YAZARLAR

'Kutuplaştırılmayalım' diye diye...

Herhalde şu soruyu ve yanıtını unutmadan izlemeli olup biteni: Kadının kıyafetinden, askerin kılıcından, ‘milleti kutuplaştırma’dan siyaseten kim yarar sağladı, kim zarar etti?

Başörtülü diş hekimliği öğrencisi Dilara Çiçek’e bu nedenle kongrede görev verilmemiş

Yine başörtülü olduğu için bir gazetecinin eşi TSYD havuzuna alınmamış… 

Ve son olarak Kara Harp Okulu’ndan mezun olan teğmenlerin yemini elbette iktidar-muhalefet arasında tartışma yaratmış… 

Tam sokak röportajında iktidara oy verenler hakkında ‘sert’ cümleler kuran Dilruba Kayserilioğlu’nun, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le görüşmesi ve 30 Ağustos kutlamalarında protokolde misafir edilmesi konuşulurken, üst üste “28 Şubat zamanında çok sevilen haberler” bombardımanı yaşandı neredeyse!

Ve son olarak Erdoğan’ın ‘kutuplaştırmaya tepki’ açıklaması geldi: “Gerilimi körükleyen, kutuplaştırmayı derinleştiren, 85 milyonun fertleri arasına nifak duvarları ören her türlü yaklaşımı reddediyoruz.” 

Özgür Özel’in tutumu da net: “Dilara’nın geleceği de Dilruba’nın geleceği de bize emanet.” 

Yok, bu olayların, tartışmaların “maksatlı”, “planlı”, “kasıtlı” olduğunu söylemiyoruz, memleket toprağı bu tartışmaları yaratma konusunda verimli…

Ancak herhalde şu soruyu ve yanıtını unutmadan izlemeli bunları: Kadının kıyafetinden, askerin kılıcından, ‘milleti kutuplaştırarak' siyaseten kim yarar sağladı, kim zarar etti?

20-25 yıldır…

‘Fıtrat’ta yeni sayfa…

10 yıldan uzun zaman geçti, unutulmuştur belki, hatırlatalım. Soma katliamından sonra 301 işçinin ölümüne neden olan koşullar TMMOB’nin hazırladığı raporda sıralanmıştı:

Taşeronlaştırma… Üretim zorlaması… Ocakta uygulanan işletme sistemi… Kişisel koruyucu donanım ve hava tertibatındaki eksikler… Denetimsizlik… Kurtarma çalışmalarındaki beceriksizlikler… 

Peki madenlerde artık böyle katliamların olmaması için gerekenler yapılıyor mu? Yanıtını Şirvan’da, Amasra’da, İliç’te ve her yıl Türkiye’nin dört bir yanında yaşanıp birer, ikişer, üçer işçi ölümüyle haber olup geçen onlarca maden katliamında aldık, alıyoruz: Yapılmıyor!

Ve şimdi yine Soma’da, Fernas Madencilik işçilerinin 25 Ağustos’tan bu yana süren direnişi ile bir kez daha öğreniyoruz… 

Daha az ücretle daha çok çalıştırılmak istendiklerini…

İşçi ve işyeri güvenliğinin sağlanmadığını…

Sendikalaşmalarına izin verilmediğini…

İlan ederek direnişe geçen Fernas işçilerinden öğreniyoruz!

Bu işçilere işten atmanın dışında verilen yanıt peki?

Onu da iktidar partisinden vekil olan patronunun müdürü sosyal medyadan veriyor: İşçinin sendika üyelik bilgilerini paylaşarak!

İşçilerin örgütlendiği Bağımsız Maden İş, bilgilerin ancak Çalışma Bakanlığı’ndan alınabileceğini söylerken bakanlık ‘bu bizim format değil’ diyerek kaynağın sendika yetkilileri ya da sendikalı işçinin kendisi olabileceğini ima ediyor…

Bu da ‘fıtrat defteri’ne eklenen son sayfa olarak kayda geçiyor!

İşçinin canı, talebi, hakkı, hukuku değil de sendikaya ne zaman üye olduğuysa sorun, on yıldır ne kadar yol gidilmiş olabilir ki?

Tozlu börtü böcek!

“Evlerimizin, bahçemizdeki ağaçlarımızın, çiçeklerimizin, börtü böceğin üstü hep bir parmak toz…” 

Börtü böceğin üzerini bir parmak tozla kaplayan çimento fabrikasının kapasitesini artırmaktan murat nedir? Ne olabilir?

“Buralar yıllardır zehirlendi zaten, toptan kökleri kurusun da yeter ki daha çok para kazanılsın” mı?

Ceren Deniz’in haberinde anlatılanlar başka bir yoruma izin vermiyor. Antalya’yı, Burdur’u böceklerine kadar toz içinde bırakan işletmenin kapasite artırımını bırakın bir yana, temiz raporu alındıktan sonra filtrelerini sökenleri bulup yargılamak lazımken üstelik…

Gerçek bir koruma sağlamadığı halde ‘filtre bile sevmeyen sanayi’nin sonuçlarını 300 kilometre ötedeki Yatağan Termik Santrali’nden dolayı 40 yıldır gayet iyi hatırlarken!