Kültür savaşından sokak infazına
Gelinen noktada kültür sahneden çekildi, söz olarak da dolaşımdan çıktı. İş sokağa taşındı. İlk zamanlar kullanımından itinayla kaçınılan savaş sözü aslına rücu etti: Yumruğa, sopaya, pusuya döküldü iş. Güvenç Dağüstün’ün konser sonrası uğradığı saldırı bunun son örneklerinden. İstanbul Kadıköy’deki bu yumruklu saldırının ardından kadına yönelik şiddete karşı çalışma yürüten CHP’li kadınların üstüne Çanakkale’de otomobil sürülmesiyle “savaş”a motorlu araçlar da dahil edilmiş oluyor!
Kültür savaşı kavramı 2010 sonrasında dilimize dolanmaya başladı. Geride kalan on yıl boyunca kavram farklı tonlarda hecelendi, çoğunlukla da farklı sözcüklerle telaffuz edildi. Sonuçta ortada kültür mültür kalmadı, yumruklar, sopalar konuşuyor epeydir.
Başlarda savaş yerine bir ara sol literatürden ithal hegemonya, sonrasında çıplak ve hedefe yönelik olarak sıklıkla iktidar sözü yeğlendi. Bu yönde epey kalem oynatıldı, kağıt tüketildi, dergiler çıkarıldı, TV programları–dizileri yapıldı, halen de yapımlar dört koldan sürüyor. Keza dijital platformlar için ekipler-klavye canavarları yetiştirildi, siteler açıldı. Bu mesai –daha doğrusu savaş da son hız devam ediyor, Tik Tok dahil!
Gelinen noktadaysa kültür sahneden çekildi, söz olarak da dolaşımdan çıktı. İş sokağa taşındı. İlk zamanlar kullanımından itinayla kaçınılan savaş sözü aslına rücu etti: Yumruğa, sopaya, pusuya döküldü iş.
30 Ağustos’ta Güvenç Dağüstün’ün konser sonrası uğradığı saldırı bunun son örneklerinden. İstanbul Kadıköy’deki bu yumruklu saldırının ardından kadına yönelik şiddete karşı çalışma yürüten CHP’li kadınların üstüne Çanakkale’de otomobil sürülmesiyle “savaş”a motorlu araçlar da dahil edilmiş oluyor!
Önümüzdeki süreçte neler çıkacak karşımıza, düşünmeye değer. Kültür savaşının pusuya ve sokak infazlarına dönüşme sürecini genel hatlarıyla anımsayarak başlayalım. İlk söz olarak, bu sürecin sadece bize, buraya mahsus olmadığını belirtelim. Örneğin Amerika’da yerli ve millici hareketin başını çeken, Trump’ın başkan seçilmesinde etkin kampanya yürüten ve onun iletişim danışmanı olarak Beyaz Saray’a taşıdığı Steve Bannon’ı daha önce burada konu ettik.
Aynı şekilde, demokrasi -ve evet, doğrudan doğruya kültür- karşıtlığı üzerine yükselen sağ popülizm denen hareketin dünyayı kuşattığını da anımsayalım.
Tarihsel sürece bakıldığında da Almanların literatüre kazandırdığı kültür savaşı kavramının 20. yüzyılda yine Almanya’da Nazi icraatıyla doğrudan doğruya demokrasi ve kültüre karşı savaş halinde cereyan ettiği görülecektir.
Amerika’da alt-right hareketin sloganı “normalciklere ölüm”, müesses nizamı, “normal” kabul edilen değer, kimlik, davranış ve kısaca kültürü hedef alıyordu. Angela Negla sanal ortamda bunun izlerini inceliyor, online kültür savaşlarının popülizmi nasıl beslediğini ortaya koyuyordu… Goy goy savaşı ve popülizmden 6 Ocak 2021’de ABD Kongre Binası’nın basılmasına uzanan süreç, kültür savaşının nihai biçim ve hedefini ortaya koyar.
Dönüp Brezilya’ya baktığınızda aynı manzara çıkar karşımıza: Başkan Bolsonaro’nun en az kendisi kadar yerli ve millici Kültür Bakanı, Milli Sanat Ödülü’ne ilişkin tanıtım videosunda bir kültür savaşını ilan ediyor; “Gelecek on yılda Brezilya sanatı destansı ve milli olacak… Duygusal ve aynı zamanda tahakküm edici olacak. Halkımızın en büyük amaçlarına derinden bağlı olmazsa bir hiç olacaktır” diyordu.
KÜLTÜR VE SİLAH
Hitler’in en sevdiği besteci Richard Wagner’in müziği eşliğinde konuşan Brezilyalı bakanın 2020’deki bu sözleri tarihin derinliklerinden geliyordu: “Gelecek on yılda Alman sanatı destansı, katı romantik olacak. Gerçekçi, duygusallıktan tamamen azade olacak. Adanmış, çok dokunaklı ve milli olacak, aksi takdirde bir hiç olacak.”
Tarihsel bilince ve mirasa bakın siz!
Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, Berlin’deki konuşmasında Alman sanatına ilişkin hedeflerini açıklıyor, kültür savaşını ilan ediyordu 1933’de. Sonrası malum: Yoz sanat, imha, infaz… nihayeti Über Allen, savaş ve savaş.
Nazi çılgınlığı falan değil, kaçınılmaz rota. Tıpkı bugünün normallerine/müesses nizamına savaş açanlar gibi Naziler de aynı şekilde savaşı fiilen ve fiziken kültür üzerinden başlatıyordu. Yine Goebbels’e atfedilen “Kültür lafını duyduğumda silahımın emniyetini açarım” sözü yeterince açık!
***
Sözün asıl sahibi Nazi taraftarı oyun yazarı Hanns Johst.
Johst, Hitler’in 44. yaş günü ve zaferini kutlamak için Schlageter adlı bir Alman kahramanlık destanı kaleme alır. Oyunda 1. perdenin 1. sahnesinde geçen sözün aslı, “Kültür’ü duyduğumda Browning’imin emniyetini açarım.”
Schlageter ve arkadaşı Fridrich Tiemann I. Dünya Savaşı sonrasında üniversite sınavına hazırlanırken milletin ve yurdun özgürlüğü için savaşmanın daha değerli olduğuna karar verirler. Çünkü yaşadıkları Ruhr bölgesi o sırada Fransa denetimindedir. Kültür lafını duyduğunda silahın emniyetini açtığını söyleyen Tiemann’dır.
Neden?
Kültür, Fransız propagandasıdır çünkü! Onların eşitlik, özgürlük, kardeşlik teraneleriyle süslediği kültür, Alman milletine ait her şeyi silme savaşından başka bir şey değildir. Vb.
Bunun da tarihsel kökleri var Alman düşüncesinde, ona girmeyelim. Kültürün gayrı-milli, yerli ve milli her şeye zararlı olarak görülmesi, aynı zamanda modern zamanın ve kültürün siyasal düzlemdeki ürününü; demokrasiye de hedef alması düşünmeye ve incelenmeye değer.
***
Bizde son on yıllık sürece, işin sokak infazına dönmesine bütün bu tarihsel gerçeklikle birlikte bakmak gerekiyor.