutlaka vardır. Ancak kendimi bilmeye başladığım zaman daima radyo başında değişik sesleri dinleyerek vakit geçirirdim. Bu şekilde radyo sinyallerini ve değişik ülke radyolarını da dinlemeye başladım. Orada yayınlanan müzikler ve tabii ki TRT de yayınlanan müzikler benim çok ilgimi çekiyordu. İlkokul öğretmenim benim bu ilgimi görünce bana özel günlerde, törenlerde şiir okuma ödevlerini veriyor, sınıfta sözcülük yaptırıyordu. Aynı zamanda müzik ile de içli dışlı olduğumu görünce benim ilkokul korosunu yönetmeme izin verdi. Bu benim için büyük bir hevesti. Bu hatıralar benim müzikle ilgili ilk hatıralarım. Daha sonra anne ve babam benim müziğe bu derece düşkün olduğumu görünce bana bir mandolin hediye ettiler. Benim yolum artık bu tarihten sonra müzik ile birdi.

Müzik yapmıyor olsaydınız ne yapardınız?

Müziği o kadar çok seviyorum ki, bunu hiç düşünmek dahi istemedim. Zaman zaman depresif ve karanlık dönemlerim olmadı değil ama tüm bunların yanında ben hiçbir zaman müziği terk etmeyi düşünmedim. Müzik benim hayatımda her zaman kendimi bulduğum bir değer olarak var oldu. İcracı ve yaratıcı müzisyen olmasaydım sanırım yine müzik ile ilgili olabilen her şeyi yapardım.

"Keşke çalabilseydim" dediğiniz bir enstrüman var mı?

Küçük yaşlarımdan itibaren piyano öğrenimi de aldım, ancak bu keman yanında tabii ki çok yetersiz ve sönük kalır. Ancak ben büyük piyanist Artur Rubinstein’in hayranıydım küçük yaşlarımda. Onun gibi sahneye çıkabilmeyi ve piyanonun başına oturmayı ve muhteşem büyük konçertolardan birini çalabilmek için piyanist olmak da isterdim. Ancak bu daima bir amatör heves olarak var oldu içimde, ciddi olarak keman dışında hiçbir enstrüman ilgimi çekmedi.

'MÜZİKSİZ HAYAT YOKTUR'

Müziksiz bir hayatı tarif edin desem...

O hayat yoktur. Çünkü müzik hayatın kendisidir. Doğada, evrende, yaşamda kısacası hayatın her anında müzik ve ses mevcuttur. Müzik anne karnında başlar ve sonsuza dek devam eder. Müziğin vermiş olduğu fonksiyonlar ve denklemler, mimari, matematik ve her türlü pozitif bilimler ve mistik ögeler içinde vardır ve daima var olacaktır. Güneş sistemlerinde ses bir enerjidir. Bu enerji var olmanın kaynağıdır. Müziksiz bir hayat yoktur, tarif edilemez.

Kim ile, ölü veya sağ, aynı sahneyi paylaşmak isterdiniz?

Tarih boyunca birçok büyük virtüoz ve besteci gelip geçmiştir. Ben özellikle ün bırakmış büyük sanatçıların veya virtüozların tek başına sahne şovu yapanları ile değil ama varlığı ile beni kapsayabilecek ve bütünleştirebilecek ve de büyük insani varlığa sahip olanları ile bir arada olabilmeyi çok isterdim. Bunları saymamı isterseniz ilk akla gelen kişi Bach olur. Onunla birlikte çalabilmek ve onu anlayabilmek, onun dehasını öğrenebilmek için. Corelli, keman okulunun kurucusu; onunla Concerto Grosso çalabilmek ve oda müziğinin keyfine varabilmek için. Chopin, onun parmaklarındaki sihri hissedip onun romantik ve içli müziğini kalbime yansıtabilmek için. Brahms; duygu ve romantizm yüklü bu büyük deha benim için bütün klasik ve romantik ekolün varlığını içinde toplamıştır, onunla beraber keman sonatlarından birini çalabilmek isterdim, onun talebesi olmak isterdim. Budapeşte ziyaretimde onun arkadaşı büyük Macar Kemancı Jeno Hubay’ın evini ziyaret ettim ve müzeye kaldırılmış olan, Brahms’ın çaldığı piyanoya dokundum. Hubay’ın ruhu ile hissetmeye çalıştım o ânı. Bununla beraber şu an yaşayan büyük efsane kemancı Ida Haendel ile aynı sahneyi paylaştım ve bu benim için en büyük gururlardan biri oldu. Ülkemizin en önemli sanatçılarından olan Ayla Erduran ve Suna Kan ile de sahneyi paylaştım, bu isimler bizim sanatımızın pîrleri ve ben de bu gelenekten geldiğim için şanslıyım.

Sizin belirlediğiniz 5 müzik eseri insanlıktan geriye kalsaydı, listeniz ne olurdu?

Beethoven 9. Senfoni, Mozart Sihirli Flüt operası, Bach Chaconne, Brahms 1. Piyano Konçertosu, Shostakovich 8. Senfoni...

'MÜZİK HİÇBİR SINIR TANIMAZ' 

Tarih boyunca muktedirlerin diğer sanat dalları gibi müzikle de sorunu olmuştur. Müzisyenler, şarkıcılar, şarkılar yasaklanmış, baskılara maruz kalmıştır. Sizce muktedirler neden müzikten korkuyorlar?

Müzik hiçbir sınır tanımaz. Söz, resim, yazı, şekil ve her türlü sanat eseri ifade aracı olarak bir aracıya ihtiyaç duyar. Bu aracı olmadan sanat ifade edilemez. Ama müzik hiçbir aracıya ihtiyaç duymadan sadece insan sesinden üretilir. Direktir. Ulaşamayacağı yer yoktur. En kalın duvarlar bile onu durduramaz. Temsil gücü kuvvetlidir. İnsanı insan yapan özelliği vardır. Tarih boyunca muktedirler müziği hiçbir zaman yasaklayamamıştır. Zaten teknik olarak böyle bir şey söz konusu değildir. Yasak nerede baş gösterirse mutlaka onun ters etkisi kat kat artarak devam etmiştir. Bizim tarihimizde de diğer ülkelerin tarihlerinde de zaman zaman bazı yasaklamalar meydana gelmiştir ama bu yasaklar hiçbir zaman kalıcı olmamış ve daima müziğin etkisi galip gelmiştir. 12 Eylül döneminde benim çocukluğumda çantamda teyp ve kaset taşıdığım günlerden biriydi, polis beni durdurdu ve ne taşıdığımı sordu. Kaset dedim. Çantayı açtı ve sordu: ‘Cem Karaca’nın Bebek kaseti var mı?’ Ben; ‘ Yok’ dedim ‘Bunların hepsi klasik’. Şöyle birkaç tanesine baktı ve ‘Geç’ dedi. İlk defa müziğin de yasaklanabileceğini o zaman canlı olarak yaşamıştım. Şimdi Cem Karaca popüler müzik tarihimizin en saygın isimlerinden biri olarak anılıyor meselâ. Naziler de II. Dünya Savaşı sırasında bir ara Beethoven’in 5. Senfonisini BBC’nin propaganda haberlerinin sinyal müziklerinden biri olması sebebiyle yasaklamaya kalkmışlardı. Bütün bunlar çok saçma ve komik geliyor bana geçmişe bakınca.

'TEFEKKÜR ETTİM, İÇ SESİMİ DİNLEDİM' 

Salgın genel olarak hayatınızı ve özel olarak müzik hayatınızı nasıl etkiledi?

Tüm konserlerim iptal edildi. Seyircilerimle canlı ortamda buluşamadım. Ancak kendime döndüm. Tefekkür ettim. İç sesimi dinledim. Hayatın meşgalesi ve koşuşturması ile aslında neler kaçırdığımı fark ettim. Yıllardır yapmak istediğim kendi öz çalışmalarıma geri döndüm. Dünyanın durumuna üzülmekle birlikte kendim ve sevdiklerim için şükrettim. Üretmeye her şekilde devam etmek istediğimi kendi kendime haykırdım ve üretmeye devam ettim.

Genelde internet, özelde sosyal medya sanatın birçok dalını olumlu veya olumsuz anlamda etkiledi. Sizce internetin müziğe en olumlu ve en olumsuz etkisi nedir?

İnternet her şeyi minimal hale getirdi. Odaklanma süreleri kısaldı. Her şey daha kolay ve manevi anlamda ‘ucuz’ elde edilmeye başlandı. Sanat eserlerinin kıymeti düştü. Çünkü sanat anlayışı değişti. Dünya çapında geniş bir sosyalleşme ağı kuruldu. Bu ağ insanları birbirine bağladı. Dünya ortak bir amaç için çabaladı. Ben bir sanatçı olarak sosyal medya mecralarını kullanarak sanatı insanlık yolunda bir araç olarak kullanmaya ve insanlara bu yolla umut vermeye başladım. 1’er dakikalık Instagram müzisyenleri ortaya çıkmaya başladı. Sanatı hakiki anlamda değil ama yüzündeki boyasıyla algılatmaya çalışan bir güruhun etkisi gençlik üstünde oldukça ağırlık kazandı. Bilgi kirliliği arttı. Bilgiye ulaşım fazlalaştı. Fark ettiğiniz gibi tüm resmi ortaya koydum. Ama şu sebepten dolayı şöyle oldu demedim veya sebep sonuç ilişkisi kurmadım. Her şey ortada. Eksiği ve fazlasıyla her şey ortada. Hayat da öyle değil mi zaten. İçinden duruma göre seçim yapıyorsunuz.

Dinlediğiniz zaman "Ben bunu daha önce nasıl olur da dinlememişim" dediğiniz 'geç' keşifleriniz var mı?

Zaman zaman özellikle bazı barok eserleri dinlediğim zaman bunu kendime söylüyorum. Barok dönemde çok önemli eserler yaratılmış. Klasik dönemin kalıpçılığı barok dönemi bastırmış. Daha sonra romantik dönemde özgürlükler olabildiğince fazlalaşmış ama yine de barok dönem müzik tarihi açısından oldukça geç bir keşif alanıdır. Birçok ün kazanmış barok dönem eseri 20. yüzyılda tekrar ortaya çıkarılmıştır. Bu anlamda farklı barok dönem operalarını zaman zaman dinliyorum yeniden keşfediyorum, yeni sesler ve yorumlarla. Son yıllarda Weinberg isimli bir 20. Yüzyıl bestecisini yeni keşfettim mesela. Bu gibi bilmediğimiz ama yeni keşfettiğim bestecilerin eserlerini ilgiyle takip ediyorum. Bu anlamda bazı keman eserlerini repertuarıma katarak kendimi sürekli yeniliyorum.

Son olarak hiç unutmayacağınız ve size "İyi ki de müzik yapıyorum" dedirten bir anınız var mı?

Özellikle bu geçirdiğimiz salgın döneminde bu sözü kendime her gün söylüyorum. Kısıtlı kaldığımız bu süreçte eğer müzik olmasaydı nasıl üretebilirdim, ne yapardım diye kendime sık sık sormuşumdur. Kendim için bile olsa her gün yeni bir şeyler üretmek beni hayata bağlayan yegâne unsurdur. Bu süreçte özellikle yeni ürettiğim icraları ve eserleri seyircilerimle sosyal medya aracılığı ile paylaşmaktan mutluluk duydum. İnsanlık müzik oldukça var olacak.