‘Pazar Postası’ ve ‘İkinci Yeni' şiiri
“Ankara’nın Rüzgârlı Sokağı rüzgârlıdır, aynı zamanda mahzenidir kentin. Pazar Postası işte bu Rüzgârlı Sokak’ta, bu sokağın mahzeninde kurşuna dökülür, sayfaya çevrilir, kâğıda devrilir. Mavidir Pazar Postası, orta sayfasında ‘sanat’ yazar. Siyasal bir dergidir ama okur daha çok bu orta sayfayı açar.” Bu orta sayfada, ülkemizin entelektüel yaşamını, edebiyatını, şiir estetiğini derinden etkileyecek olan kalemler yazmaktadır: Metin Eloğlu, Talip Apaydın, İlhan Berk, Ceyhun Atuf Kansu, Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar…
Pazar Postası, Ankara’da, 1950’lerde, o yıllarda Ankara’nın Babıali’si sayılan Rüzgârlı Sokak’ta yayınlanan haftalık bir dergidir. Sonraki yıllarda İstanbul’a taşınacaktır. Sahibi ve başyazarı, o yıllarda CHP Milletvekilliği ve bakanlık da yapmış olan, gazeteci Cemil Sait Barlas’tır (Mehmet Barlas’ın babası). Derginin politikası, “ortanın solu”nu temsil ediyordu. 1950’lerde Demokrat Parti’ye muhalefet eden ve sayfalarında Bülent Ecevit’ten Emil Galip Sandalcı’ya, Doğan Avcıoğlu’ndan Çetin Altan’a, Sadun Tanju’dan Kemal Sülker’e dönemin birçok politikacısının, aydınının, yazarının yazılar yazdığı bir haftalık siyasi dergi olan Pazar Postası’nın logosu mavidir. Derginin sloganı başlangıçta “Türk genci rejimin ve inkılapların sahibi ve bekçisidir” biçimindedir. Bu slogan daha sonra, “Amacımız Sosyal Güvenliktir” biçimini alacaktır.
Muzaffer İlhan Erdost, 1987’de, Gergedan dergisine yaptığı bir konuşmada, Pazar Postası’nı anlatırken, şunları söyleyecektir: “Ankara’nın Rüzgârlı Sokağı rüzgârlıdır. Tozludur da. Yani Anadolu’nun köylü yüzünün kentli yüzüne kavuştuğu kesittir. Aynı zamanda mahzenidir kentin. (…) Pazar Postası işte bu Rüzgârlı Sokak’ta, işte bu sokağın mahzeninde kurşuna dökülür, sayfaya çevrilir, kâğıda devrilir, kâğıt katlanır ve bir daha. (..) Mavidir Pazar Postası. El yazısıdır. Orta sayfasında ‘sanat’ yazar, mavi; ‘edebiyat’ yazar, mavi. Siyasal bir dergidir ama okur daha çok bu orta sayfayı açar.” Çünkü bu orta sayfada, ilerleyen yıllarda ülkemizin entelektüel yaşamını, edebiyatını, şiir estetiğini derinden etkileyecek, yönlendirecek olan kalemler yazmaktadır: Metin Eloğlu, Talip Apaydın, İlhan Berk, Ceyhun Atuf Kansu, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Edip Cansever, Turgut Uyar (Başlangıçta Varlık dergisinde şiirleri yayınlanırken, artık yayınlanmayan. ) , Ece Ayhan, Metin Eloğlu, Orhan Duru, Bilge Karasu, Erdal Öz, Cevat Çapan, Can Yücel, Ferit Edgü, Demir Özlü, Leyla Erbil, Hüseyin Cöntürk...
1956’da, “İbraniceden Çizmek” adlı şiiriyle, ilk kez Pazar Postası’nda görünen Ece Ayhan, şunları yazacaktır: “1956... Yaz dinlencesi için İstanbul’a inmiştim (Ankara’daki öğrenciliğimden). Pazar Postası gazetesine bir şiir gönderdim, temmuz ortalarıdır. Orada (artık iki haftada bir) şiirlerim çıkmaya başladı... Üniversitenin açılışı dolayısıyla (ekim ayında) İstanbul’dan Ankara’ya dönmüştüm. Pazar Postası’na uğradım. Gazeteyi yöneten Muzaffer Erdost yayınlıyormuş o şiirleri. 25 yaşındaydım...”
Cemal Süreya da ilk telif hakkını Pazar Postası’ndan aldığını söyler: “7.5 (yedi buçuk lira). O tarihte 5 lira ile Çiçek Pasajı’nda, içki dahil, güzelce bir masa donatılabilirdi.”
PAZAR POSTASI ‘SANAT-EDEBİYAT KÖŞESİ’
Pazar Postası’nı Türk basın tarihinden çok edebiyat tarihine taşıyacak olan şey, derginin kendisi değil de birkaç sayfasını tutan “Sanat-Edebiyat” köşesidir. Bu sayfalar, derginin adını özellikle Türk şiirinin modernleşme sürecinde çok önemli bir yer tutan “İkinci Yeni Şiiri” adıyla anılan şiir deneyiminin biçimlendiği dergi olarak yakın tarihimize kazıyacaktır. Pazar Postası’nın Sanat-Edebiyat sayfalarının yönetimine, “İkinci Yeni Şiiri” nitelemesini 19 Ağustos 1956’da, Son Havadis gazetesindeki bir yazısında ilk kez kullanan Muzaffer Erdost’un gelmesi, dergiye bu özelliği kazandırır. Bu sayfaları 1956-1958 yılları arasında, sadece iki yıl yöneten Muzaffer Erdost, sayfaları günün genç, tutkulu ve yetenekli şairlerine açmakla, edebiyat tarihimizin bazı kilometre taşlarını döşediğinin farkında değildir. Aradan yıllar geçtikten sonra, 2019’un Ekim ayında, onunla yaptığım bir söyleşide, yakın şiir tarihimize canlı canlı tanıklık ettiğimin farkında olarak, “İkinci Yeni’nin bu kadar önemseneceğini, hâlâ tartışılacağını düşünmüş müydünüz?” diye sormuştum. “Ben bu konuyu çoktan bıraktım, böyle olacağını bilmiyordum” demişti. Gerçekten de yalnızca iki yıl yönettiği “Pazar Postası-Sanat Edebiyat”tan ayrıldıktan sonra, İkinci Yeni konusu üzerinde durmamış, zaten edebiyat dünyasında da bu konu pek tartışılmamıştı. Ta ki 1974’de, Muzaffer İlhan Erdost cezaevinde siyasi tutuklu olduğu günlerde (adı henüz Muzaffer Erdost’tur, 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesinde kardeşi İlhan Erdost katledilecek ve onun adını kendi adına ekleyecektir), Asım Bezirci’nin İkinci Yeni Olayı adlı kitabı ile Attilâ İlhan’ın İkinci Yeni Savaşları adlı kitaplarının yayınlanmasına kadar… İşte ne olursa bu iki kitabın yayınlanmasıyla olur. İkinci Yeni, artık şiir gündeminden düşmeyen bir tartışma konusu, birçoklarının poetik düşünce geliştirme sürecinde mihenk taşı olacaktır.
Ülkemizin kültürlenme sürecinde çok önemli bir yeri olan Muzaffer İlhan Erdost, öyle sanıyorum ki yalnızca benim değil, birçok aydının ve sanatçının da yaşamında çok önemli yeri olan bir insandır. Onunla konuşurken, son derece derin, insana ve topluma dair çok geniş bir alanda dil ve düşünce ürettiğini fark ederdiniz. Şiir, edebiyat, resim, politika konularında iyi bir entelektüel olmanın ötesinde, bir bilge insanla konuştuğunuzu hissederdiniz. Usul, kendinden emin ama alçakgönüllü ve güven veren ses tonuna hafif bir gülümseme eşlik ederdi. Ankara’da yaşadığım yıllarda, adı önce “Onur” olan, kardeşi İlhan Erdost’un 12 Eylül Darbesi günlerinde katledilmesinden sonra, “İlhan İlhan” olan kitabevine arada bir uğrardım. Şiir yazan biri olarak, şiir konusunda (elbette daha bir yığın konuda) konuşabileceğim en değerli kişiliklerdendi.
İKİNCİ YENİ YAZILARI
“İkinci Yeni” şiir anlayışının isim babası ve eleştirmeni-savunucusu, Muzaffer İlhan Erdost’u kaybetmeden kısa süre önce ziyaret etmiştim. Pazar Postası’nda yazdığı yazılardan oluşan İkinci Yeni Yazıları adlı kitabının genişletilmiş baskısını bana imzalayıp vermişti. Bu konuda başka yerlerde yazdığı yazıları da kitaba almış. O efsanevi “İlhan İlhan Kitabevi”ndeki çalışma odasında, çaylarımızı yudumlarken, Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk ile anılarını, tartışmalarını anlattı. Pazar Postası’nda, o yılların (1950’ler) genç şairlerinin şiirlerini yayınlarken, bu şairlerin ilerleyen yıllarda Türk şiirini temelden etkileyecekleri konusunda o kadar da emin olmadığını söylemişti. Ama onları sonuna kadar savunmuştu. Savunduğu genç şairler arasında Ülkü Tamer, Yılmaz Gruda, Tevfik Akdağ, Bilge Karasu (demek yazarlığa şiir ile başlayanlardandı?), Cemal Süreya, Ece Ayhan, Turgut Uyar gibi şairler vardı. Muzaffer İlhan Erdost’un, İkinci Yeni şiirine özellikle soldan gelen saldırılara karşı yazdığı, “Anlamsıza Kadar Yolunuz Var” yazısı, tarihsel değerdedir.
İkinci Yeni şiiri, modern şiirimizin gelişim sürecinde çok önemli bir deneyimdir. Batı o yıllarda Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını yaşamış, insana ve hümanizmaya güveni sarsılmış olan sanatçıların toplumsal, siyasal, etik değerleri de sarsılan önemli bölümü aklı bile reddetmiştir. Bu nedenle, örneğin Batı sürrealizminin ülkemizde filizlenen İkinci Yeni şiirinde karşılık bulmasını, doğal ve gecikmiş bir tepki olarak görmek gerekir. İşte, Muzaffer İlhan Erdost’un Marksist düşünsel arka planıyla, sürrealist İkinci Yeni şiir anlayışını bağdaştırması, Türk şiirine hatta estetik düşüncesine önemli katkıda bulunmasına neden olmuştur. Bu katkı daha çok şiirin gerçeklikle poetik ilişkisinde ve imgenin şiirde kapladığı yoğunlukta olmuştur. Buna karşın şiire görevci bir kimlik yükleyen bazı toplumcu eleştirmenler ve yazarlar, İkinci Yeni şiirini, anlamı reddetmekle suçlayacaklardır. Örneğin değerli eleştirmen Asım Bezirci, “Divan Şiiri gibi İkinci Yeni şiiri de halka, onun hayatına, edebiyatına ve kültürüne sırt çevirmiştir…” diye yazabilecektir. Bu eleştirilere karşı Muzaffer İlhan Erdost, bir yazısında şöyle diyecekti: “O gün de, bu gün de anlaşılması istenmeyen şey şu: İkinci Yeni, toplumsal sorunlardan kaçış şiiri değildi, olmadı da. Şiirin içsel yapılanmasında geçirdiği değişimdi söz konusu olan. Bir bakıma şiir, edebiyat ile sanat arasında kendine yeni bir yer arıyordu. Bu yapay bir arayış değil, şiirin geleneksel işlevselliğini yitirmeye başladığı ve yeni işlevler aramaya yöneldiği bir dönemin doğal sonucuydu…”
1980’li yıllardan sonra, özellikle 12 Eylül askeri darbesinin neden olduğu toplumsal sarsıntı, politik değerlerde olduğu kadar, kültürel değerlerde ve özellikle şiirde derin sarsıntıya neden oldu. O günlere kadar belli ölçüde egemen olan “slogan sanat-şiir” büyük oranda terk edildi. Şiirde yeni estetik açılım ve olanaklar arayan şairler (daha sonra bu şairlerin günümüze kalanları “1980 Kuşağı Şairleri” olarak adlandırılacaklardı) İkinci Yeni şiir anlayışının olanaklarından da yararlandılar. Bu şiir anlayışı, en politik, en görevci ve angaje şairlerde bile belli düzeylerde ilgi gördü. İkinci Yeni şiiri, giderek, ders kitaplarında bir şiir akımı olarak yerini aldı. Pazar Postası dergisinin adı da, basın tarihine, haftalık politika ve haber dergisi olmaktan çok, bir şiir akımının doğduğu dergi olarak geçti.
KAYNAKÇA
- Erdost, Muzaffer İlhan, “İkinci Yeni”, Onur Yayınları, 2015, Ankara.
- İlhan, Attila (1996); İkinci Yeni Savaşı, Bilgi Yay., 3.Basım,Ankara.