Küresel bencillik ve bireysel bencillik kıskacındaki yoksullar
Sadece kendiniz için değil herkes için en iyi sağlığı, herkes için en iyi eğitimi herkes için en iyi aşıyı, herkes için en iyi gıdayı savunmazsanız, bunlara herkesin ulaşabilmesi için çabalamazsanız bir yere varılamaz. Eğitimli orta sınıf insanlar kent yoksullarıyla, kent emekçileriyle dayanışmanın yollarını mutlaka bulmalı.
Ahmet Saymadi*
Korona virüsü aşısının birkaç ülkede birden bulunmasıyla beraber, toplumda hangi aşının daha güvenilir olduğu tartışması başladı. Bir kesim, ‘‘Çin aşısını yaptırmam’’ diyor. Ancak toplumun başka bir kesimi sessiz, çünkü onların aşı seçme şansı yok. Devlet hangi aşıyı satın alıp, hangi aşıyı halka ücretsiz yaparsa onlar o aşıyı yaptırmak zorunda. Bir tarafta hangi aşıyı yaptırıp yaptırmayacağına karar verebilenler var, diğer tarafta bu imkâna sahip olmayanlar var. Ve imkânı olanlar, imkânı olmayanlara ‘‘Mecburiyetlerini’’ sıklıkla hatırlatıyor. İşin ilginç yanı imkânı olduğunu ifade edenler AKP muhalifi. İmkânı olmayanlar ise her partinin tabanından yoksullar.
Aslında bu durum uzun süredir çeşitli konular üzerinden sürüp gidiyor. Ancak korona virüsü pandemisi bu durumu çok daha görünür kıldı. Bir tarafta toplumun görece daha rahat yaşayan bir kesimi var. Bu kesim ağırlıkla AKP’yi eleştiren, yaşam tazına müdahale edilmesini istemeyen, eğitimli, AKP’nin muhafazakâr politikalarından rahatsız olan özgürlükçü bir kesim. Ancak eşitlik meselesinde bu kadar hassas değiller. Bu insanlar karantinada evden çalışabilen, evden çıkmadan çeşitli ihtiyaçlarını kuryeler ve hizmetliler aracılığıyla giderebilen de bir kesim. Diğer tarafta ise kol emeğiyle çalışan, işe gitmezse geliri olmayan, hayatı boyunca çalışmak zorunda olan, iyi bir eğitim/öğrenim hayatına ve kültürel alt yapıya ulaşamamış, birçok meselede seçme hakkı olmayan, imkânlar neye elverdiyse onunla idare etmek zorunda kalan bir kesim. Bildiğimiz işçi sınıfı. Ne yazık ki geliri daha iyi olanlar, bu sınıftan insanlarla bir empati yapmak yerine, eşitliğe vurgu yapmak yerine sürekli olarak onlara bulundukları yeri hatırlatıyor. Ağırlıkla, bir şeyleri seçebilme imkânlarından bahsederek, bu durumu sürekli yoksulların yüzüne vuruyor. Bu insanlara sormak lazım: İnsanların yaşamının ne kadar değersiz olduğunu söylemek size ne kazandırıyor? Sürekli her şeyin en iyisini alabildiğinizi, her şeyin en iyisine ulaşabildiğinizi ifade etmek size ne kazandırıyor? Her şeyin en iyisine siz layıksınız da yoksullar layık değil mi?
Eğitim meselesi açılıyor, hemen geliyor cümle, ‘‘Ben çocuğumu devlet okuluna göndermem,’’ tamam siz göndermeyin. Her yer İmam Hatip Lisesi doldu, eğitimin kalitesi düştü, bunlar doğru. Ama en ucuz özel okul 60 bin TL. Bu ücret, asgari ücretli çalışan iki ebeveynin yıllık toplam maaşına denk geliyor. Çocuğunu özel okula yollayamayan insanlar için söyleyecek bir sözünüz var mı? Ülkede milyonlarca insan bu okullara gitmek, iyi kötü bir ilkokul veya lise diploması almak zorunda. Niteliği düşük okullara giden yoksul öğrenciler için var mı bir öneriniz? Yoksa şayet, neden bu insanların kötü bir eğitim almak zorunda kaldığını yüzlerine vuruyorsunuz!
Sağlık meselesi açılıyor, hemen geliyor cümle, ‘‘Ben devlet hastanesine gitmem, orada insana insan gibi davranmıyorlar.’’ Tamam madem canınız kıymetli siz özel hastaneye gidin. Ama özel hastaneye gidemeyen insanlar ne yapacak? Özel bir hastanede operasyona giren ve 10 gün kalan bir hasta en az 100 bin TL. ödemeden o hastaneden çıkamıyor. Korona virüsü pandemisi döneminde kamu hastanelerindeki yoğunluk sebebiyle özel hastaneye gitmek zorunda kalan insanlar, günlük 4 ila 6 bin TL oda ücreti ödedi, binlerce aile borç batağına saplandı. İnsanlar keyfinden mi saatlerce sıra bekliyor devlet hastanelerinde? Bilmiyorlar mı özel hastaneye gitmeyi? İnsanlar hâlâ sosyal medyadan kimi ilaçların ücretsiz verilmesi ve kimi sağlık hizmetlerinin ücretsiz sağlanması için kampanya yapıyor. İlaç alacak parası olmayan bir insan özel hastaneye gidebilir mi? Yoksulluğun geldiği aşama bu denli vahim. Siz özel hastaneye giderken; devlet hastanesine gitmek zorunda kalan insanların daha iyi bir sağlık hizmeti alması için ne yapıyorsunuz? Bir şey yapmıyorsanız, insanların yaşamının değersiz olduğunu yüzlerine vurmayın.
Gıda meselesi açılıyor, hemen geliyor cümle, ‘‘Ben her şeyin en sağlıklısını, organik olanını alıyorum.’’ Siz alabilirsiniz ama alamayan milyonlar var. Korona virüsüne aldırmadan market market dolaşıp en ucuzunu arayan, mahalle pazarı dolaşanlar, A101’e mecbur olanlar var. Kimilerinin, ‘‘Tadı güzel değil’’ dediği İBB’nin halk ekmeği günde 2 milyon bin ekmek üretiyor ve yetmiyor. Halk ekmek kuyrukları metrelerce uzuyor. Yoksul semtlerde ayçiçek yağına, bebek mamasına, beyaz peynire alarm takılıyor. Siz en iyi gıdaya layıksınız, tamam. Ama bırakın organiğini, sağlıklı gıdaya ulaşamayan yoksul insanlar layık değil mi? Ne kabahatleri var? Onlar için var mı bir sözünüz?
Konut meselesi açılıyor, ‘‘Ben orada oturmam, güvenli değil, merkezi değil, depreme dayanıklı değil.’’ Tamam siz en güvenli sitelerde, depreme dayanıklı evlerde oturun. Ama oturamayanlar ne olacak? Var mı bu insanların daha güvenli evlere geçişine dair bir sözünüz? İnsanlar çok mu meraklı depreme dayanıklı olmadığını bildikleri evlerde oturmaya? İnsanlar çok mu meraklı işe iki saatte gidip iki saatte dönmeye, saatlerini metrobüslerde geçirmeye?
Şimdi aynı güruh aşı meselesinde benzer yorumlar yapıyor. ‘‘Ben Çin aşısı yaptırmam’’ Siz yaptırmayabilirsiniz, paranızı verir istediğiniz aşıyı yaptırırsınız. Ama yoksul halk, devlet hangi aşıyı dağıtırsa onu yaptırmak zorunda. Vatandaş kolunu aşıya uzatmak zorunda, başka çaresi yok. Korona virüsü belirtisi gösteren birçok insan parası olmadığı için gidip PCR testi bile yaptıramadı. Bu gerçekleri görmeden yorum yapmamak gerek.
Aşının dünya ülkelerine dağıtımını gösteren tablo da benzer bir tablo. Ülkelerin kendi vatandaşlarının sağlığına gösterdiği hassasiyeti değil bencilliği gösteriyor. Bazı araştırmalarda aşının ürettiği antikorların koruyuculuk süresi ortalama 59 gün olarak hesaplanıyor. Dünyadaki 8 milyar insan 14 gün arayla iki doz aşı olsa toplam 16 milyar doz aşı ile pandemi bitebilir. Ancak modern Batı ülkeleri dünyada değil kendi ülkelerinde pandemiyi bitirmek için nüfuslarının 6 katına kadar aşı alıyor. Basında sadece AB ülkelerinin, yarım milyarı bulmayan nüfusları için iki milyar doza yakın aşı aldığı belirtiliyor. Bir tarafta bireysel bencillik bir tarafta küresel bencillik. Yoksullar bu iki sarmalın arasında sıkışıp kalmış durumda.
Üst paragraflardaki cümleleri kuran insanlara sormak gerek: Pandemide kaç insan işini kaybetti? Kaç insan aylardır işyerine gidemiyor biliyor musunuz? Kaç insan evini kapatıp ailesinin yanına taşındı? Kaç insan akrabalarının ve arkadaşlarının desteğiyle ayakta duruyor? Kaç insan masraf olmasın diye ya da parası olmadığı için evden çıkamıyor? Yaşadığınız yerde hiç mi zorluk çeken birisi yok? Hiç mi işsiz kalmadınız? Bu sözlerinizin o insanlarda yarattığı etkinin ne olduğunun farkında mısınız? Oturduğunuz yerden bu insanlara tavsiyelerde bulunmanız ne kadar doğru! Derin Yoksulluk Ağı, ailelere yaptıkları yardımlarda; bebekler zayıfladıkları için bebek bezlerinin numaralarının küçüldüğünden bahsediyor. Haberiniz var mı?
İşçiler daha da yoksullaşıyor, esnaf eriyor kepenk indiriyor, meslek erbapları işçileşiyor.
Avrupa İstatistik Kurumu (Eurostat) ve SGK verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 40’ı asgari ücretle geçiniyor, yüzde 40’ı ise asgari ücretin iki katına kadar bir maaş alıyor. Yani nüfusun yüzde 40’ı aylık 2 bin TL. ila 3 bin TL bir gelirle, başka bir yüzde 40’ı ise aylık 3 bin TL. ila 6 bin TL. bir gelirle geçinmeye, ayakta kalmaya çalışıyor. Nüfusun yüzde 80’inin gelir seviyesi bu. Sermaye sahiplerinin ve toplumun bir kesiminin tuzunun kuru olması için, toplumun büyük bir kesiminin tuzsuz kalması gerekiyor.
Esnaflar da korona virüsüyle birlikte batma aşamasına geldi. İşyerlerinin bir kısmı pandemi dolayısıyla kapatıldı, kapatılmayanlar ise kurye ve depolama zincirlerine sahip olmadıkları için Amazon, Trendyol, Hepsi Burada gibi E-ticaret siteleri karşısında güç kaybediyor, kepenkler bir bir kapanıyor, esnaf kredi borçlarıyla mücadele ediyor. Bütün meslekler aynı anda hem gelirini hem itibarını kaybediyor. Bin bir emekle üniversite bitiren insanlar işsiz. Avukatlar, mühendisler asgari ücretle işe başlıyor. Toplumun bütün kesimleri aynı anda yoksullaşıyor.
Sadece kendiniz için değil herkes için en iyi sağlığı, herkes için en iyi eğitimi herkes için en iyi aşıyı, herkes için en iyi gıdayı savunmazsanız, bunlara herkesin ulaşabilmesi için çabalamazsanız bir yere varılamaz. Eğitimli orta sınıf insanlar kent yoksullarıyla, kent emekçileriyle dayanışmanın yollarını mutlaka bulmalı. Kent yoksullarının derdiyle hemhal olmazsanız bu insanları anlamaya çalışmazsanız, Bir Başkadır dizisindeki Meryem’e yabancı gibi bakarsınız! Oysaki memleketin her yeri bu insanlarla dolu. Ofisinizde yemeğinizi yapan ve çayınızı getiren, ofisinizi ve evinizi temizleyenler bu insanlar. Size korona virüsü bulaşmasın diye evinize siparişinizi getiren kuryeler, oturduğunuz kafelerde size servis yapanlar bu insanlar. Sokakları süpürenler, apartmanları silenler bu insanlar. Fabrikalarda üretim yapanlar, tarlaları ekip biçen insanlar bu insanlar.
İş yaşamını düzenleyen 8 saatlik çalışma, hafta sonu tatili, kıdem tazminatı, sosyal güvenlik, emeklilik gibi haklar işçi sınıfının büyük mücadeleleri sonucu kazanıldı. Sermaye sahipleri, bu hakları tek tek geri almaya çalışıyor. Ve işe en yoksul olanlardan başlıyor, sıra kentli orta sınıflara geldi, geliyor. Kentli orta sınıflar kent emekçileriyle ortak bir mücadelede buluşmazsa, mevcut haklarını tek tek kaybedecek. Sizin hayatınız ne kadar değerliyse işçilerin hayatı da o kadar değerli. Sadece kendinizi kurtarmanın bir faydası yok. Bildik bir cümleyle bitirelim: Ya hep beraber ya hiçbirimiz!
(Dipnot: İkinci paragrafta bahsettiğim orta sınıf tavrı sadece AKP muhaliflerinde yok. Varsıl ve orta sınıf AKP’lilerde de var. Ancak kendi oy verdikleri parti iktidarda olduğu için ve yoksulluğun müsebbibi kendi partileri olduğu için pek seslerini çıkarmıyorlar.)
* HDP Parti Meclisi Üyesi