Kuntz’tan üçlü savunma nasıl oynanmaz dersi
Türkiye büyük ihtimalle bu grubu en kötü olarak ikinci bitirip Euro 2024 finallerine kalacak. Öyle görünüyor. Ermenistan ve Letonya gibi grubun zayıf takımlarına karşı deplasmanda elde edilecek galibiyetler de final yolunu açması açısından çok önemli. Fakat şurası da kesin ki, Türkiye’nin ne oynamak istediğine dair hâlâ net bir fikri yok.
Türkiye’de futbol medyasının ve taraftarların üçlü savunmalara olan olumsuz bakış açısı çoğu zaman makul olmayan sebeplere dayansa da, üçlü savunmaların kötü örneklerinin de bu bakış açısının güçlenmesine hizmet ettiğini kabul etmek lâzım. Dün akşam da o kötü örneklerden birini Stefan Kuntz verdi.
Eğer baskın bir futbol oynama amacında olan bir takımsanız ve karşınızda sizden çok daha zayıf bir takım varsa, elbette üçlü savunmayı tercih edebilirsiniz, ancak stoperlerinizin en az birinin, mümkünse ikisinin birden oyuna katılmaları şartıyla. Ve kanat-beklerinizin de en az birinin ve yine mümkünse ikisinin birden hücumcu özelliklerinin daha baskın olması kaydıyla.
Türkiye futbolunda üçlü savunmanın son olumlu örneği Mircea Lucescu’nun yirmi yıl önceki Beşiktaş’ına aitti ve o takım bu iki koşulu da karşılıyordu. Stoperlerinden ikisi de oyuna çok iyi katılıyordu (Zago ve Ronaldo), sağ kanatta oynayan Kaan Dobra ise eski bir forvetti.
ÇÖPE ATILAN İLK 45 DAKİKA
Dün akşam ise Türkiye’nin üç stoperi de çakılı oynadı (Ozan Kabak her ne kadar oyuna katılabilen bir stoper olsa da bu özelliğini Ermenistan karşısında hiç gösteremedi). Kanat-bekler yeterince tehditkâr değildi. Üzerine bir de kanat forvetlerden biri santrfordan bozma Cenk Tosun olunca, Türkiye için ilk yarıda oyun kurmak neredeyse imkânsız hâle geldi. Bu yüzden tek şans tamamen bireysel beceriye kalmış gibiydi; Orkun Kökçü’nün harika şutunda olduğu gibi.
Ancak Orkun ve ekürisi Hakan Çalhanoğlu da 3-4-3’ün merkez ikilisine uygun değillerdi. İkisi de ofansif açıdan üst düzey meziyetlere sahip olsa da arkasında bir çapaya ihtiyaç duyan oyuncular. 3-4-3’ün ikili merkezi ise sahaya büyük bir enerji koyabilecek iki yönlü orta saha oyuncularına ihtiyaç duyuyor. Ama ne Orkun ne de Hakan böyle oyuncular. Ve onları bu şekilde kullanmak, hem bu iki oyuncuyu verimsizleştiriyor hem de Türkiye’nin oyuna hâkim olmasına engel oluyor.
Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı erken öne geçtiği bir maçın geri kalanında tamamen geriye çekilmesi ve topun hâkimiyetinin Türkiye’ye geçmesi beklenir, öyle değil mi? Ama öyle olmadı. Evet, top daha çok Türkiye’nin hâkimiyetindeydi, ama oyun tamamen Ermenistan’ın yarı sahasında oynanmadı. Buna karşın Ermenistan’ın kontratakları da bir hayli tehditkârdı. Başka bir deyişle, sahada sanki denk güçlerin bir karşılaşması var gibiydi ve bu denklik ikinci yarı da dâhil olmak üzere neredeyse hiç bozulmadı. Türkiye’nin Ermenistan ile eşit gol beklentisine sahip olması ya da rakibinden üç daha az köşe vuruşu kullanması da bunun bir sonucu gibiydi (0.65 xG).
SALİH VE KEREM DENGE GETİRDİ
İkinci yarıda Salih Özcan’ın orta alanı üçlemesi, sol kanatta Cenk Tosun’un yerine Kerem Aktürkoğlu’nun oyuna girmesi ve 4-3-3’e dönülmesi, Türkiye’nin sahaya daha iyi yayılmasını sağladı. Enes Ünal’ın kurnazlığı ve Kerem’in çabukluğu sayesinde galibiyet golü de geldi. Ama akan oyunda Türkiye’nin oyun gücüyle elde edilmiş tek bir pozisyon yoktu.
Türkiye büyük ihtimalle bu grubu en kötü olarak ikinci bitirip Euro 2024 finallerine kalacak. Öyle görünüyor. Ermenistan ve Letonya gibi grubun zayıf takımlarına karşı deplasmanda elde edilecek galibiyetler de final yolunu açması açısından çok önemli. Fakat şurası da kesin ki, Türkiye’nin ne oynamak istediğine dair hâlâ net bir fikri yok. Bu Şenol Güneş’in son döneminde de böyleydi, Stefan Kuntz göreve geldiğinden beri de bu durum değişmedi.
Türkiye’nin bu şekilde Euro 2024 finallerine katılması ise tamamen şampiyonanın yenilenen statüsü sayesinde olacak. Şayet turnuva eskisi gibi 16 takımla düzenlenseydi, Türkiye bu görüntüsüyle yalnızca Dünya Kupası’na değil, Avrupa Şampiyonası’na da hasret kalırdı.
Son olarak; Ermenistanlı taraftarların seremonide Türkiye Millî Marşı’nı ıslıklamaları, evet, bir saygısızlıktı. Ama aynı saygısızlık, ne yazık ki çok uzun süredir Türkiye’nin iç sahadaki maçlarında rakip takımlar millî marşlarını okurken de yapılıyor. Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkasına yapmazsak, hem özsaygımızı koruruz hem de böyle saygısızlıklara uğradığımızda karşı tarafı eleştirme hakkına sahip oluruz.
Not: 6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem felâketinde resmî rakamlara göre en az 50 bin insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı, ama tek bir yetkili utanmadı, kendini sorumlu görmedi ve istifa etmedi. Unutmayacağız, unutturmayacağız, affetmeyeceğiz, hesap soracağız.