Kültürel hegemonya ele geçirilince televizyonu kim izler?
Reyting sonuçlarında gördüğümüz “Total, AB, ABC1” gibi değerlerin açılımı sosyo-ekonomik statüye denk düşüyor. A, B, C1, C2, D, E grupları toplumda farklı eğitim seviyesinde ve meslek grubunda olan bireyleri tanımlamak için kullanılan bir sınıflandırma. Buna göre evinizde asıl gelir getiren kişinin eğitim seviyesi ve mesleği sizin hangi gruba atanacağınızı belirliyor.
Geçen hafta iktidar kültürel hegemonyayı ele geçirecekti, oysa şimdi ele geçirdiği alandakileri kimse görmesin istiyor diye yazınca epey ilgi çekti. RTÜK’ün gündüz kuşağındaki programlar hakkında ‘etik ilke’ kararlarını yayınlamasının ardında yatan asıl sebebin bu programlar değil, programlara katılan konuklarla siyasi iktidarın yüzleşememesi olduğunu yazmıştım. Bu yıl televizyonda izlemeye başladığımız yeni dizilere bakınca gündüz kuşağının ‘total’ izleyicisini prime time’da da hedefledikleri açıkça belli oluyor. Geçtiğimiz yıl televizyona ilgi gösteren ‘yeni’ izleyiciler, bu yıl yapımcılar ve kanallar tarafından pek de önemsenmiyor. Aksi olsaydı yeni başlayan diziler ‘total’ izleyiciye değil, daha yeni hikayelerle ‘yeni’ izleyici grubuna hitap ederdi.
Kim bu ‘yeni’ izleyici derseniz, mesela 'Kızıl Goncalar' dizisini izlemek için televizyon ekranında dizi izlemeye geri dönen 60 yaş ve üzeri iyi eğitimli izleyiciler veya 'Kızılcık Şerbeti' dizisinin yarattığı tartışmanın peşine takılıp önce televizyondan sonra sosyal medyadan ‘Yasak Elmalaşma’ etkisiyle Şerbocu olarak takip eden 20 yaş grubu izleyiciler. Son grubun televizyon izlemese de televizyondaki içeriklerin sıkı takipçisi olduğu tüm verilerde görünüyor. Böyle olunca AB izleyicisi hala 'Kızılcık Şerbeti', 'Kızıl Goncalar' ve 'Bahar' dizilerini izlemeye devam ediyor. Yeni başlayanlardan 'Deha' hikayesinde bir gelişme umudu vermeden, 'Kalpazan' da biraz daha şansı hak ederek AB izleyicisini hedefliyor. Evet, neredeyse diğer tüm dizilerin izleyicisi Total izleyici. Televizyon sanki AB grubu izleyicilerden vazgeçmiş gibi. Bu sınıflandırmalar kafanızı mı karıştırıyor? Reklamcılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Burcu Özdemir, bu haftanın Oksijen Gazetesi’nde Elif Ergu’ya verdiği röportajda bu sınıflandırmaların yani SES değerlerinin yeniden ölçüleceğini anlatıyor. Bugün bu sınıflandırmaların yeniden yapılacağı haberi üzerinden SES değerlerinin ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Reyting sonuçlarında gördüğümüz “Total, AB, ABC1” gibi değerlerin açılımı sosyo-ekonomik statüye denk düşüyor. A, B, C1, C2, D, E grupları toplumda farklı eğitim seviyesinde ve meslek grubunda olan bireyleri (aslında bireyden ziyade haneleri) tanımlamak için kullanılan bir sınıflandırma. Bu sınıflandırma Türkiye Araştırmacılar Derneği’nin (TÜAD) önerdiği bir tablo ile kullanılıyor. Buna göre evinizde asıl gelir getiren kişinin eğitim seviyesi ve mesleği sizin hangi gruba atanacağınızı belirliyor. Televizyona reklam verenler de hedef kitlesine ulaşmak için reyting sonuçlarına bakıyor. Reklam verenlerin de televizyoncuların ve yapımcıların da dikkatini çekmek istedikleri kitle A, B, C1 grubundaki izleyiciler, çünkü daha eğitimli ve meslek sahibi oldukları gibi daha çok para harcayabiliyorlar. Mesela izleyici araştırmaları yapan biri olarak benim en sevdiğim televizyon izleyicisi C1’dir çünkü televizyon karşısında uzun vakit geçirirler. Çoğunluğu lise mezunu olan bu grubun yüzde 40’ı esnaftır. Bu gruptaki hanelerin ne kadarının para biriktirdiği ne kadarının tatile çıktığı veya yakınlarını ziyarete gittiği veya evlerinde kitaplık olup olmaması onları tanımak için sorulan sorulardan birkaçıdır. Benzeri ve daha detaylı sorularla toplumu anlamak için pek çok araştırma yapılır. Örneğin; Konda 2008 yılında "Biz Kimiz" diye başlattığı çalışmayı "Hayat Tarzları" olarak devam ettirirken toplumu farklı kümelerin altında ‘modern muhafazakar’, ‘endişeli modern’ gibi kavramlarla (bu kavramlarla Prof. Dr. Aydın Uğur hocamızı da analım) tanımlayarak toplumu anlamak için başka bir yol yarattı. Benzer bir çalışmayı İpsos da Türkiye Anlama Kılavuzu adıyla iki yılda bir yapıyor.
Kentleşme, göç, ekonomik koşullar, üniversite sayısıyla birlikte üniversite mezunu sayısının artması yeni tanımların yapılmasını zorunlu hale getiriyor. İzleyici ölçümleri için de SES değerlerinin yeniden tanımlanması elbette gerekir. Ancak 2012 yılında yeniden tanımlanan SES değerleri ve ardından reyting ölçüm ihalesini alan Kantar Medya’nın oluşturduğu yeni panelle birlikte televizyonların zor dönemler geçirdiğini unutmamak gerekir. O dönemin hemen ardından reyting sonuçlarında görünür olan Kanal 7 ve artık olmayan Samanyolu TV ile bu değişikliğin aslında siyasi bir operasyon olduğu düşünülmüştü. AB izleyicisini daha az görünür kılan bu değişiklik sadece izleyicisi ağırlıklı olarak AB olan televizyon kanallarını zor durumda bırakmadı, aynı zamanda kültürel beğeni ortamını da değiştirdi. Bu süreçlere paralel olarak ilerleyen dijitalleşmeyle birlikte farklı izleme ortamlarının doğması da televizyon izleyicisinin kim olduğunu elbette değiştirmiştir. Ancak yukarıda saydığım geçen sezon başlayıp ilgiyle izlenmeye devam eden diziler, televizyonun ve televizyondaki içeriklerin hala esas olan olduğunu bize gösteriyor. Dijitalin reklam payı büyüse de bir televizyon dizisi için televizyondaki izlenme oranı ve ona bağlı olarak aldığı reklam önemli.
Geçtiğimiz yıl iki yazıyla “reyting neden hala tek kriter” diye sormuş ve izleyici ölçüm sistemini ve tarihçesini anlatmaya çalışmıştım. O iki yazıda da SES değerleri ve evren değerleri değişikliğinin sebep olduğu yeni televizyon ortamından örnekler vermiştim. Bazı tartışmalar spekülatif gözükebilir, bunun sebebi şeffaflığın olmaması. Madem SES değerleri yeniden tanımlanacak bunun şeffaf olarak yapılmasını talep etmek de bizim sözümüz olsun.