Kuşatılmış özgürler
Bugün tartışılan ‘elitler’ meselesinin altı pek boş değil. 1980 öncesi, -neredeyse- özel okulsuz hayatta, aynı üniversiteye giden çok zenginler ya da yoksullar bulabilirdiniz. Ancak şimdi bu ‘cennetin’ anahtarı cemaatler de kenara itilince, diğer kasta zıplayabilmenin pek şansı kalmadı yoksullar için.
Yunanistan’ın sağcı hükümeti, üniversitelere polisin girebilmesini sağlayabilmek için bir yasa değişikliği getirmek istiyor. Bu yeni yasayla birlikte, Yunanistan’da faşist cuntanın yıkılmasının kıvılcımlarından biri olan Politeknik isyanının en önemli kazanımı, -birkaç kez denendiği gibi- geri alınacak. Böylece şu baş belası üniversite bahçeleri, kantinleri, çay-kahve muhabbetleri, muhalefetin turfanda halleri, başı çok karış havada gençler ve mutlaka başıbozuklar, zapturapt altına alınabilecekler. Halbuki bu yasayı çıkartacak olan, sağcı hükümetin seçilebilmiş olmasında bile, bu tarihin içindeki özgür rüzgârın payı var ama kimin umurunda?
Ayrıca bu tarihin payı, sadece kimlerin iktidar olmasını, boylarını, poslarını da belirlemiyor. Çünkü tarih hiç de bize derslerde anlatıldığı gibi işlemiyor. Vakanüvisler ne yazarsa yazsın, tarih, onların başlıklarında bolca geçen hükümranların filmlerde uydurulmuş kafiyeli, şekerleme manisi gibi kararlarından filan ibaret değil ve hatta onlarla pek ilişkisi yok. Bu yüzden, Brecht’in 'Sezar Galyalıları yendi. Ee tek başına mı yendi? Yanında bir aşçı olsun yok muydu?' tanımı cuk oturuyor buraya yine ve ama aynı zamanda tarihi belirleyen nedensellik de Deleuze ve Guattari’nin dedikleri gibi bir çuval buğdayın boca edilmesi kadar çeşitli ve çok.
Fakat tepemizden boca edilen bu nedensellikler içinde ‘üniversitelerin’ dizaynı, çok belirgin. Biraz kaba bir analiz ile bugünkü halimizin sebebi hikmeti üniversiteler. Neoliberalizm sihirli değneği piyasa ile her yeri yeniden inşa etmeye başlayınca, bunun en yıkıcı toplumsal etkisi eğitimde oldu. Paraya tedavül edilen, daha doğrusu tamamen paraya endekslenen, ruhsat tekeli-diplomalara, ezilenlerin hiç ulaşamaz olması, onların en azından başka bir sınıfa zıplayabilme şansını ortadan kaldırdı. Özel üniversite-okul virüsü, zaten bir eşitsizlik yaratıcısı genel okul sistemini, tamamen bir kastlar hiyerarşisi haline soktu. İyi bir üniversite bitiremeyenlerin iş bulamadığı, beyaz yaka amele pazarı, iyi bir liseye ve hatta ilköğretime gidip gitmediğine göre derinlemesine büyüyen kast çukuru kazdı.
Bu nedenle, bugün tartışılan ‘elitler’ meselesinin altı pek boş değil. 1980 öncesi, -neredeyse- özel okulsuz hayatta, aynı üniversiteye giden çok zenginler ya da yoksullar bulabilirdiniz. Ancak şimdi bu ‘cennetin’ anahtarı cemaatler de kenara itilince, diğer kasta zıplayabilmenin pek şansı kalmadı yoksullar için.
Yani dramatize edersek, artık zengin ile yoksulların, ‘üniversiteden tanışıp’ evlenmeleri bile, pek mümkün değil. Hiçbir yerde mümkün değil…
-Nerede tanışabilecekler ki sözleşmeli aşk Tinder’dan başka?-
Belki size abartı gelecek ama bugün Erdoğan iktidarını ayakta tutan tek kısmı bu kastlar sistemi, ‘kimlik’lerden başka bir şey değil. Venezuela'da da aynısı, bunun tersinden işleyen örneği; Bolivarcı okulların ortaya çıkardığı, ‘kimlik’, Maduro’yu iktidarda tutuyor hâlâ.
Yani aslında Erdoğan iktidarı uçlaştırmıyor hiçbir şeyi, var olanı kullanıyor, o kadar…
Ve size garip gelecek ama bunun çözümü, mesela Boğaziçi Üniversitesi'nin ‘ne kadar mutena bir yer’ olduğunun vurgulanması değil, tam aksine her yerin, neden böyle olmamasının tartışılması ve sorulması. Yoksa bu kastın yapıcı figüranları, oyunda kalmaya devam edecekler…