Gülsin Onay: Müziğin kendisi bir mucize

'Notaların Öyküsü' röportajlarımıza Gülsin Onay ile devam ediyoruz. Piyanist Gülsin Onay ile müzikal yolculuğunu konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Haden Öz

DUVAR - Uluslararası alanda istisnai bir Chopin icracısı olarak kabul edilen Piyanist Gülsin Onay, "harika çocuk" olarak başladığı müzik yaşamını dünyanın önemli orkestraları ve şefleriyle çalışmalar yaparak sürdürüyor.

Devlet Sanatçısı unvanının sahibi olan Onay, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solisti ve Bilkent Üniversitesi'nin de sürekli sanatçısı. Ayrıca 2003 yılından beri UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi olarak görev yapıyor.

Bir müzisyen olarak Gülsin Onay için müzik nedir, hayatına ne katıyor, onsuz bir hayat düşünebiliyor mu, bu salgın sürecinde hayatı nasıl etkilendi? İşte tüm bu sorulara yanıt aradık.

‘DİNLEDİĞİM MÜZİKLER BENİ BÜYÜTEN, ŞEKİLLENDİREN GIDAM OLDULAR’

Dinlediğiniz veya söylediğiniz ilk şarkı neydi, ne hissetmiştiniz?

Annem ve babamın evde çaldıkları Mozart’ın keman piyano sonatları hâlâ kulağımda. Geceleri ninni yerine onlarla uyurdum. İlk olarak şu eser demek çok zor. Çünkü dünyaya geldiğim andan itibaren müzik icra edilen bir evde büyüdüm. Dinlediğim müzikler ilk aldığım süt, ilk yediğim yemek gibi oldu. İçinde ne olduğunu hatırlamasam da beni büyüten, şekillendiren gıdam oldular.

Müzikle uğraşmaya ne zaman karar verdiniz?

3.5 yaşında piyano çalmaya başladım. Karar vermeme gerek kalmadan birlikte yaşamaya başladık müzikle. Karar vermek yeni bir adım atmak gibi olacak, oysa müzik benim hayatımda hep vardı. Yemek yemek, uyumak, duş almak gibi. Hiç karar vermeden hayatımın vazgeçilmez, yaşamsal bir parçası oldu her zaman.

‘MÜZİK VE MATEMATİK ARASINDA KARDEŞLİK BAĞI VAR’

Müzik yapmıyor olsaydınız ne yapardınız?

Tiyatro ve matematiğe her zaman ilgim vardı, belki doktor da olabilirdim. Ama müzik benim hayatımda doldurulamayacak bir yere sahipti. İyi ki müzik yapıyorum. Müzik ile matematiğe, tiyatroya ve doktorluğa da dokunduğumu hissediyorum.

Müzik, içinde matematiği de barındıran, farklı yazı dili olan bir konu. Müzik ve matematik arasında bir kardeşlik bağı var. Diğer yönden tiyatral yanı olan müziği icra ederken, her bestecide, hatta aynı bestecinin eserlerinde bile farklı farklı rollere bürünüp duygu ve düşünceleri aktarabilmek de bir bakıma bir oyuncunun çabasını gerektiriyor.  Bütün bunları yan yana koyduğumuzda müzik ile ulaştığımız yer insanların kalbi, yani ruhani dünyası. Onların kalplerine, ruhlarına müzik ile dokunabilmek ve iyileştirebilmek bütün bedenlerine etki edecek bir ilaç gibi olacaktır. Yani kalplerin, ruhların doktoru gibi… Sonuç olarak ben yine tüm sevdiğim işleri farklı bir yol ve farklı bir çabayla yapıyorum aslında. Sadece müzikle…

“Keşke çalabilseydim” dediğiniz bir enstrüman var mı?

Kemanı çok seviyorum, beni çok etkiliyor. Babam önceden biraz öğretmişti ancak iki enstrümanı birlikte icra etmek çok zor. Dinlemek de, eşlik etmek de harika. Piyano keman sonatlarının ayrı bir yeri var diyebilirim. Çello da bana göre yine harika bir enstrüman.

‘MÜZİKSİZ BİR YAŞAM GÖKYÜZÜNDE KANATSIZ OLMAK DEMEK’

Müziksiz bir hayatı tarif edin desem…

Hayat olmazdı ki! Müzik, insanların tüm varlığıyla hissettiği, algıladığı bir mucize. Müziksiz bir yaşam benim için duymamak, görmemek, dokunmamak, hissetmemek demek… Kısacası gökyüzünde kanatsız olmak demek.

Kim ile, ölü veya sağ, aynı sahneyi paylaşmak isterdiniz?

Kreisler ile aynı sahnede olmak isterdim. Olağanüstü bir besteci ve yorumcu. Müziği onunla paylaşmak harika olurdu.

Sizin belirlediğiniz 5 müzik eseri insanlıktan geriye kalsaydı, listeniz ne olurdu?

Mozart Requiem, Beethoven 4. Piyano Konçertosu, Chopin Polonezler, Adnan Saygun 1. Piyano Konçertosu, Rachmaninoff 3. Piyano Konçertosu

‘HER PAZAR CANLI YAYINDA KONSER VERİYORUM’

Salgın genel olarak hayatınızı ve özel olarak müzik hayatınızı nasıl etkiledi?

Bu zor sürece rağmen kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü eşim de burada. Annemin, babamın, oğlumun ve torunlarımın da burada, aynı şehirde olması beni çok mutlu etti. Uzaktan da olsa zaman zaman birbirimizi görebiliyoruz.

Ayrıca bu dönemde konser salonlarında olmasa da yine dinleyicilerimle buluşabilme fırsatım oldu. Her pazar canlı yayında konser veriyorum. Tony, inanılmaz bir stüdyo ortamı yaratt, böylelikle birçok konser ve canlı yayın gerçekleştirebiliyorum. Konserlerim iptal edilse de evimi konser salonuna çevirmek beni bir anlamda teselli etti diyebilirim. Elbette sahnenin yerini hiç bir şey doldurmuyor ama önemli olan müziği her koşulda paylaşabilmek.

Canlı yayın konserlerimin yanı sıra piyano çalışabilmek için daha fazla zaman bulabiliyorum. Bu süreci yeni eserler öğrenmek için de bir fırsata dönüştürdüm diyebilirim.

Genelde internet, özelde sosyal medya sanatın birçok dalını olumlu veya olumsuz anlamda etkiledi. Sizce internetin müziğe en olumlu ve en olumsuz etkisi nedir?

Doğal akustiğin ve canlı konserlerin yerini tutamaz. Ancak pek çok farklı eserle kolayca tanışma fırsatı açısından çok yararlı. Normal hayatta fırsat bulamadığımız konserleri dinleyebilmek, farklı yorumcuları ve bestecileri tanıyabilmek açısından büyük kazanç. Dünyanın neresinde olursa olsun müzikle uğraşan sanatçıları, hocaları, öğrencileri tanımak ve yapılan işin ne boyutta olduğunu anlayabilmek, bazen eğitim dahi alabilmek yine internetin sağladığı fırsatlarla mümkün.

Dinlediğiniz zaman “Ben bunu daha önce nasıl olur da dinlememişim” dediğiniz ‘geç’ keşifleriniz var mı?

Tabii, olmaz mı? Öyle zengin bir hazine ki müzik repertuarı, bir ömür keşfetmekle bitmez. Rachmaninoff Trioyu yeni keşfettim.

Son olarak hiç unutmayacağınız ve size “İyi ki de müzik yapıyorum” dedirten bir anınız var mı?

Anneciğime Mozart çalıyordum. Onun da hafif ağrıları vardı ve geçti. “Dünyanın en güzel melodisi” dedi, notaların mucizesi... Müzik yaptığım her an için iyi ki diyebilirim. Müziğin kendisi bir mucize. İcra eden için de dinleyen için de adeta bir şifa kaynağı. Sizi bulunduğunuz yerden alıp bambaşka diyarlara, zamanlara götüren, kalplerden kalplere dokunduran, sihirli bir güç adeta.