Müzik dünyasının 'yeni normal'i kaosa dönüştü
Müziğin içinde farklı alanlarda emek veren isimlerle pandeminin maddi manevi etkisini konuştuk.
DUVAR- Covid-19 salgını birçok iş kolu gibi müzik dünyasını, sahne sanatlarını da derinden sarstı. Konserler, festivaller ertelendi, mekanlar kapandı, canlı müzik yaparak geçimini sağlayan birçok müzisyen, müzik ve sahne emekçisi zor zamanlar yaşadı, yaşıyor. Bu dönemde dayanışmanın ve örgütlü olmanın önemi de bir kez daha kendini hissettirdi. Elbette pandemi öncesi ve sonrası bu anlamda bazı önemli girişimler, platformlar olsa da müzik dünyasında farklı statülerde çalışan tüm emekçilerin, müzisyenlerin haklarının korunması, ekonomik ve sosyal güvencelerinin sağlanması için daha geniş kapsamlı önlemler alınması gerekiyor.
Bu dönemde Peyk’ten İrfan Alış’ın öncülüğünde, birçok müzisyenin şarkılarının yer aldığı, bir dayanışma serisinin ilki olan Olta albümünü hatırlatmadan geçmek istemiyorum. Bu dönemi iyi kılan, yalnız olunmadığını hissettiren girişimlerden biriydi bu ortak çalışma.
Biz de bunun için sorularımızı müzik dünyasına yönelttik. Müziğin içinde farklı alanlarda emek veren ışık tasarımcısı Uğur Can Önder, tonmaister Emre Vural, menajer Fahranaz Bozkurt’la, müzisyen Erbil Doğan, Moğollar’dan ve solo çalışmalarından tanıdığımız Taner Öngür, Türkiye’nin özgür doğaçlama alanındaki ilk kadın seslerinden olan Sumru Ağıryürüyen, Pinhani’nin kurucularından ve solisti Sinan Kaynakçı, yine solo çalışmalarından, yaptığı oyun müziklerinden tanıdığımız Çiğdem Erken ve Vedat Sakman’la pandeminin maddi manevi etkisini konuştuk. Aynı zamanda örgütlenmenin ve dayanışmanın önemine, kolektif çalışma ortamının sarsılmasına yakın temasın sekteye uğramasına, online konserlerin gündeme gelmesine, tekli çalışmaların ağırlık kazanmasına, üretimin ve paylaşımın farklılaşmasına dair neler düşündüklerini sorarken bu günlerde hangi “normal”in daha “normal” olduğu sorusunun da cevabını aradık.
İşin yapım, dağıtım, kayıt, prodüksiyon kısmını, pandeminin müzik endüstrisi üzerindeki etkisini, üretim ve tüketimin farklılaşmasını, müzikte dijitalleşme sürecini ve bu salgının zaten gelecek olan süreci hızlandırıp hızlandırmadığını ise Ada Müzik’ten Bülent Forta ve Grgdn Müzik’ten Hadi Ellazi’yle ele aldık.
Sanatçı Taner Öngür: Çok şükür bugüne kadar sağlık açısından etkilenmedim fakat salgının gittikçe artarak yaygınlaştığını gördükçe, bu konuda da şüpheliyim. Geçimini konserlerden sağlayan birisi olarak, ekonomik anlamda yoğun bir şekilde etkilendim. Üstelik asgari ücret kadar bir gelirle rahatça yaşayabilecek, mütevazı bir hayat süren biri olmama rağmen. Çevreden, şuradan buradan gelen desteklerle bugüne kadar idare ettim, bundan sonrası için pek umudum yok. Pandeminin tüm dünyada ve ülkemizde kötü yönetilmesi (yönetilememesi) göz önüne alındığında, gelecek açısından hiçbir öngörüm yok diyerek bu konuyu geçiştireyim, yoksa moralinizi bozmuş olurum..
Şu anda bir normalleşme çabası içindeyiz fakat çok zavallı bir çaba bu. Önümüzdeki kış çok ağır ve sıcak geçebilir. Müzik sektöründen bahsedeceksek; öyle bir şey yoktu. Akbabalık, eş dost, ahbap çavuş ilişkileri, geçmişin yağmalanması, el yordamı ile kör tuttuğunu tarzı bir sektördü. Bu arada, iyi niyetli çok yetenekli, zorluklara rağmen kendi yolunda ilerlemeye çalışan genç müzik insanlarını tenzih ederim. En büyük zararı belki de onlar gördü, umutları tükendi. Yani yeni normalimiz kaos...
Örgütlenmenin önemini şimdi anlıyor olmamız, yazık bir durum, artık çok geç, zaten örgütlü hak mücadelesini sindirmeye, sulandırmaya ya da yok etmeye çalışan bir yönetim hüküm sürerken bunun pek bir faydası da olmaz. MESAM, kongreden iki hafta önce kayyum atanıp gasp edilen 9000 üyeli bir telif örgütlenmesiydi. Kongre oldu, kayyum defedildi, sanırım bu bir iki sene önceydi, en son yine uyduruk bir mahkeme kararı ile yine gasp edildi. Diğer telif kuruluşları (MÜYORBİR, MSG) telif toplamakta zorlanıyor, radyolar, oteller pandemiyi öne sürerek ödeme yapmıyorlar. Bazı girişimler yok değil, fakat müzik dünyası o kadar farklı kesimlerden oluşuyor ki, birbirine benzeyenlerin kendi aralarında kuracakları dayanışma örgütlenmelerinin, sonra bir tepe federasyonda birleşmeleri gerekir ki, bu da ülkemizdeki her alandaki itiş kakış kültürüne pek uymaz.
Bu arada, her şeye rağmen diyerek boş durmuyor, en azından evde yapabileceğim şeyleri yapmaktan geri durmuyorum kendi adıma. Haziranda Taner Öngür&43.75 olarak 14 parçadan oluşan bir enstrümental albüm kaydettik, sanırım, eylül sonu veya ekim ayında yayınlanacak.
Sanatçı Vedat Sakman: Bu pandemiyle birlikte, bir anda hiç tanımadığımız bir boşluğa düştük. Sosyal olaylarda (ülke gerginlikleri, yağmur, kar, hatta maç günleri vs.) ilk etkilenenler hep müzisyenler olurdu, alışıldık bir durumdu. Fakat bu kez, korkuyla karışık ekonomik yıkımlar da beraberinde geldi. Aynı zamanda işlettiğim kulübün çalışanlarının sorumluluğunu da taşıyoruz. Ekonomik olarak toparlanamadık. Halen her yer açılmakta ama müzisyenler kapalı.
Bugün müzisyenlerin bu durumda olması, örgütlü bir topluluk olmamalarından kaynaklanıyor. 1980 öncesi DİSK’e bağlı bir sendikamız vardı ve oldukça güçlüydü. Darbeden sonra, DİSK’in dağılmasıyla birlikte Müzisyenler Sendikası da büyük yara aldı. Halen faaliyet gösteriyor fakat eski gücünde değil. İleriki dönemler için Ankara merkezli Müzisyenler Sendikası’nı ve derneğini kalkındırmak ya da yeniden örgütlenmek için bir araya gelmek, resmi bir kimlik kazandırmak gerek.
Işık Tasarımcısı Uğur Can Önder: Pandemiye etkinlik sektörü ve emekçileri olarak hazırlıksız yakalandık. Özellikle çalışanlar olarak çoğumuzun ne sigortası ne de birikimi var. Günlük çalışıyoruz, günlük ödeme alıyoruz ve günlük sigortalanıyoruz. Sezonluk çalıştığımız kurumlar da var, onlar da çalıştığımız gün kadar, anlaştığımız ücret üzerinden sigorta ödüyorlar.
Zaten ülkemizde ve dünyada ters giden şeyler olduğunda ilk etkilenen sektör bizimki. Pandemi başladığında bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim açıkçası. Ancak sürecin yönetimindeki acizlik, beceriksizlik ve yalnız kalmamız beni iyice karamsarlığa itti. Birlikte çalıştığım sanatçı ve kurumların birkaçı dışında ne arayan oldu, ne soran. Borusan Kültür Sanat, planlanan etkinlik ve konserler iptal edilmesine rağmen ödemeyi yaptı, sigortamı da yatırdı. Ama Haziran itibariyle sezon bitince anlaşmamız da bitti. Sonraki sezon içinse henüz bir gelişme yok. Pentagram ve Pinhani’den ise maddi manevi destek gördüm. Bunun dışında tamamen yalnız kalmam güvenimi çok sarstı, beni, hayatımda majör değişiklikler yapmaya itti, itiyor.
Üç aydır sahne emekçileriyle örgütlenme çabasındayız. Amacımız bir dernek ya da oda kurarak varlığımızı göstermek. Ancak bu çabalarımız da kişisel egolara takılıyor. Bu süreç gösterdi ki, aslında biz yokmuşuz. Ama vazgeçmeyeceğiz. Başka seçeneğimiz yok.
Prodüktör Bülent Forta (Ada Müzik): Pandemi hayatımıza ilişkin bir çok şeyi değiştirdi. Bu değişimden en çok etkilenen alanların başında kuşkusuz müzik endüstrisi geliyor. Dünya planında, bu endüstrinin en büyük gelir kaynağı canlı müzikten elde ediliyordu. Onlarca yorumcu, müzisyen, teknik eleman çalışıyor, bağlantılı sektörler için de gelir üretiyordu. Konserlerin bu süreçte bütünüyle durması, mekanların kapalı olması hayatını müzikten kazananlar için tam bir yıkım oldu.
Kayıtlı müzik ise uzunca bir süredir zaten dijital platformlar üzerinden tüketildiği için bu alandaki kayıplar canlı müziğe göre daha az. İzlenmeler artsa da reklam gelirleri düştüğü için Youtube gibi alanlardan elde edilen gelirlerde de düşüşler yaşandı. Benzer bir durum telif alanında da yaşanıyor. Otel, bar gibi işletmelerin kapalı olması ve müziğin kullanılamaması telif gelirlerinde kayıplara yol açtı.
Ada Müzik de şirket olarak bu durumdan elbette kötü etkilendi. Stüdyonun, iş yerinin çalışanların sağlığı için kapanması üretimi olumsuz etkiledi. Birçok projeyi ertelemek durumunda kaldık. Ama en çok sahne alamayan sanatçılarımız ve müzisyenlerimiz olumsuz etkilendiler.
Gelecek, dijital gelir kaynaklarının çoğaltılacağı, yüz yüze etkinliklerin dijital kayıtlarla destekleneceği bir dönem olacak gibi görünüyor. Bu alandaki eser sahibi, yorumcu ve plak şirketi üçlüsünün birlikte mücadelesi ve yaratıcılık örgütlemesi, bu krizin aşılabilmesinde son derece önemli.
Prodüktör Hadi Ellazi (Grgdn Müzik&Prodüksiyon): Dijital satış rakamlarına bakınca, pandemide müzik tüketiminin artmadığını, aksine, düştüğünü görebiliyoruz. İnsanlar bu dönemde yeni şeylerden çok eskileri dinlemeyi, youtube, netflix gibi mecralarda daha fazla vakit geçirmeyi tercih ettiler.
Müzisyenler ve müzik işiyle ilgilenenler için gerçekten zorlu bir dönem bu ve bir süre daha böyle olmaya devam edecek. Ancak bu zorluklar, bize yeni şeyleri tecrübe etme imkanı sağlayacak. Prodüksiyon, pazarlama, toplantı yapma mantığından sözleşme yapılarına kadar birçok nosyonun derinlemesine değişmesinin kaçınılmaz olduğu bu dönemin bizlere öğrettikleriyle daha cesur ve daha hayata dair şeyler üreteceğimize inanıyorum.
Müzisyenlerin tüm dünyadaki en büyük geliri konserler ve canlı performanslarken, bu dönem sayesinde, önemsemedikleri başka haklarına da sahip çıkacaklarını ümit ediyorum. Müzisyenleri, projelerinin ortağı oldukları, cesur davrandıkları ve daha yaratıcı olmaya çalıştıkları bir dönemin beklediğini düşünüyorum. Dolayısıyla önümüzdeki dönemin zorlu geçeceği ama sonrasında çok daha parlak olacağı fikrine sahibim. Değişim dönemi bizleri bekliyor ve zaman değişime ayak uydurup üretime odaklanma zamanı…
Sanatçı Sumru Ağıryürüyen: Pandemi öncesi çok sık olmasa da konserler sayesinde seyircimizle buluşuyorduk. Bu nefes almamızı sağlayan çok değerli bir motivasyon kaynağıydı. Aynı şekilde başka konserlere gitmek de. Dönemin başında Orçun Baştürk ile ikilimiz SO Duo ile biri Kadıköy Belediyesi aracılığıyla, biri de uluslararası bir proje için iki çevrimiçi konser verdik. Dahasını da çok istemedik, çünkü o etkileşimi hissetmemek anlamsız geliyor insana. İlk aylarda "Kırksabır" adlı bir kısaçalar yayınladık. Bunun dışında, Orçun'un bu dönemde yaptığı tekli çalışmaların bazılarına ve yine Şevket Akıncı ve Anıl Eraslan'ın projeleri için yaptığı kayıtlara katıldım. Aynı zamanda, Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nde uygulamalı ders veriyordum, tabii o da nitelik açısından etkilendi. Pandeminin müzik sektöründeki etkileri ise çok yazıldı çizildi, malum. Bir şekilde azalarak, dayanışmayla ayakta durduk. Kısacası, bu çok sıra dışı, kâbus gibi dönemi bireysel ve ortak çalışmalarla olabildiğince verimli geçirmeye çalıştık, hâlâ da çalışıyoruz diyebilirim.
Birbirimizle olmayı özledik ve görünüyor ki daha da özleyeceğiz. Bu arada ister istemez kendi adıma türlü çeşit muhasebe yapıyorum, sanırım çoğumuz gibi. Bu iki durum, pandemi sonrası bir buluşmayı ve o ana kadar olan süreci belki yine de olumlu etkiler. Tabii bu iyi niyetli, bir yandan da devam etme mücadelesi çerçevesinde bir yorum. İnternet iyi ki var ve bu sayede bağlarımız sürüyor elbet. Uzaktan ortak üretimler yapıyoruz, birbirimizi hissetmeye çalışarak. Öte yandan, medyum (medium- aracı ortam) aracılığıyla iyice giriftleşmiş, bir yandan da değersizleşmiş bağlar arasından nasıl bir yere evrileceğimiz, hayatlarımızı ve gezegenimizi tüketiş biçimimizi değiştirmek isteyip istemediğimize bağlı olarak, edilgenliğimizi sorgulama gücümüze göre değişecek diye düşünüyorum. Yoksa ilelebet pandemi...
Sanatçı Erbil Doğan: 50 yaşındayım ve 23 yaşımdan beri profesyonel olarak müzisyenlik yapıyorum. Önce alaylı olarak barlarda yan flüt çalarak başladım. Sonra okullu da olup saksafonu ekledim. Dört buçuk yıl kurumsal bir orkestrayla, sonrasında freelance olarak çeşitli grup ve şarkıcılarla, pek çok değişik ortamda, kulüplerde sahne aldım. Zaman zaman stüdyo müzisyenliği de yapıyorum. Son altı yıldır özel bir okulda part time saksafon dersleri veriyorum. Gelirimin çoğunu sahneden kazanıyor(d)um. Öğretmenlik ise severek yaptığım ama yan gelir olarak gördüğüm bir iş.
Bizim gibi çalışanlar için aslında pandemiden öncesi de sıkıntılıydı. Pandemi öncesinde, asker ölümleri, depremler, çığ düşmeleri işimizi etkilemiş, birçok konser zaten iptal edilmişti. Böyle acılı zamanlarda biz müzisyenlerin de çoğu zaman içinden sahneye çıkmak gelmiyor ama açıkçası insan düşünmeden edemiyor: restoranlarda, canlı müzik olmayan yerlerde herkes yemesinde içmesinde, eğlencesindeyken, olan performans mekanlarına ve biz müzisyenlere oluyor nedense. Bu süreçte, bir buçuk ay hiç kira ödeyemedim. Sağolsun ev sahibim anlayışlı davrandı. Ailem ve yakınlarım destek oldu. Elimde yedek olarak tuttuğum bir enstrümanım vardı, onu satarak bütçemi toparlamaya çalıştım.
Şimdi yaz dönemi olduğundan açık hava konserlerinde, eventlerde biraz hareketlilik var ama eylül, ekim geldiğinde pandemideki olası yükselişle beraber bakalım ne olacak? Ben öğretmenlik de yaptığım için yarı zamanlı da olsa sigortalıyım. Ancak benim için emeklilik yaşı altmış beş. Bu yüzden hiç emeklilik hayali kurmuyorum. Zaten bu şekilde çalışma gününü doldurmam da imkansız gibi.
Müzik ve sahne emekçilerinin örgütlenmesi de çok zor. Pandemi öncesinde ve pandemi sırasında böyle girişimler oldu. Çoğu arkadaşım vergi mükellefi olma korkusuyla buna yanaşmadı. Devlete kimsenin güveni yok. Ayrıca müzisyenlik sektörel anlamda sınırları belirsiz bir kavram. Başka mesleği olan, başka işlerden geçinen, sadece zevk için sahne alan ve kendini müzisyen olarak tanımlayan da var, tek geçim kaynağı enstrümanını çalmak olan da var. Burada sorumluluk, örgütlenmeyi beceremeyen bizlerde olduğu kadar, aynı zamanda kanun koyucularda. Bu alanda çalışan müzisyen ve emekçiler kanunlarla tanımlanıp koruma altına alınmalı. Gelişmiş ülkelerde bunun örnekleri var.
Sanatçı Sinan Kaynakçı: Müzisyenlerin bazıları sadece konserlerde ve barlarda sahne alarak geçimini sağlıyor. Onlar için maddi anlamda çok zor bir dönemdeyiz. Bu insanları düşünen neredeyse hiç kimse yok. Herkesin gelirinde düşmeler oldu ama bu meslek grubunun tamamı işsiz kaldı. Onlarla beraber ışıkçılar, sesçiler ve sahne üstünde çalışan insanlar çok zor duruma düştü. Kim ne derse desin toplumun geneli müzisyenlere hak ettiği değeri vermiyor, belki de onların normal zamandaki hayatına imreniyor ve zor duruma düşmelerinden içten içe keyif alıyorlar. Elbette bu herkes için geçerli değil ama çoğunluğun müzisyenlere bakışı böyle. Bizler sahne dışında da üretim yapabildiğimiz ve para kazanabildiğimiz için çok şanslıyız. Evet, belki aylık gelirimiz epey düştü ama yaptığımız kayıtlarla hem vaktimizi verimli geçirdik, hem de geçmişten bugüne çıkardığımız kayıtların gelirleri kiramıza, temel masraflarımıza yetti. Evimizde ailemizle daha çok zaman geçirme fırsatımız oldu. Evimde eski bir yatak vardı, hiç üst üste on beş gün o yatakta yatmadığım için rahatsız olduğunu anlamamıştım. Yatınca bel ağrısı yaptı, yatağı değiştirmek zorunda kaldım. Apartmanda az meyve veren bir erik ağacı varmış, üç yıldır burada oturuyor olmama rağmen, baharda pek evde olmadığım için bu sene fark ettim. Daha önce hiç izlemediğim kadar dizi ve film izledim. Aslında hayatım hiç başka insanlarınkiyle bu kadar aynı olmamıştı. O açıdan memnunum. İşimi ve onun tatlı zorluklarını özlemeye fırsat buldum.
Bizim ekibin çoğu, ben dahil, evde kayıt yapma deneyimine sahip. O yüzden yakın temas olmasa da kolektif çalışmalar yapabildik. Bu online kayıtları yaparken çeşitli yöntemler denedik ve bu konuda hızlandık. Bizim işimizde en önemli şey şarkı. Şarkı güzel olunca kaydı, düzenlemesi, klibi, nasıl ve ne zaman yayımlandığı çok önemli olmuyor. Karantina döneminde çıkardığımız şarkılar, evde olma durumundan dolayı çok dinlendi ama, bundan sonraki dönemlerde insanlar sadece en güçlü olanları dinleyecek.
Şarkı yazma konusunda bir kıtlık söz konusu. Her ne kadar biz sayısal olarak çok şarkı yayımlasak da, güzel bir şarkı yazmak ve kaydetmek bizim için de kolay değil. İnsanlar, bir müzisyenin 10-15 şarkısını arka arkaya dinlemek yerine müzisyenleri karışık olarak dinlemeyi tercih ediyorlar. Müzisyenler de, zaten zor yakaladıkları güzel şarkıları bir seferde insanların önüne koymak istemiyor. Bu yüzden tekliler herkesin işine geliyor. Ben kendi adıma albümlere çok değer veriyorum. O yüzden bu şarkıları tek bir albüm olarak yayımlamak isterdim, ama daha önceki denemeler gösteriyor ki, insanlar teklileri daha kolay takip edebiliyor. Bu bizde bile böyle oluyorsa, bundan sonra sadece albüm olarak ilerleyen müzisyen pek kalmaz. Online konserlerin uzun vadede devam edeceğini, ama bugünkü başarısını yakalayamayacağını düşünüyorum. Yakın temasın yerini tutmaz.
Sanatçı Çiğdem Erken: Ben biraz farklı yaşadım sanırım bu süreci. Çünkü pandeminin ilk günlerinde dokuz aydır üzerinde çalıştığımız yeni albümüm Uyandım Yoksun yayınlanmak üzereydi. Pandeminin devreye girmesiyle albüm için düşündüğüm birçok şeyi gerçekleştiremedim tabii ki. Hatta karantina başlamadan önce son gittiğim yer klip toplantısıydı. Yıllardır çekmek istediğim bir klip fikri vardı. Tam oluyor derken bu olay patladı. Bütün o fikirleri çöpe attık ve sosyal mesafe kuralları dahilinde bir ev videosu hazırladık. İlk kez bir albümün heyecanını evde tek başıma yaşadım. Bu da enteresan bir deneyimdi benim için. Bir sürü canlı yayına katıldım bu süreçte. Hatta kendime bir “youtuber ışığı” bile satın aldım. Evde kendi kendimin kuaförü, makyözü, görüntü yönetmeni oldum. Müzik mağazaları kapalı olduğu için albümün CD baskısı da aylar sonra yayınlanabildi. Bu esnada konserlerim ve tiyatroda müziğini yaptığım oyunların gösterimleri de iptal oldu. Ayrıca önümüzdeki sene için planlanan projelerim de iptal olmuş görünüyor. Bütün bunlardan ekonomik olarak etkilenmemek imkansız. Ama ekonomi bir yana, esas duygusal olarak yaşadıklarımın belki de şu anda farkında olmadığım bazı sonuçları olabilir diye düşünüyorum. Umarım bu sonuçlar üretime yönelik olur.
Kolektif üretimin çok da sekteye uğradığını düşünmüyorum aslında. Ama bu kavramın başka bir boyut kazandığı da bir gerçek. Bugünden sonra o uzun stüdyo saatlerinin değerini daha fazla bileceğiz. Bir yandan da, nitelikli sanatçıların uzaktan da olsa birlikte üretebileceklerini gördük. Maddi olarak büyük yıkım olmuş olsa da gerçek sanatçılar yine üretmeye devam ettiler. “Uzakken bile bunları yapabildik” düşüncesi şimdi daha güzel üretimlerin de yolunu açacak. Ben bu süreçte online konser vermeye yanaşmadım. Çünkü elde ettiğimiz ses kalitesi beni mutlu etmiyordu. Ancak bu durum istemediğimiz bir şekilde uzarsa bunun da yöntemlerini bulup dinleyiciyle buluşabileceğimize eminim.
Tonmaister Emre Vural: Hayata bakış açımız, öncelikler sıralaması değişti. Sevdiklerimiz ve kendimiz için aşırı kaygılandık. Başta evde ailemizle birlikte zaman geçirmek güzeldi ama sonra işe yaramama duygusuyla birlikte kapana kısılmış gibi hissetmeye başladık. İnsanlarla temasın, sosyalliğin fazla olduğu bir işimiz var. Bu yüzden tanıdıklarımızdan, çevremizden uzak kalmak bize ağır gelmeye başladı.
Ekonomik olarak ve sosyal güvence anlamında hemen hemen hiç birimizin bir güvencesi yok. Yarın ne olacağını bilmeden yaşıyoruz. Gelirimiz sıfırlandı. Ben oğlumun okulunu değiştirdim, kredi borcumuz var, tüm yük eşime kaldı. Onun işi de etkilendi, hâlâ da toparlanmış değiliz. Bu süreci sağlıklı kalarak atlatmaya çalışıyoruz ki, o da ayrı bir zorluk. Bizim işimiz göz önünde olduğundan, zaten her sosyal olayda, felaketlerde, kazalarda, şehit haberinde acı göstergesi olarak konserler iptal ediliyor. Öğretmenler, kuaförler, mühendisler, işçiler, diğer meslek grupları milletin üzüntüsünün ifadesi olarak iş bırakmıyorlar. Zaten pandemi ilanından önce şehitlerimiz vardı ve son 2-3 konserim iptal olmuştu. Arkasından pandemi geldi. Neredeyse beş ay evde hiçbir şey yapmadan oturdum.
Menajer Fahranaz Bozkurt: Pandemi, yaptığımız tüm planlamaların o kadar da bizim hükmümüzde olmadığını, bir anda alt üst olabileceğini gösterdi. Bu süreç, her şeyi kabullenip, başa döndüğümüz hissini yaşatırken aslında yeniden başlayacağımız 'o' noktada sakince yeni kararlar almamız gerektiğini, akıl sağlığımızı, beden sağlığımızı hoyratça harcamamamız gerektiğini, sevdiklerimizle bir arada olabilmenin önemini hatırlattı. Dört duvar arasına girince dönüp dolaşıp kendimize çıktı yollarımız, kaçamadık. Biz kimiz, neredeyiz, ne yapıyoruz sorularıyla, kendimizle yüzleştik.
Sokaklarda, turne araçlarında, konserlerde değil mutfakta, salonda geçirdiğimiz zamanlarda en değişken şey ruh halimiz oldu. Kimi zaman tüm dünyayı olduğu gibi kabullenen, empati kurabilen narin ruhlar olduk; kimi zaman aynadakiyle bile kavga eder hale geldik. Pandemiyi üretim yarışına da çevirdik, bütün gün aynı koltukta, elimizde telefonla canlı yayınlar arasında dolaşırken bulduk kendimizi. Bu yeni sürece adapte olmaya, işlerimizi her şeye rağmen sürekli kılmaya çalıştık. Menajerliğini yaptığım sanatçılarla bir araya gelip hangi mekanda nasıl bir konser içeriği oluştursak, nasıl bir prodüksiyon kurgulasak da dinleyenlere farklı bir deneyim sunsak diye düşünürken; dinleyicilerimize sadece cep telefonu ekranlarından gördükleri, kulaklıktan dinledikleri içeriklere ulaşır olduk. Maddi dengelerimiz zaten hep değişkendi ama içinden çıkılmaz hale geldi. Sektörce alışıktık aslında; konserlerimiz, turnelerimiz bir anda iptal olabiliyordu. Gelir giderimizi hesaplarken zaten bir yanımız hep tedirginlik taşıyordu ama aylarca süren işsizlik, sanatçısından ses mühendisine, menajerinden roadie'sine herkesi çok yordu.
Bu süreç menajerliğin içeriğini de değiştirdi. Artık sanatçıların motivasyonunu yüksek tutmak, ruh sağlıkları ne durumda diye izlemek, çalıştığımız mekanların sahiplerini, çalışanlarını arayıp yalnız olmadıklarını hissettirmek, ulaştığımız kitlelerin tüketim alışkanlıklarının her gün değişkenlik gösterip farklı yönlere kaydığını inceleyip analiz etmek; çalışma arkadaşlarıma dair en önemli sorumluluğum haline geldi.
Kültür sanat endüstrisi bileşenleri olarak kocaman bir puzzle'ın parçalarıyız. Her müzik tarzından sanatçı, teknik konulardan sorumlu tüm çalışma arkadaşlarımız, sahne aldığımız mekanlar, gelmesini dört gözle beklediğimiz festivaller... Hepimiz bir aradayken bir anlam ifade ediyoruz. Hepimiz bir arada güzeliz, hepimizin anlatacağı başka hikayeler var, birbirimizi beslemeli, gücümüzü bireycilikten, egodan değil bir arada olmanın yarattığı enerjiden almalıyız. Birbirimizin önünü kesmenin, kazancına, dinleyicisine köstek olmanın, iletişim kurarken özensiz davranmanın, umursamazlığın ve adaletsiz yaklaşımların sadece kargaşa sunacağını düşünüyorum. Heyecanlarımızı hatırlamalı, yaratıcılığımızı parlak tutmalı, değişen dinleyici alışkanlıklarına uyum sağlayan formatlarda üretimlere devam etmeli, bir gün yeniden 'daha normal' şartlar altında bir araya geleceğimize dair inancımızı yüksek tutmalıyız.