Kürtlerin neden iki ismi var: İnsan kendi ismiyle anılmak ister
Kürtçedeki X, Q, W, Î, Û, Ê harflerinin yasak olması nedeniyle anadillerinde kendilerine verilen isimlerinin yanında bir de Türkçe isim alanlar, yaşadıkları zorlu tecrübeleri anlattılar.
DUVAR - Kürtçenin yasak olduğu yıllarda, çocuklara Kürtçe isimlerin verilmesi de yasaktı. 2013’te açıklanan ‘Demokratikleşme Paketi’nde Kürtçede bulunan ancak Türkçe olmadığı için yasak olan X, Q, W, Î, Û, Ê harfleriyle ilgili düzenleme de vardı. Düzenlemeye göre Kürtçe alfabenin kullanımını içeren yasaklar kalkacak ve kimlikler, yer isimleri ve tabelalarda Kürtçe isimler kullanılabilecekti. Böylece Kürtler de kendi çocuklarına anadillerinde isim verebilecekti.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Eylül 2013’te açıkladığı ‘Demokratikleşme paketi’nin üzerinden 9 yıl geçti. Harf yasağını kaldıracağı öngörülen uygulama resmileşmediği için Kürtler çocuklarına hala Kürtçe isim veremiyor.
Demokratikleşme paketi ile değiştirilmesi planlanan ‘Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’ 1928 yılından beri yürürlükte. 1928’de Arap harflerinin yerine Latin harflerinden oluşan Türk alfabesinin kullanılmasının önünü açan kanun hayata geçirilmişti. Kürtçede ise yaygın kullanılan “X, W, Q, Î, Û, Ê” harfleri Türk alfabesi olarak kabul edilmediği için 1928’den beri yasak. Bu harfleri kullanan birçok kişi, Türk Harf Kanunu’na muhalefet ettikleri gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 222’nci maddesinden yargılandı. Bu kanuna muhalefet edenler 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası almakla karşı karşıya kaldı.
Barış süreci, Kürt açılımı, seçmeli Kürtçe dersler, üniversitelerde açılan Kürtçe bölümler, MEB ve Diyanet’in bastığı Kürtçe kitaplar dahil bir dizi çalışma yapıldı. Kürtçeye yönelik yasaklar eleştirildi, olumlu mesajlar verildi. Ancak bunların hiçbiri, “X, W, Q, Î, Û, Ê” harflerin önündeki engeli kaldıramadı. Ya da Mecliste Kürtçe konuşulduğu zaman “bilinmeyen dil” denilmesini engelleyemedi.
Kürtçe isimlere uygulanan yasak biraz esnetilmiş olsa ve verilen onca olumlu mesajlara rağmen Türkçede yasaklı olan harfler kabul edilmiyor. Recep Y., Türkçe yerine Kürtçe isim kullanmak için mahkemeye başvurdu. ‘Recep’ olan ismini ‘Ronav’ olarak değiştirdi. Ronav isminde yasaklı olan harfler olmadığı için herhangi bir sorun yaşamadı. Ama Ronav’ın çocuğu için aynı kolaylık sağlanmadı. Yaklaşık 3 ay önce bir oğlu olan Ronav, oğlunun ismini Kürtçe bir isim olan ‘Robîn’ yapmak istedi. Ancak tüm ısrarlarına rağmen nüfus müdürlüğü ‘î’ harfinin yasak olduğunu söyledi. Süren tartışmalar sonunda “Robîn” yerine “Robin” olarak kaydedildi. Pek bir değişiklik olmadığı görünse de seste büyük bir fark var. Yani Türkçe kaydedilen isim Kürtçe ‘Robîn’ değil, Türkçe karşılığı olan “Robın’ olarak okunuyor. Bu da dildeki ses değişiminin isim üzerindeki sapma etkisini gösteriyor.
Benzer bir olay Diyarbakır’da yaşandı. Diyarbakırlı Karagöz ailesi kızlarına ‘Şewra’ ismini koymak istedi. Nüfus müdürlüğüne gittiğinde, kayıtlara geçirilmedi. Çünkü yasaklı olan “W” harfi yer alıyordu. Aile de çareyi iki “V” harfini yan yana yazarak buldu. Yani ‘Şewra’, Şevvra’ oldu. Bugün Türkiye’de bunlara benzer binlerce örnek var.
Yukarıdaki her iki örnekte olduğu gibi, isim hem Kürtçe hem Türkçe, aynı zamanda isim ne Kürtçe ne de Türkçe, melez bir isim ortaya çıkıyor.
‘DUYGUSAL OLARAK YIPRATICI’
Yılmaz Baysal 1990 yılında Mardin’in Dargeçit ilçesinde doğdu. Anne ve babası ona Kürtçe ‘Rêber’ ismini vermek istedi. Ancak 1990, Kürtlere ve Kürtçeye yönelik yasakların ve güvenlikçi politikaların en üst seviyede olduğu yıllardı. Anne ve babanın Kürtçe isim talebi nüfus dairesine takıldı. Orada görev yapan memur, ‘Rêber’ ismini kabul edilemeyeceğini söyledi. Çaresiz kalan baba, memurun önerdiği ‘Yılmaz’ ismini kabul etmek zorunda kaldı. Ancak ‘Yılmaz’ sadece yazılı olarak bir köşede 6 yıl boyunca öylece bekledi. Rêber, Yılmaz ismiyle tanışıklığını şöyle anlattı: “Ben ilk okula başlayana kadar ismimin yılmaz olduğunu bilmiyordum. Müdür kayıt sırasında ismimi sordu, ‘Rêber’ dedim. Babam ise ‘Yılmaz’ dedi. Bende şaşırdım, Yılmaz’ın kim olduğunu bilmiyordum. İlk defa resmi bir yere gittim ve resmi olarak ismimin Yılmaz olduğunu öğrendim. Ailem, akrabalarım ve çevrem herkes bana Rêber derdi. Duygusal olarak da yıpratıcı. Annem bana yıllarca Rêber demiş. Sonra bir gün Yılmaz olduğu öğreniyorsun. Bununla birlikte en çarpıcı olan okula başlamışsın ama dilinin de yasak olduğu gerçeğiyle karşılaşıyorsun."
‘YILLARDIR YASAKLI HARFLER İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ’
“Ne Rêber’e alışabildim ne de Yılmaz’a…” diyen Baysal, şöyle devam etti: “İster istemez bir karışıklık oluyor ve insanın kafası karışıyor. Şu an Kürtçe isim yasak değil. Kürtçede belli harflerimiz var. “X, W, Q, Î, Û, Ê gibi. Bu harfler hala yasak. Yıllardır bu harfler için mücadele ediyoruz. Resmi olarak kabul edilmesini çok isteriz. İsim özgürlüğü olmalı. Kim ne isim koymak isterse koysun. Herkes istediği ismi taşıyabilir. Madem özgür bir ülke, ileri demokrasi diyorlar, en basitinden isim özgürlüğü neden yok? Bir isimden bile korkuyorlar.”
‘BİNLERCE KEZ BUNU AÇIKLAMAK ZORUNDA KALDIM’
Baysal, çift isimli olmanın beraberinde getirdiği zorlukları ve başından geçenleri anlattı: “Ben 30 yaşındayım. İsmimin Yılmaz olduğunu öğrendikten sonra insanlara sürekli bir açıklama gereği duyuyorsun. ‘Gerçek ismim Rêber Kürtçe yasak olduğu için Yılmaz konulmuş’ diye binlerce kez bunu açıklamak zorunda kaldım. Birine Rêber diyorsun, başka bir arkadaşın geliyor Yılmaz diyor. Bu sefer güvensizlik, acabalar, şüpheler oluyor yalan mı söylüyorum diye. Bu sefer hemen bir açıklama zorunluluğun oluşuyor. Bu bile güvensizlik nedeni oluyor. Rêber miyim, Yılmaz mıyım, ben bile bilmiyorum.”
‘İKİ FARKLI İSİM, İKİ FARKLI HAYAT DEMEK’
Mehmet Salih Cebe’nın Kürtçe ismi Çekdar. Çekdar da benzer durumu yaşayan binlerce çocuktan biri. Cebe’ye göre iki isim, iki farklı insan demek olduğunu, bu nedenle iki hayat yaşadığını söylüyor: “İsmimin Çekdar olmasını çok isterdim. İnsanlar kendi isimleriyle anılmak, çağrılmak ister. 1993’te köyümüz yakıldı. Biz de Manisa’ya göç ettik. Okula gittiğim zaman ismimin Mehmet olduğunu bilmiyordum. Öğretmenler bana Mehmet diye sesleniyordu. Kim ya bu Mehmet diye soruyorsun. Öğretmenler daha sonra Mehmet’i kabullenmediğimi anladılar. Bana Çekdar demeye başladılar. İki hayat yaşıyorsun. İki ayrı insan oluyorsun. Mehmet dedikleri zaman başka, Çekdar dedikleri zaman ise başka bir insana dönüşmek zorunda kalıyorsun. Çok zor bir durum. İki hayat yaşıyoruz. Göç ettik ve bilmediğimiz bir kente gittik. Gittiğimiz kent dışlamaya elverişli bir yerdi. İlk zamanlarda çok zorlandık. Hem ailelerimiz hem isimlerimizden kaynaklı ev verilmiyordu bize. Daha doğrusu Kürtlüğümüzle kaynaklanıyordu. Bundan dolayı ilk başlarda hiç isim kullanamıyorduk.”
‘BAŞKA ŞEHİRLERE GİTTİĞİN ZAMAN ÇOK ZOR OLUYOR’
İsmi nedeniyle öğretmenler tarafından tehdit edildiğini belirten Cebe, yaşananları şöyle anlattı: “Bütün öğretmenler için geçerli değil ama birçok öğretmen Kürtçe isimleri kabul etmiyorlardı. Çekdar ismiyle seslenen arkadaşlarımı okuldan atmakla tehdit ediyordu. Resmi ismi neyse öyle hitap edeceksiniz diye sürekli uyarıyorlardı. Bir yere gidiyorsun, ikilemde kalıyorsun. Çekdar mı diyeyim yoksa Mehmet mi diyeyim? Çekdar desen nasıl bir tepki verecek? Mehmet desen nasıl tepki verecekler bilmiyorsun. Bütün bu mücadele insanın dili içindir. Benden sonrakiler yaşamasın. Gerçekten çok zor bir şey. Kendi köyünde, milletinin içinde olsan kimlikteki ismi kullanmazsın. Başka şehirlere gittiğin zaman çok zor oluyor.”
‘İNSAN KENDİ İSMİYLE ANILMAK, TANINMAK İSTER’
Cebe, isminden dolayı yaşadığı bir anısını da şöyle paylaştı: “Biz arkadaşlarla Kocaeli tarafında iki günlük bir daire tuttuk. Kimlik vermemiz gerektiği için kimliğimi vermiştim. O zaman arkadaşlarım ismimin Mehmet olduğunu bilmiyorlardı. Asker kaçağıydık. Bu yüzden gece Jandarma evi bastı. Benim iki arkadaşım kapıyı açtı. Mehmet kim diye sormuşlar. Bunlar da tanımıyoruz demişler. Tanımıyoruz deyince iyice şüphelenmişler. ‘Mehmet’in içerde olduğunu biliyoruz bize kimlik vermiş’ diye içeri daldılar. Alışkanlık olduğu için arkadaşlarına bile resmi olan ismini söyleyemiyorsun. İnsan kendi ismiyle anılmak ve tanınmak istiyor.”