Kürdün adalet arayışının sembolü: Emine Şenyaşar

Urfa'da 2018'de AK Parti Milletvekili Yıldız'ın yakınları ve korumalarının saldırısıyla başlayan ve Şenyaşar Ailesi'nden 3 kişinin öldüğü olaylar toplum vicdanında travmaya yol açtı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 24 Haziran 2018 genel seçimlerine 10 gün kalmıştı. Seçimlere sayılı günler kalırken partiler arasında rekabet kızışmış, kent daha da ısınmıştı. AK Parti Şanlıurfa Milletvekili adayı İbrahim Halil Yıldız, seçilmek için Urfa'nın Suruç ilçesinde korumaları ve yakınlarıyla birlikte esnafı ziyaret ediyor, oy toplamaya çalışıyordu.

Esnaf ziyaretleri sırasında Şenyaşar Ailesi'ne ait olan dükkâna da uğradı. İbrahim Halil Yıldız'ın oy almak için ziyaret ettiği dükkânda baba Hacı Esvet Şenyaşar'ın oğulları Adil, Ferit, Fadıl, Mehmet ve Celal Şenyaşar bulunuyordu. 14 Haziran gününe kadar Şenyaşar Ailesi mütevazı bir hayat yaşıyordu. Ferit, Şanlıurfa'da ücretli öğretmenlik yapıyordu. Okuldan çıkınca kardeşlerine yardım ediyordu. Hafta sonları ise köydeki evlerine gidiyor, bahçeleriyle uğraşıyordu. Kardeşler, zorlu bir ekonomik süreci omuz omuza vererek atlatmıştı. Maddi durumları düzeldikten sonra çocuklarının geleceği, daha iyi bir eğitim almaları için hayaller kuruyorlardı. Baba Esvet, yaşlanmıştı. Yorulduğu için dükkâna pek uğramıyordu. Maddi gücü el verdiğince ekonomik durumu kötü olan ailelere yardım ediyordu.

KAVGA, HASTANEDE KATLİAMA DÖNÜŞTÜ

Şenyaşar kardeşler, 14 Haziran günü aynı umutla dükkanlarını açtı. HDP'den başka partiye oy vermemişlerdi. Vermeye de niyetleri yoktu. Ancak İbrahim Halil Yıldız oylarını kendisine vermelerini istiyordu. İddiaya göre Yıldız, Şenyaşar kardeşleri, "eğer oy vermezlerse, Suruç’ta barınamayacaklarına" şeklinde tehdit ediyordu. Kardeşler ise her seferinde oy vermeyeceklerini söylüyordu. O gün bu gerilim kısa süre içinde Şenyaşar kardeşler ile İbrahim Halil Yıldız'ın ağabeyi Mehmet Yıldız, yeğeni İbrahim Yıldız ve korumaları arasında tartışmaya sonra da yumruklu sopalı kavgaya dönüştü. Kameraya yansıyan görüntülerde, İbrahim Halil Yıldız'ın kardeşi Mehmet Yıldız, silahını Ferit ve Fadıl kardeşlere doğru yöneltmiş şekilde kayda geçti. Yeğeni İbrahim Yıldız, elindeki silahla Celal Şenyaşar'a 3 el ateş etti. Olayda Mehmet Yıldız ve Şenyaşar kardeşler yaralandı. Yaralananlar ambulanslarla Suruç Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Mehmet Yıldız hastanede öldü. Yıldız ailesi ve yakınlarından oluşan kalabalık bir grup, ellerinde uzun namlulu silahlarla Suruç Devlet Hastanesi’ne baskın düzenledi. Şenyaşar kardeşlerin olduğu ambulans tarandı. Sedye üzerinden taşınan yaralılara defalarca ateş edildi. Baba Esvet ve anne Emine Şenyaşar, oğullarının yaralandığını duyunca apar topar hastaneye koştu. Ancak hastanede öfkeli ve eli silahlı bir grubun çocuklarını katlettiğini gördü. 64 yaşındaki baba Şenyaşar'ı gören grup, ellerindeki serum şişeleri, sopa ve bıçaklarla ona da saldırdı.

64 YAŞINDAKİ BABA LİNÇ EDİLEREK KATLEDİLDİ

Hacı Esvet Şenyaşar’ın otopsi raporunda, vücudunun 23 noktasında yara olduğu yazıldı. Yaşlı baba, eşi Emine Şenyaşar'ın gözleri önünde linç edilerek katledilmişti. Celal Şenyaşar’ın vücudunda 17 kurşun, Adil Şenyaşar’ın vücudunda ise 6 kurşun yarası tespit edildi. Kısa mesafeden, uzun namlulu silahlarla katledilmişlerdi. Ferit Şenyaşar'ın ise kafasına nişan alınmıştı ancak kurşun kafasını sıyırıp geçti. Ferit Şenyaşar kurtuluşunu bir mucize olarak yorumluyor.

Ambulansa en son alınan Fadıl, bir süre bekletildi. Hastaneden onun içinde olduğu ambulans arandı, başka bir hastaneye götürülmesi gerektiğini, Suruç Devlet Hastanesi'ne getirilmesi halinde diğer aile üyeleri gibi katledileceği söylendi. Haberi alan şoför, ambulansı Şanlıurfa Balıklıgöl Devlet Hastanesi'ne sürdü. Fadıl'ın başka hastaneye götürüldüğünü öğrenen Yıldız ailesi, onu da öldürmek üzere yola çıktı. Şanlıurfa Balıklıgöl Hastanesi'ne hemen haber verildi, hastane yetkilileri alelacele Fadıl'ı başka bir ambulansla Diyarbakır'da bir devlet hastanesine gönderdi. Ağır yaralanan Fadıl Şenyaşar tutuklanıp tedavisine cezaevinde devam edildi. Enver Yıldız ise olaydan 15 ay sonra teslim oldu. Üç yıl sonra 2 Nisan 2021 tarihinde Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 7'nci duruşmasında karar açıklandı. Fadıl Şenyaşar'a 37 yıl 9 ay, Enver Yıldız'a ise 18 yıl hapis cezası verildi. Bilirkişi raporuna göre Mehmet Yıldız'ın ölümüne neden olan silah tespit edilmedi.

Şenyaşar Ailesi o zamandan bu yana, Fadıl Şenyaşar'ın hukuksuz bir şekilde tutuklandığını, kendi ailelerinden 3 kişiyi katleden Yıldız ailesinden 23 kişinin elini kolunu sallayarak Suruç’ta gezdiğini, adaletin yerini bulmasını söylüyor, bu taleple adalet arıyor.

ANNE ŞENYAŞAR'IN FERYADI

Emine Şenyaşar, saldırıda iki oğlunu ve kocasını kaybetti. Üç yıldır çalmadığı kapı kalmadı ama hepsi yüzüne kapandı. Ankara'ya giden Emine Şenyaşar, Adalet Bakanlığı'nın kapısından içeri bile alınmadı. Mahkemenin kararı sonrasında Emine Şenyaşar'ın acısı daha da arttı. Psikolojik tedavi görmeye başladı. Ancak yaşadığı hukuksuzluk karşısında umudunu kesen Emine Şenyaşar, yaralı kurtulan oğlu Ferit ile birlikte 8 Mart'ta Adalet Nöbeti'ne başladı. Nöbet, 190 gündür Urfa Adliyesi önünde sürüyor. Bu sırada anne ve oğlu defalarca gözaltına alındı, davalar açıldı. Tüm bu baskılara rağmen pes etmediler.

Emine Şenyaşar'ın toprağı kazıp adalet aradığı görüntüler toplumda bir travma yarattı. Her gün ağlamaktan sağ gözünde yüzde 70 görme bozukluğu gelişti. Kapı kapı dolaşmaktan dizlerinden de rahatsızlandı. Kalbi sıkışmaya başladı. Doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylese de Emine Şenyaşar bunu reddediyor ve oğlu Fadıl serbest bırakılana kadar tedavi olmayacağını söylüyor. Gözlerini kapayınca, katledilen çocukları ve kocasını görüyor, uyuyamıyor. Ancak uyku ilacı ile dalabiliyor. Ölmeden son bir kez oğlunu görmek istiyor.

DOSYAYA BAKAN SAVCI BAŞKA BİR YERE TAYİN EDİLDİ

Annesiyle birlikte 190 gündür Adalet Nöbeti tutan Ferit Şenyaşar, “Ölümden daha acı bir durum yaşıyoruz. Ağırlaştırılmış bir zulüm yaşıyoruz. Zulüm ise yargı eliyle yapılıyor. Bize uygulanan ikinci katliam yargı eliyle yapılıyor. Bir kitap yazacağım, kitaba 'Şanlıurfa Adalet Sarayı'nda zulüm var’ sözleriyle başlamak istiyorum. Bunu da kardeşim Fadıl cezaevinden çıktıktan sonra yazacağım” diyor.

Ferit Şenyaşar, dosyaya bakan savcının kendilerine, "Birçok kişinin kellesi gider, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcısı ile konuşun, bana destek versin ben 23 kişiyi tespit ettim, bu soruşturmayı hemen başlatayım, namus borcum olsun" dediğini ancak bu konuşma sonrasında savcının başka bir yere tayin edildiğini söylüyor.

Şenyaşar Ailesi'nin mücadelesi toplumda da büyük bir etki yarattı. Sanattan edebiyata, hukuktan siyasete ailenin ve anne Emine Şenyaşar’ın yaşadıkları konuşuldu. Konuyu akademisyenlerle, edebiyatçılarla, sanatçılarla ve siyasetçilerle değerlendirdik.

VAHAP COŞKUN: İNSANLAR BAKTIĞINDA ADALETSİZLİĞİ GÖRÜYOR 
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Vahap Coşkun
Dicle Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim
Görevlisi Vahap Coşkun

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Vahap Coşkun, Emine Şenyaşar’ın başlattığı Adalet Nöbeti’nin son zamanlarda gördüğümüz en çarpıcı adalet mücadelesi olduğunun altını çiziyor. “Çok ciddi bir şekilde mağdur edilen bir aile. Bunun hukuk nezdinde açığa çıkartılması için gerekli bütün çabayı sarf ediyor” diyen Coşkun, şöyle devam ediyor: “Ancak adalet mekanizmalarından gerekli cevabı alamayınca ve orada adaleti bulamayınca, mücadelesini son derece sivil, son derece demokratik bir şekilde toplumsal alana yayıyor. Bu mücadelede önemli olan hususlardan bir tanesi şu: Karşı karşıya gelen ailelerin birisinin arkasında iktidarın, devlet gücünün olduğu açık. Olayın net bir şekilde aydınlatılmaması ve adaletin tecelli etmemesinde, taraflardan bir tanesinin sırtını devlete dayanmasının büyük bir etkisi olduğu da açıktır. O gün orada neyin meydana geldiği, olayların ne şekilde cereyan ettiği gerek olay esnasında gerekse daha sonra hastanede nasıl vuku bulduğu toplumsal kamuoyunu tatmin edilmiş değil. Böyle bir durumda devlet mekanizması, adalet mekanizması çalışmadığında, Şenyaşar Ailesi, bu mücadeleyi kendi başlarına yürütüyor. Toplumun desteğini de arkalarına aldılar. Bölge baroları bu konuda kendilerine ciddi destek sundular. Bu adalet arayışının bir parçası olduklarını ifade ettiler. Emine Şenyaşar'ın toplumsal vicdanda bir maket olduğu kanaatini taşıyorum. İnsanlar oraya baktığında bir adaletsizliğin olduğunu görüyorlar.”

‘ÇOK AĞIR DRAMATİK HADİSELER VAR’

Bazı davaların sembol niteliği taşıdığını, Şenyaşar Ailesi davasının da bunlardan biri olduğunu belirten Coşkun, sözlerine şöyle devam ediyor: “Gerçeği ortaya çıkarmakla görevli olan makamların, gerçeği ortaya çıkarmamak noktasında irade gösterdiklerini ortaya koyuyor. Genel olarak toplumda adalet mekanizmasına yönelik her zaman bir güvensizlik olduğu ifade edilir. Bu güvensizlik nelerden kaynaklı? Bu, bireyler bir mağduriyet yaşadığında, mağduriyetin ve sorunun hukuk eliyle çözülmemesinden kaynaklanır. Bazı davalar burada son derece sembol niteliği taşır. Şenyaşar davası bu davalardan bir tanesidir. Toplumun çok önemli bir kesiminin dikkatini çeken bir olayda meydana gelen ölümler var. Çok ağır dramatik hadiseler var. Bunların ortaya çıkartılması noktasında devletin bütün birimlerinin çalışması gerekirken, bu performansın gösterilmediğine dair toplumda çok geniş bir algı ve kabul var. Bütün bu kabul ve algılar, toplumun adalete, adalet mekanizmasına güvenini örseleyen bir tutum. Şenyaşar Ailesi'nin yaşadığı durum tek başına adaletsizliğin sorumlularını göstermesi açısından bile büyük bir önem taşıyor.”

Emine Şenyaşar toprakta adalet arıyor...
KÜÇÜK: FAİLLEŞMİŞ ANNELER KESİNTİSİZ YAS TUTAN YAŞAYAN ÖLÜLERE DÖNÜŞTÜRÜLMEKTEDİR
Sosyolog Bülent Küçük.

Emine Şenyaşar’ın avuçladığı toprağı alıp başına dökmesinin kendisinin simgesel ölümünü ifade ettiğine dikkat çeken sosyolog Bülent Küçük, “Sosyolojik olarak bakıldığında Emine Şenyaşar’ın aylardır tek başına verdiği adalet mücadelesini, esası toplumsal ve tarihsel olan bir acının şahsileştirilmesi ve mağdurun yalnızlaştırılması olarak görmek mümkün. Nitekim, adalet binasının önünde günlerce nöbet tutarak ve inşaat molozları içinde toprağı eşeleyerek adalet arayan annenin maruz kaldığı sistematik şiddeti, faili meçhul cinayetlerle yitirdikleri yakınlarının kemiklerini asit kuyularında arayan annelerin, bombalarla paramparça edilmiş evlatlarının etlerini sınırda elle toplayan annelerin ve kamyonlarla kent dışına taşınan molozların içinde yitirdikleri evlatlarının uzuvlarını arayan annelerin maruz kaldıkları şiddetin tarihsel devamlılığı içinde okumak gerekir. Söz konusu adalet arayışının Kürtlerde bir yankı bulması tam da tekil gibi görünen bu acıların nasıl toplumsal olarak deneyimlendiğini ve bu acıların onların toplumsal belleğinde nasıl diri tutulduğunu göstermektedir. Dolaşıma giren görselde Emine Anne, bir yandan toprağı eşeleyerek yerin bin kat dibine gömülen hakikati aramaktadır. Diğer yandan, avuçladığı toprağı alıp başına dökmesi bizatihi kendisinin simgesel ölümünü ifade etmektedir. Faillerin cezasız bırakılması suretiyle derinleştirilen bu kötülük, yaşanan acıları yeniden üretmekte ve siyaseten failleşmiş anneleri kesintisiz yas tutan yaşayan ölülere dönüştürmektedir” diye konuştu.

SÜRÜCÜ: BÜTÜN URFA NE OLDUĞUNU BİLİYOR
HDP Urfa Milletvekili Ayşe Sürücü.

HDP Urfa Milletvekili Ayşe Sürücü, Şenyaşar Ailesi davasının artık toplumsal bir davaya dönüştüğünü, Kürtlerin yaşananlardan rahatsız olduğunu belirtiyor. Sürücü, “Yaşanan olayda bir aileden 3 kişi katledildi. Emine Ana'nın kocası ve iki oğlu gözleri önünde katledildi. Bu katliamı yapan ise bugün iktidar partisi gölgesinde. Bu da hukukun işlemesini engelliyor. Mahkeme işini yapamıyor. Eğer savcılar isterse çok kolay bir şekilde her şeyi ortaya koyabilirler. İktidara yakın biri yarın insanları katletse, öldürse hukuk, adalet buna sessiz mi kalacak? Adalet herkesi, Emine Ana'yı da, Şenyaşar Ailesi'ni de korumalı. Emine Ana'yı yakından takip ediyoruz. Hepimizin vicdanı sızlıyor. Türkiye ve bütün Kürt toplumu Emine Ana'nın yaşadığı durumu anladı, birçok kişi tepki gösterdi. Oluşan bu kamuoyuna rağmen savcı soruşturma başlatmıyor. Dava ikiye ayrıldı. Dükkânda yaşananlarla ilgili mahkeme Emine ananın oğluna 37 yıl, Enver Yıldız'a ise 18 yıl ceza verdi. Ancak hastanede yaşanan katliamla ilgili herhangi bir dava açılmış değil. Çünkü hastanede katledilenler Emine Ana'nın iki oğlu ve kocası. Hacı Esvet hiçbir olaya karışmıyor. Ama hastaneden cenazesi çıkıyor. Emine Ana'nın gözleri önünde katledildiği için 'ben onları tanıyorum, teşhis edebilirim' diyor. Ancak savcı gözlerini, kulaklarını kapatmış. Sanki 3 insan katledilmemiş, ne görüyor ne de duyuyor. 3 mevsim geçti Emine Ana hâlâ o adliye binasının önünde nöbet tutuyor. O savcılar, hakimler her gün Emine Ana'nın yanından geçiyorlar. Sadece adalet istiyor. Bu dava herkesin vicdanında bir yaraya dönüştü. Bütün Urfa ne olduğunu biliyor. Bu insanlar nasıl ve kimin tarafından katledildiğini bütün Urfa biliyor. Ancak Emine Ana'ya üst üste davalar açılıyor. Kürtler bu yaşananlardan rahatsız" ifadelerini kullandı.

OKUDUCİ: EMİNE ANA, FENERLE ADALET ARAYAN DİYOJEN'E BENZİYOR
Şair ve yazar Çayan Okuduci
Şair ve yazar Çayan Okuduci.

Şair ve yazar Çayan Okuduci, Emine Şenyaşar'ın toprağı kazıp adalet aramasını, elinde fener ile adaleti arayan Diyojen'e benzetiyor. Okuduci, Şenyaşar'ın mücadelesini şu sözlerle anlatıyor: “Şenyaşar Ailesi yaşadığımız zalim dönemin sembollerindendir. Bu sembol adaletsizliği, hukuksuzluğu, zalimliği ve kişinin çarpık ve tıkanmış olan hukuk karşısındaki çaresizliğinin de semboller. Anne Şenyaşar'ın çıplak elleriyle toprağı kazarak adaleti araması 21'inci yüzyılı Türkiye’sinin sembolüdür. Devletin yerel işbirlikçileriyle olan ilişkisinin hukuktaki karşılığının da sembolüdür. Milattan önce Diyojen elinde fenerle adaleti arıyordu. 2021 Türkiye’sinde anne Şenyaşar Urfa Adliyesi'nin önünü kazarak adaleti arıyor. 190 günden fazladır adalet ve vicdan nöbeti tutan anne Şenyaşar’a verilen cevap ise baskı ve gözaltı. Hukukun ve mahkemelerin hazin ve çürümüş kokusudur burnumuza gelen. Ailesinden 3 insanı kaybetmiş ve bir oğlu 37 yıl ceza almış Kürt bir annenin devlet ve iktidar karşısındaki direnişinin de sembolüdür anne Şenyaşar. Kürtlerin devlet ve onun kurumları karşısında yaşadığı haksızlığın ete kemiğe bürünmüş halidir Şenyaşar'lar. Bir yanıyla devletin kendi hukukunu da ayaklar altına alıp çiğnemesi, Kürt halkına 'yeri ve zamanı gelince ne hukuk bırakırım ne de adalet' mesajıdır. Şenyaşar olayı toplumda var olan ve gittikçe derinleşen travmayı daha fazla derinleştirmiştir. Mesele artık anne Şenyaşar’ın adalet talebini de aşmıştır, toplumsal bir talep haline bürünmüştür, bu da anne Şenyaşar’ın direnişinin bir sonucudur. Şenyaşar Ailesi'nin talebi hepimizin talebine dönüştü. Daha fazla sesimizi yükseltmeliyiz, adaletin yerini bulması ve katillerin adalet önünde hesap vermesinin koşullarını sağlamalı ve anne Şenyaşar’ın haklı davasına sahip çıkmalıyız.”

ÖZEL: EMİNE ŞENYAŞAR'IN FERYATLARI BENDE TRAVMA YARATTI

Emine Şenyaşar'ın feryatlarının kendisinde bir travma yarattığını, bazen rüyalarına girdiğini belirten tiyatrocu Tuncay Özel ise şunları söyledi: “Olayın yaşandığı güne ilişkin görüntüler hâlâ gözlerimin önüne geliyor. Kürdistan coğrafyasında birçok katliam oldu. Birçok ölümler ve cinayetler oldu. Emine Şenyaşar'a baktığımda, bir Kürt annesini, Kürdistanlı bir anneyi görüyorum. Ve o annenin kendi çocukları için adalet arayışı, bu haliyle her gün adalet sarayı önünde olması, bir yandan Kürt kadınlarının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Ama bir yandan da bu manzara karşısında içim parçalanıyor. Mücadelesine bakıyorsun, karşılık bulmuyor. Emine Şenyaşar'ın fotoğrafları kaç defa rüyalarıma girdi. Bir haber gördüğümde elimden bir şey gelmese bile paylaşma gereği duyuyorum. Hemen hemen her gün Emine Şenyaşar'la ilgili bir şeyler yazma gereksinimi duyuyorum. Emine Şenyaşar'ın bu onurlu direnişi benim her zaman bir numaralı gündemim oluyor. Haksızlığa, adaletsizliğe karşı Berfo Ana gibi bir sembol oldu. Emine Şenyaşar'ı Berfo Ana'yla, Cumartesi Anneleri ile özdeşleştiriyorum. Cumartesi Anneleri nasıl faili meçhullerin bir simgesiyse, Emine Şenyaşar da bu ağalık ve hukuksuzluk sistemine başkaldıran bir sembole dönüştü. Polisler tarafından gözaltına alındığı fotoğrafları gördüğümde ellerim titriyor. Bir suçluluk psikolojisi oluşuyor bende. Bir şey yapamam, elim kolum bağlı ama eylemlerinde yalnız kaldığı için bir suçluluk psikolojisi de oluşuyor bende.”