Mekânın müzikal dili: Mehmet Atlı
Mehmet Atlı politik bir atmosferde müziğini dışsal bir mekâna dönüştürüp aşkın olana dayatıyor. Bu dışsallık aynı zamanda boşlukta hareket halinde olan sesinin ve müziğinin görünmeyen tarafını daha da bir muğlaklaştırıyor. Çünkü sanatçının içkin halinin hiçbir zaman bir netliğe bürünmemesi gerekir. Hele bu gündelik hayatın pratiğiyse bu tarz olguları bir kenara bırakması gerekir. Bu bağlamda gündelik olanın keskin netliğini bir tarafa bırakan Atlı, atalet içinde mekânsallaştıran müziğini, başka bir politik olan imgeye işaret ediyor.
Fatih Tan
Kürt müziğinin önemli sanatçılarından biri olan Mehmet Atlı’nın geçtiğimiz günlerde 'Morî Mircan' (İnci Boncuk) isimli yeni albümü Kom Müzik etiketiyle yayımlandı. Atlı’nın dördüncü solo albümü olan Morî Mircan biri Türkçe olmak üzere sekiz şarkıdan oluşuyor. Xatir (Vedalaşma) isimli şarkının ayrıca enstrümantal versiyonu da albümde yer almaktadır. Totalde dokuz eserden oluşan albümün içerisinde Kürt müziğinin klasikleşmiş birkaç eserine de yer veren Atlı, gün geçtikçe daha çok Leonard Cohen ekolüne yakınlaşıyor. Çoğu şarkının sözü ve müziği kendisine ait olan albümün enstrüman altyapısı ise ağırlıklı olarak ut, lavta ve gitardan oluşuyor.
Mehmet Atlı’nın Dengé Azadî’den (Özgürlüğün Sesi) bu yana grubun içinde icra ettiği eserlerine ve sonrasında da solo olarak yayımladığı albümlerine genel anlamda aşinayız. Benim asıl üzerinde durmak istediğim husus, Atlı’nın müziğindeki çeşitli tonal, melodik, ritmik ve vokal özelliklerinden ziyade onun daha çok müziğindeki sosyolojik altyapısı. Bizdeki müziğin çoğulcu yapısı, daha çok geleneksel folklorist bir düzlemde geçişkenliğini sağlıyor. Dolayısıyla da icra edilen müzik genel anlamda müzikal-estetiksel bir bağlamdan çok antropolojik bir bakış üzerinden değerlendiriliyor. Bu bakış çoğulcu aşkın bir söylemi üzerinden doğal olana dönüşüyor. Doğu kültüründe eski biçimler sıklıkla ve durmaksızın yeniden yorumlanır. Özellikle ideolojik söylemler ve mekânsal nostalji, bir kültür biçimi olarak müzikte sürekli bir tekrar üzerinden durmadan kendini var eder. Ancak bu yapının formunu -kısmen de olsa- deforme eden sanatçıların başında kuşkusuz Mehmet Atlı geliyor. Özellikle de dilin ve söylemin kolektif yapısını son dönemlerde müziğinin içine neredeyse hiç sokmaması bana kalırsa önemli bir edimdir. Kolektif dil gündelik olanı manipüle edendir. Müzikteki bireysel hali onun gündelik hezeyanlarının ontik yansımasıdır. Daha önce Jahr (Zehir) albümünde olduğu gibi mekânı-zamanı bir uzam olarak müziğinde içkin bir şekilde işleyen Atlı, yine o albümdeki Zu Were (Çabuk Gel) şarkısındaki nostaljiye dönüşen duygusunu, mekânın ve mimarinin ihaneti üzerinden betimlemeye çalıştı. Çünkü herhangi bir mekânın kutsiyetine bir gönderme yapmadan ve isimlendirmeden salt kendi duygu durumunun nostaljik hezeyanını anlatıyordu. Keza bu son albümündeki Xatir (Vedalaşma) şarkısında da yine aynı duygu durumunu görebiliyoruz. Kent mimarisini ve yaşantısını ideolojik bir aidiyet olarak değil de ontolojik bir aidiyet olarak hissetmesinin ya da yaşamasının en iyi örneğini bizlere sunuyor. Henri Lefebvre’nin mekân ve müzik üzerine yaptığı şu müthiş transversal tespitini bir hatırlayalım: "Mekân, müzik sayesinde, ihtiyaçların ve arzuların fizyolojik (cinsellik) ya da toplumsal (zevk yerleri denen yerler) olarak özelleştirilmiş mekânlara yerleştirilmesini aşan diferansiyel semboller ve değerler sayesinde, muğlaklığa, ihtiyaç ve arzuların ortak doğumuna teslim edilerek erotikleşir." (1)
Atlı, gündelik olanın estetik bir forma dönüşebildiğini hem geçmiş solo albümlerinde hem de bu son albümünde bizlere yine gösteriyor. Bu form, gündelik olanı manipüle ve politize etmeden, sadece enstrüman ve ses üzerinden bir arzu olarak yer ediniyor. Herhalde gündelik olanı hiç kimse Henri Lefebvre gibi anlamamış ve anlatmamıştır. Lefebvre ve Atlı’nın ortak noktası ikisinin de mekânı ve dili kendi pratiklerine dâhil etmeleridir. Atlı’nın akademide mimar olmasının müziğinde büyük bir etken olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz sanırım. Müzisyenin aynı zamanda kent mimarisiyle ilgili İletişim Yayınları'ndan çıkan 'Hepsi Diyarbakır' isimli bir kitabı da bulunmaktadır.
MÜZİĞİN DIŞSAL BİR MEKANA DÖNÜŞMESİ
Atlı politik bir atmosferde müziğini dışsal bir mekâna dönüştürüp aşkın olana dayatıyor. Bu dışsallık aynı zamanda boşlukta hareket halinde olan sesinin ve müziğinin görünmeyen tarafını daha da bir muğlaklaştırıyor. Çünkü sanatçının içkin halinin hiçbir zaman bir netliğe bürünmemesi gerekir. Hele bu gündelik hayatın pratiğiyse bu tarz olguları bir kenara bırakması gerekir. Bu bağlamda gündelik olanın keskin netliğini bir tarafa bırakan Atlı, atalet içinde mekânsallaştıran müziğini, başka bir politik olan imgeye işaret ediyor. Bu imge sanatçının burada olduğunu ve hiçbir zaman dilinin bitmeyeceğini sözlerindeki gündelik-kesitler üzerinden bizlere dinlettiriyor. Ve aynı zamanda kendi diliyle yaptığı müziğini bu boşluğun içinde –kendisini- bir mekâna da dönüştürebiliyor. Mekânın kendisini ana-dili olarak müziğinde tesis ederek, kendisini bu boşluğun içinde görünür ve sabit bir hale getiriyor. Şarkılarını Kürtçe söyleyerek aşkın olanın boşluktaki halini sabitliyor. Ancak mekânın içini ise gündelik olana bırakıyor. Bu gündelik olan kendi içkin yaşamsal pratiklerine dönüşüyor. Bu dönüşümün en başında gündelik hayatın akışı içinde Kürtçe konuşma geliyor. Çünkü ideoloji toplumsal günlük pratiğin, kültürün ve estetiğin aşkın bir görüntüsüne dönüştü. Oysa dilin gündelik estetik-kültürel pratiği ve yaşamsal hali ideolojiler için yeterince politiktir esasında. Gündelik dilin yitimi, mekânın ve yerin yitimidir aynı zamanda. Ne diyordu Lefebvre: "Hiç kimse gündelik hayatı görmek, orada durduğunu bilmek istemez; hiç kimse gündelik hayatı kabul etmek istemez. Aslında bütün konuşmaların konusu olmasına rağmen, kimse ondan söz etmez. "O" gizli bir arzu değildir, gündelik hayattır." (2) Mehmet Atlı bize gündelik hayatın gizli bir arzu olduğunu örtük bir şekilde anlatıyor. Yaşamsal pratiklerini ve mekânının içini bir bilinmezlik olarak bırakıyor. Ancak dilini ve boşluktaki yerini de görünür bir şekilde ortaya koyuyor. Kulağa bir perde çekmeye çalışarak, bizi kendi mekânına çağırıyor. Açık olan kulağı en başından ideolojik söylemlere maruz bırakmadan, gündelik olanı sıradan olanın boşluğuna bırakıyor. Ve bize müziğiyle mekânı ve zamanı sahiplenmeyi gösteriyor. Ayrıca gündelik yaşamın doğallığı içerisinde müzikalin özgürlük alanını, geçmişin karşıtlık ve süsleme; geleceğin ise haykırış ve vazgeçişi üzerinde mekânsal olarak üretmeye devam ediyor. Atlı’nın da belirtiği gibi bu albüm "bir yandan önemsiz, kıymetsiz gibi görünen ama bir yandan da çok kıymetli, çok anlam verdiğimiz, zamanla estetiğin de konusu olmuş kadim şeyler" olarak yer edinecek.
Kaynaklar
- Mekânın Üretimi s.390 Henri Lefebvre Sel Yay. Çev. Işık Ergüden
- Modern Dünyada Gündelik Hayat s.132 Henri Lefebvre Metis Yay. Çev. Işın Gürbüz