La Diyez: Öğrenci eylemlerinin olması demokrasi için umudun olduğunu gösteriyor
Rap müzik sanatçısı La Diyez'le yeni albümü "Prekarya"yı ve rap müziği konuştuk. La Diyez, " Öfkem, bir yanda patronlar, doğayı talan eden şirket sahipleri, holding müdürleri gibi burjuva sınıfının sefa içinde hayat sürmesine ve diğer yanda işçi sınıfının hayatlarında bir kez de olsa farklı bir şehri görememelerine, asgari ücret çıkmazına mahkum edilmelerinedir. Yaptığım ve yapmaya çalıştığın rap müzik tam da bu kavganın ortasında yer almakta" dedi.
Burcu Özkaya Günaydın
DUVAR - La Diyez, (Hasan Kocabıyık) bir rap müzik sanatçısı. Adını La notası ve Si Notası arasındaki yarım nota ve aynı zamanda karar notası olan La diyez’den alır. Söz ve müziklerinin tamamının kendisine ait olduğu bir albüm hazırlığında olan La Diyez’in albümünde mülteciler, yoksullar, işçiler, birbirine yabancı insanlar, madenciler, sorgudakiler herkes yer alıyor; yani bolca ‘isyan’ ve ‘öfke’ var.
6 Şubat’ta dinleyicisiyle buluşan Prekarya isimli albümü ve isyanın rap halini konuştuğumuz La Diyez, "Rap müzik geçmişteki arabesk müziğin aldığı formu aldı. Önceden daha toplumu ilgilendiren şarkılar yapılırken; şimdilerde takılarından, arabasından, bahseden uyutan bir rap müzik türü var. Rap müziğin doğasına aykırı bir alt dal. Fakat insanlar bu tarz müziklerle sorunlardan anlık da olsa uzaklaşmak istiyor. Özellikle yeni kuşak bu müzik türünü oldukça benimsedi" dedi.
Öncelikle dördüncü solo albümünüz hayırlı olsun. Müziğe ne zaman başladınız, müziğin sizin için anlamı nedir?
Çok teşekkür ediyorum. Müzikle ilgilenmeye 2000’lerin başında dinleyici olarak başladım. Rap müzik üretmeye ise 2003 yılında lise arkadaşımla başladım. O zaman FL Studio 3 programı vardı. Maalesef programın orijinalini edinecek bütçeye sahip değildim, o zamanlar evimizde o zaman internet de yoktu. İnternet kafeden programı indiriyordum eve gelip kuruyordum ancak demo program olduğunu görünce bu sefer crack aramaya başlıyordum. Gel zaman git zaman program nasıl kullanılır, kayıt nasıl yapılır öğrenmeye başladım. Her geçen sene müzikte aşama kaydederken müziğin anlamı benim için başka bir hal almaya doğru gidiyordu. En son anladım ki ben müzikten kopamıyorum. Sırasıyla yayınladığım albümler ise; Antibiyotik (2012), Diyez Enstrümantal Vol 1 (2012), Biletsiz Yolcu (2013), Sığınak Notları (2015).
'ALBÜMÜN ADI YA PROLETERYA YA DA PREKARYA OLACAKTI'
Yeni albümünüzün adı Prekarya. Neden Prekarya?
Albümün altyapılarını oluştururken aynı zamanda içerik bakımından kafamda kabaca bir çerçeve oturtmaya çalışıyordum. İki tane seçeneğin üzerine yoğunlaşmıştım; ya Proletarya olacak ya da Prekarya olacaktı. Albümün adının “Prekarya” olmasının sebebi esnek çalışma koşullarına maruz kalan, güvencesiz, sendikasız, yarı-zamanlı, maaşı zamanında yatmayan, daha başka bir ifadeyle toplumda yok sayılan bu sınıfa bir ses olabilmek, onların yaşadığı kaygıyı, korkuyu, öfkeyi müzikle harmanlayıp sunabilmekti.
Rap müzik isyanın, sistem eleştirisinin müziği olarak da biliniyor. Rap'in de sizin de sistemle bir kavganız var. Neden ve nedir bu kavga? Müzik, bu kavganın, öfkenin neresinde duruyor?
Evet, rap müzik doğası itibariyle oldukça politik ve kolektif bir müzik türü olarak varlığını sürdürmektedir. Müziğimdeki hissettiğiniz bu kavgayı aynı zamanda işçi sınıfının verdiği anlamlı kavgayla eş değer görüyorum. Benim öfkem, ekmek mücadelesi veren onlarca insanların bir gün bile geçim sıkıntısını düşünmeden yaşayamamaları üzerinedir. Öfkem, bir yanda patronlar, doğayı talan eden şirket sahipleri, holding müdürleri gibi burjuva sınıfının sefa içinde hayat sürmesine ve diğer yanda işçi sınıfının hayatlarında bir kez de olsa farklı bir şehri görememelerine, asgari ücret çıkmazına mahkum edilmelerinedir. Yaptığım ve yapmaya çalıştığın rap müzik tam da bu kavganın ortasında yer almaktadır.
'BENİM İÇİN ÖZGÜRLÜK BİR YAŞAM BİÇİMİ'
Şarkıların çoğunda çok yoğun isyan teması hissettim. Korkma isyan et, özgürlük isyanda gibi. Özgürlük nedir? Sizin için isyan mı, ifade etme mi, istediğin gibi yaşama mı ya da bir yaşam biçimi mi?
Bunu hissettiğinize sevindim. Özgürlük aslında iktidar olana karşı taleplerinizi dile getirebildiğinizde başlıyor. Bunu kuru kuruya başkaldırı olarak görmüyorum. Özgürlük temelde tarifi olmayan ve herkesin ihtiyacı olan bir şey, özellikle anlamını bugünlerde tekrardan sorguluyoruz, öyle değil mi? Benim için özgürlük kesinlikle bir yaşam biçimi. Ancak müzikte vurguladığım özgürlük daha öfkeli ve gerçekten bir derdi olan özgürlükten bahsediyorum, form değiştiriyor ve bu isyanla birlikte anlam kazanıyor diyebilirim.
Şarkı sözlerinden birinde “Albert Camus gibi yabancısın” diyorsunuz. Toplum olarak yabancı mıyız birbirimize?
Aslında o şarkıda, Albert Camus’un yabancısı ile Karl Marx’ın yabancılaşmasını pekiştirirken böyle bir söz ortaya çıkmıştı. Her iki olguyu da günümüzde hissetmemek ne mümkün. Toplum olarak birbirimize yabancı olduğumuz, anlamlandıramadığımız pek çok şey var maalesef. Maalesef diyorum ama yabancı olmak, anlaşılamamak, Camus gibi ifade etmekten çekinmek ya da doğrudan ifade etmek yaşadığımız bu çağın içinde olan bir şey. Kendi toplumumuzdan baktığımızda bu yabancılık büyük şehirlerde kendini daha fazla hissettiriyor.
Şarkılarınızda herkes var. Bazen mülteciyle denizde botta, bazen işçilerin yanında, bazen bir sorgu odasında, bazen madencilere yer altında bazen Gezi Parkı’nda. Söz, müzik size ait. Bu parçaları ne hissederek yazıyorsunuz, nasıl bir süreci oluyor; oturayım da bir yazayım dediğiniz oluyor mu?
Öncelikle oturayım da bir şarkı yapayım, bütün bu konulardan bahsedeyim diye yaptığım hiçbir şarkım yok. Çoğu yaptığım şarkı birikimli ilerleyen, notlar alarak ve en sonunda notları birleştirerek oluşturduğum şarkılardır. Bir şarkıyı yaparken önce konuyu belirliyorum. Bunun üzerine gündemde Türkiye’den, dünyadan neler var, neler yaşanmış onları bir süzgeçten geçiriyorum. Daha sonra işin edebi yönü ağır basıyor, aldığınız notları ya da kafanızda oluşan sözleri kafiyeli bir şekilde tasarlamanız gerekiyor ki hem kulağa hoş gelsin hem de naçizane şairliğinizi ortaya koyabilesiniz. Bazen yazarken çok zorlandığım şarkılar da olmuyor değil, eğer gerçekten hisli-anlamlı şarkılar yapmak istiyorsanız yazma süreci gerçekten sancılı ilerliyor.
'FUAT ERGİN VE DRFUCHS'U ÖRNEK ALMAYA ÇALIŞIYORUM'
Dünyada, Türkiye'de rap müzikte takip edip beğendiğiniz isimler var mı? Bu müzik tarzıyla ilgilendiğinizde, yapmaya başladığınızda örnek aldığınız isimler oldu mu?
Elbette dünyanın her yerinden her dilde rap müzik sanatçılarını takip ediyor ve dinliyorum. Dünyadan örneklerde Vinnie Paz, Keny Arkana, Iam, Supreme NTM, KoolShen gibi isimler var. Türkiye’den beğenerek takip ettiğim isimlerse; Fuat Ergin, İmpala, Dipnot, Kodes Kahra, Sırat, OG Mecaz, RizzoGuerta, Saian SS, Hayki, Karaçalı gibi isimlerdir. Müzik yapmaya başladığımda örnek aldığım isimler Fuat Ergin, Derin Darbe, Nefret’ti. Özellikle Fuat Ergin’i ve DrFuchs’u hala takip ediyor ve örnek almaya çalışıyorum.
'Z KUŞAĞI ÖZGÜRLÜĞÜ SORGUSUZ SUALSİZ YAŞAMAK İSTİYOR'
Bir süredir Z kuşağı tartışması var. Boğaziçi Üniversitesi'nde rektör protestolarıyla yükselen öğrenci eylemleri sürüyor. Sizin de şarkılarınız son derece politik. Nedir bu Z kuşağının isyanı, ne istiyor bu kuşak?
Z kuşağı aslında özgürlüğü sorgusuz sualsiz yaşamak istiyor. İstedikleri demokrasi çerçevesinde var olma çabası, bundan öte bir şey istediklerini düşünmüyorum. 60-80 kuşağı arası, baskının bütün halini gördü ve yaşadı. 90-2000 kuşağı eski kuşakların yaşadığı acıları yaşamak istemiyor, tek istedikleri oldukları gibi kabul görmek. Bunu da demokratik haklarıyla dile getirmeye çalışıyorlar. Öğrenci eylemlerinin var olması hala demokrasi için umudun var olduğunu gösteriyor. Belirtmek istediğim şey, demokrasinin eylemlere de ihtiyacı var. Z kuşağı çoğulculuğu benimsemiş durumda, haksızlığın karşısında bir ses olmaya çalışıyorlar.
'TRAP, RAP MÜZİĞİN DOĞASINA AYKIRI BİR ALT DAL'
1980’ler isyan müziği arabeskti. Biraz kaderciydi. ‘Başa gelen çekilir, kaderimizde varsa çekeriz’ gibi bir isyandı. Şimdiki neslin isyanı öyle değil. Doğrudan sisteme isyan var ama bunun değişmesine dair talep de var. Bu evrilmeyi nasıl yorumlarsınız?
80’lerde arabesk müzik toplumsal konulardan uzak; aşk, acı, dram, hüzün, hasret içerikliydi. Bunlara ihtiyacımız yok demiyorum, evet bu hislere de ihtiyaç var ancak bu müzik türü insanları tabiri caizse gündelik sorunlardan bir nevi uzak tutan kalkan görevi görüyordu. Bir anlamda da alternatifin olmayışı insanları bu müzik türüne yöneltti. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, radyo, cd çalar, bilgisayarlar, internetin yaygın kullanılmasıyla yeni alternatifler 90’larla birlikte Türkiye sınırları içine girdi ve dinlenen müzik tarzları, giyim tarzları, düşünce tarzları progresif bir şekilde ilerlemeye başladı. Bu evrilme tarihsel bir gerçeklik, kaçınılmazdı. Alternatiflerin var olması aynı zamanda yaşam biçimini de değiştirmeye başladı. Ancak rap müzik açısından baktığımızda önceden daha politik olan rap müzik bir nevi arabesk müziğin aldığı formu almaya başladı. Önceden daha politik, daha toplumu ilgilendiren şarkılar yapılırken, şimdi ise trap stilinde bir alt janr oluştu. İçerik olarak takılarından, arabasından, giydiği pahalı elbiseden, içtiği pahalı içecekten bahseden uyutan bir rap müzik türü. Rap müziğin doğasına aykırı bir alt dal. Fakat insanlar bunları dinleyerek günlük hayatın sorunlarından anlık da olsa uzaklaşmak istiyor. Özellikle yeni kuşak bu müzik türünü oldukça benimsemiş görünüyor.
Albüm fikri nasıl çıktı? Bir ekip işi mi yoksa tüm aşamalarını kendiniz mi tamamladınız? Maddi kısmı nasıl halloldu, destekçiniz var mı? Teknik sıkıntılar yaşadınız mı?
En son albümüm 2015 yılında yaptığım “Sığınak Notları” idi. Pek çok sebepten ötürü yaklaşık 6 yıl kadar müzikten uzak kalmıştım. Yeni bir albüm yapma fikri İspanya’da doktora öğrencisi iken 2020 yılında kafamda canlanmıştı ancak ekipmanlarımı sattığım için oradayken hiçbir gelişme kaydedemedim. Türkiye’ye geri döndüğümde ilk işim home stüdyomu (ImmigrantWaveRecordz) parça parça toplamak oldu ve kayıt-düzenleme için gerekli donanımı sağladığımda yeni bir albüm yapma fikri iyice oturmaya başladı. Albümün tüm kayıt-altyapı-mix-mastering işlemlerini evde kurduğum stüdyomda bizzat kendim yaptım. Uzun süre müzikten uzak kalınca ilk başta bir hamlık yaşadım ancak onu da birkaç parça kaydettikten sonra aştım. Teknik ve içerik açısından bu albümde diğer albümlerin üstüne bir basamak daha çıktığımı düşünüyorum fakat söz dinleyicilerde elbette. Maddi bir destekçim yok, büro işçisi olarak çalıştığım işten elde ettiğim gelirin bir kısmını müziğime ayırmaya çalışıyorum.
Müzikte bir noktaya gelmek gibi bir hedef var mı? Müzik tarzı, içeriği böyle mi devam edeceksiniz? Ne tür bir kitle sizi dinler?
Her sanatçı gibi benim de hedeflerim var. Mesela, canlı enstrümanlarla büyük bir sahnede yer almak bunlardan bir tanesi. Diğer bir hedefimse örnek aldığım Fuat Ergin ya da DrFuchs ile bir düet yapabilmek. Müzik tarzı olarak evet çizgimi bozmayı düşünmüyorum. Sınıf mücadelesi çerçevesinde yeni eserler üretmek, bunların dinleyici tarafından kabul görmesini sağlamak en büyük ideallerimden birkaçıdır. Eğer dünyayı anlamlandırmaya çalışıyorlarsa, ezen-ezilen arasındaki ilişkiyi anlamaya gayret gösteriyorlarsa benim müziğim tam da bu tür dinleyiciler için sırasını beklemektedir.
Albüme nereden ulaşılabilir?
Albüme 6 Şubat 2021 saat 10:30’da başta Spotify, AppleMusic, Itunes gibi tüm dijital platformlardan ulaşabilirler. Kendi oluşturduğum Youtube kanalımdan da albüme ulaşabilirler ve ürettiğim diğer eserleri de dinleyebilirler.