Kurumsallaşamayan film festivalleri
Ana akım filmlerin yanında vizyon şansı bulamayan, yenilikçi, alternatif filmlerin toplanma alanı olan festivallerde gösterilen filmlerin yönetmenlerinin "uysal kuzu" olmalarını beklemek, festival kavramının kendisine tezat bir durum oluşturur. Festival organize edenlerin bu gerçekliği kabul ederek bu işlere girmesi gerekir.
Osmanlı Devleti’nde Maarif Nazırı yani Milli Eğitim Bakanı olan Emrullah Efendi’nin, "Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim" sözü meşhurdur. Bazı festival yöneticilerinin de "Şu yönetmenler olmasa çok güzel festival yapardık" düşüncesinde oldukları görülüyor. Zira yönetmenlerin açıklamalarının kendilerini bağladığına inanan festival yöneticilerimiz var.
10 YIL GEÇSE DE KURUMSALLAŞAMAYAN FİLM FESTİVALLERİ
Kasım ayında 10. yılına gelen Boğaziçi Uluslararası Film Festivali’nin kapanış töreninde yönetmen Özcan Alper’in ödül konuşmasından ötürü festivalin kınama metni yayınlamasından sonra, festivalin artistik direktörü, koordinatörü ve ulusal film programcısı istifa etmişti. Festival yönetimi anlaşılan o ki en basit kural olan ödül alanın konuşmasının sadece kendisini bağlayıcı olması durumunu bile anlayamamış. Yapılan açıklamadan anlaşılan Boğaziçi Film Festivali, yönetmenlerin festivali düzenleyenlerin kendi ideolojik çerçevesi içinde kalmaları gerektiğine inanarak; politik, sorgulayıcı konuşmaları kınayan bir açıklama yayınladı. Bu açıklamaya sinema çevrelerinden gelen tepkilerle festival büyük bir imaj kaybına uğramış oldu. Artık akıbeti belirsiz bir festivale dönüştü. 10 yıldır büyük paralar harcanarak oluşturulan festival imajının kriz anında 10 saat bile dayanacak altyapıdan yoksun olduğu ortaya çıktı.
İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NE ALTERNATİF OLMAK
İstanbul Film Festivali’ne alternatif olma iddiasıyla ortaya çıkan yapı, İstanbul Film Festivali’nin böyle durumlarda aldığı tavırdan ders almalıydı. 34. İstanbul Film Festivali, 2015 yılında "Bakur" belgeselinin gösterim programına alınıp daha sonra Kültür Bakanlığı’ndan gelen tebligatla 'kayıt ve tescil belgesi' almamış olan yerli filmlerin programdan çıkarılmasını istemesine direnemeyip "Bakur"u gösterimden kaldırınca, sinemacılar filmlerini protesto için geri çekmişti. O yıl eksik bir festival ortamı oluşmuştu. Daha sonra İstanbul Film Festivali, sansür tartışmaları için bir panel de düzenleyerek farklılıkların sesi olmaya çalışmıştı. İstanbul Film Festivali, 7 yıl önce yaşanan bu olaydan yara almadan çıkabildi.
2018’de de 37. İstanbul Film Festivali’nde İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen ARTISRAEL’in festivale sponsor olmasını gerekçe gösteren Filistinli sinemacılar da festivali protesto etmişti. Festival bu durum için bir açıklama yapmış, İstanbul Film Festivali’ne her yıl 20’ye yakın ülkenin kültür ofisinin destek verdiğini, ofislerin o ülkeden gelen sinemacıların yol masraflarını ödediklerini ifade ederek, bu katkıların kabulünün ülkelerin politikalarının desteklendiği anlamına gelmediğini belirtmişti. İstanbul Film Festivali şimdi yoluna devam edebiliyor. Boğaziçi Uluslararası Film Festivali yönetimi, kriz yönetiminde özerk bir festival görüntüsü veremeyen, devlet memurunu andıran tavrından sivil bir inisiyatif olma görüntüsüne geçemediği için süreci sağlıklı yönetemedi.
MALATYA FİLM FESTİVALİ: BAŞKAN LÜTFEDERSE YAPILIR
10. yılına merdiven dayayan başka bir festival de Malatya Uluslararası Film Festivali. O da artık nostaljik bir değere dönüştü. İlki 2010’da dönemin Malatya Valisi Mehmet Ulvi Saran’ın kişisel olarak sinemaya olan ilgisiyle ortaya çıkan festival, Saran'ın görevi bırakmasından sonra da devam edebilmişti. Valilikten Malatya Büyükşehir Belediyesi’ne devrolan festival yönetimi, 8. Malatya Uluslararası Film Festivali'nde Nuri Bilge Ceylan’ın jüri başkanı olmasıyla sıçrama yapmış, gerçek anlamda uluslararası bir festival görünümüne kavuşmuştu. Ancak belediye başkanının değişmesiyle festival yönetimi de değişmiş, 9. yılında Yeşilçam nostaljisine dönüşmüştü.
Sonraki yıl başka bir ekibe devredilince de dönemin trend ödül sistemi olan cinsiyetsiz ödüllendirme yapacağını duyurulmuş, belediye buna gelen tepkileri göğüsleyemeyince o yıl festival iptal edilmişti. Geçen yıl yeniden Yeşilçam havasında yapılan festivalin, bu yıl artık duyuru yapma ihtiyacı bile hissetmeden yapılmayacağı kulaktan kulağa yayıldı. Zira Belediye Başkanı seçime odaklanmak istiyormuş. Festivalde biri bir şey söyler de koltuk tehlikeye girer diye festivali yapmamayı uygun görmüş. Festival yönetmeliğine "her yıl Kasım-Aralık aylarında yapılır" yerine "başkan lütfederse yapılır" yazarlarsa daha yerinde olur.
TEK ATIMLIK KURŞUNU OLAN DEVLET FESTİVALLERİ
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün organize ettiği "Dünyanın en geniş katılımlı ve kapsamlı tematik film festivali" olarak duyurulan “Uluslararası Göç Filmleri Festivali”, 2020’nin 14-21 Haziran tarihleri arasında düzenlendi. Nuri Bilge Ceylan, Cristi Puiu, Danis Tanović, Michel Franco, Emir Hacıhafızbegoviç’in masterclass yaptığı, büyük paralar dağıtılan çok sayıda Hollywood ünlüsünün dahil edildiği bu festival de sadece 1 yıl yapıldı. Dünyanın en çok göçmenini barındıran Türkiye, anlaşılan o ki bu göçmenleri anlatan filmleri gösterme başarısını yürütemiyor. "Dünyanın en geniş katılımlı ve kapsamlı tematik film festivali" olmasaydı da her yıl yapılan bir film festivali olsaydı keşke.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) da festival işine girmişti. 2021’de Diaspora Uluslararası Kısa Film Festivali, 27 - 29 Ağustos 2021 tarihlerinde İstanbul’da yapılmıştı. Bir daha ses çıkmadı. Festival kavramının devlet kurumları tarafından nasıl göründüğü, ne istendiği sanırım tam bilinmiyor. Başlanıyor ama devam edilemiyor. Devam edense sanatın özgürlükçü yaklaşımını 10 yıl bile geçse hazmedemiyor. Emir eri beklentisiyle kendi bürokrasi çevresi gibi görmek istediği yönetmenlerin sivil tavırlarını hazmedemiyor, sorumlulukları kendilerinde olan açıklamalarından rahatsız olunuyor.
Ana akım filmlerin yanında vizyon şansı bulamayan, yenilikçi, alternatif filmlerin toplanma alanı olan festivallerde gösterilen filmlerin yönetmenlerinin "uysal kuzu" olmalarını beklemek, festival kavramının kendisine tezat bir durum oluşturur. Festival organize edenlerin bu gerçekliği kabul ederek bu işlere girmesi gerekir.
Rıza Oylum Kimdir?
1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, RadikalGenç, Birgün, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı, Sendika.org, ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri ve İran Sineması kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihâzırda bir vakıf üniversitesinde sinema tarihi dersleri veriyor. Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor.
'Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri': Israrla Kürtçesiz 02 Ekim 2024
'Dışavurumcu' İran sineması: Festivale film çekmek 07 Eylül 2024
Tuncay Akça’nın bilinmeyen başrolü: Bebek 21 Ağustos 2024
İktidardan muhalefete sürdürülemeyen film festivalleri 16 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI