Laik hukuka kökten saldırı: Anayasa ve Medeni Yasa
Anlaşılan vakt-i kerahet gelmiş. Dosya dosya, klasör klasör hazırlıklarını, Yeniden Refah ve HüdaPar’ı ittifakta tutmak için parça parça kamuoyuna sunacak ya da sızdıracaklar. Yerel seçime kadar AKP’nin ve MHP’nin Medeni Kanun yanlısı tabanını da ürkütmeyecek şeklide kısmen yanlışlanabilir dozlarda duyuracaklar muhtemelen. Her şey hazır, vakt-i kerahetin kıvamı 31 Mart sonrası…
Gelenek bozulmadı. Yıldan yıla, nesilden nesile devreden temel sorunlarımızı çözmek yerine yeni gündemlermiş gibi üzerinde tepinmeye devam ediyoruz. 2024 de 2023 tartışmalarının, yeni safhalara geçişini, ortaya yeni sorunlar çıkmış gibi yaptığımız için hararetli başladı. Bu satırlar yazılırken İstanbul’da bir otelde devam eden bir toplantıdan söz etmek istiyorum. Konu yeni değil. Yöntem yeni değil. Klasikleşmiş AKP yöntemiyle, ucube sistemin memurları olan Bakanlar, kendilerinden daha düşük kademedeki memurları olan bürokratlarla birbirlerini ağırlıyorlar.
Önceden ve tabii ki sarayda alınmış kararları, “talimatın üstünlüğü ilkesi” gereğince, kitaba uydurmaya çalıştıklarına şüphe yok. Devasa kamu binaları yapılan ülkede o kocaman bakanlık binalarına konferans salonu eklenmemiş olacak ki, dört-beş bakanlık, çok yıldızlı bir otel salonuna sığışmışlar. Söylediğim de laf değil yani güzide sermayemiz kamu kaynaklarından mı mahrum kalsın yoksa seçkin yöneticilerimiz lüks otel konforundan mı yoksun kalsın, olacak iş değil. Düşündüğüm şeye bakın kamu binalarında toplansalar kamu kaynakları israf olmayacakmış. Canım yemeyip, yedirmeyip de kime bırakacaklar, sanki. Gariban memurlar gri Ankara’dan sıkılıp İstanbul görmeye gitmişler işte. Neyse yedikleri, içtikleri onların olsun biz konuştuklarına gelelim.
Medeni Kanun hakkında konuşuyorlar. Yani sivil haklarımız. Her vatandaşın doğumundan ölümüne kadar hayatını tanzim edecek temel yasa. Ve hatta ölümünden sonrasına, mirasından mezarına, cenazesine tasarruf eden bir yasadan söz ediyoruz. Ve bunların tümüne tek kişinin talimatı uyarınca şekil verilecek. Üstelik sessiz, sedasız. Çünkü mesele mühim öyle sözü ayağa düşürmek olmaz. Boru değil yani yurttaşın hayatını laik Medeni Kanun düzenledi 95 yıldır. Artık yeterince güçlendirilmiş bir reis varken hukuk neymiş, laik hukuk hele… Cık cık cık olacak iş değil. Ağzına alanın ağzına biber sürecek kadar güçlendirilmiş reis, isterse oluur istemezse zinhaar olmaaz! Durum budur efendim. Ve yeni bir tehlike değildir. Yıllardır adım adım inşa edilmekteydi. 2023’ün son çeyreğinde tavan yapmıştı. Ama haklarını da yemeyelim o tavana gelinceye kadar ilmek ilmek dokumuşlardı, Medeni Yasaya nerelerden saldıracaklarını hatta belki harita üzerinde bile çalışmışlardı.
Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa Birliği (AB) fonlarıyla ortak proje yürüten iktidar, laik aile hukukunun çanına ot tıkama işlemini 5 yıl boyunca planlamıştı. Toplum genelinin haberi olmadı. Hatta bu meselede onca uyanı sayılan tek sivil yapılanma diyebileceğimiz kadın hareketinin genelinin de haberi olmadı. Çünkü 81 ilde parçalı ilerleyişle kurgulanmış sinsi bir planmış meğer. Öyle ince işlenmiş ki alınan fondan pay üleştirilen Barolar Birliği bile, bu projenin karar vericileri arasında yer aldığı halde uyumuş, anlamamış, duyurmamış topluma. O da bir şey mi anlı şanlı kadın örgütlerinden, lider kadınlardan kimileri de bu yapılar içinde yer almış ama bütünü kavramaktan aciz kalmış. Bizler ancak 81 ilin sonuncusunda, Ankara toplantısında haberdar olduk bu il çalıştaylarından. Ve hemen ardından Beştepe’de sonuç çalıştayı tabii ki tâbi örgütlerle yapıldı. Sonra bir çırpıda Uluslararası Aile Hukuku Sempozyumu geldi.
Bu sempozyuma AB ve AK temsilcilerinin de katılıyor oluşu yazık ki kadın hareketinin hâlâ ürettiği sözün bir değeri olacağığı düşünmesine yol açtı ve katılanlar oldu. Oysa bu sempozyumdan kısa süre önce gerçekleştirilen Beştepe / saray çalıştayında işin kotarıldığını, katılınan sempozyumun rutin prosedür olduğunu görmek gerekirdi, ya da söyleyenleri dinlemek, duymak iyi olurdu. Derken işte görüyoruz ki ‘irili ufaklı memurlar’ İstanbul’a taşınmış, bir otele kapanıp, talimatı kitabına uydurmaya girişmişler. Anlaşılan vakt-i kerahet gelmiş. Dosya dosya, klasör klasör hazırlıklarını, Yeniden Refah ve HüdaPar’ı ittifakta tutmak için parça parça kamuoyuna sunacak ya da sızdıracaklar. Yerel seçime kadar AKP’nin ve MHP’nin Medeni Kanun yanlısı tabanını da ürkütmeyecek şeklide kısmen yanlışlanabilir dozlarda duyuracaklar muhtemelen. Her şey hazır, vakt-i kerahetin kıvamı 31 Mart sonrası…
Aile hukuku projesine beş yıldır verilmesi gereken tepki, son uluslararası sempozyumda yapılması gereken protesto gerçekleşmedi yazık ki. Ancak bugün 4 Ocak'ta Kadın Meclisleri, hepimiz adına onurlu bir protesto gerçekleştirdi. KCDP Kadın Meclisleri, Taksim THE MARMARA OTEL önündeki protesto eyleminde içerideki toplantının ne anlama geldiğini pek güzel vurgulamış. Örgütü adına konuşan Fidan Ataselim’in belirttiği üzere bir yandan hilafet çağrıları yapılırken lüks otel mekanlarında bakanların konuşacağı şey ancak laik aile hukukunu yok etmeye çalışmak olur. KCDP-Kadın Meclisleri “Korkma Medeni Kanuna Dokunamayacaklar” sloganıyla gerçekleştirdiği protesto eylemiyle, bu gizli saklı toplantıyı kamuoyuna ifşa etti. Sloganın gerçekleşmesi, Medeni Kanun hakkındaki iktidar projesinin durdurulması imkansız değil elbette. Sadece kimlerle yan yana yürünmekte olduğunun ayırdına varmak bile yeterli olabilir. Kamu kurumu projelerinden uzak durmak örneğin o çalışmalara meşruiyet kazandırmaktan sakınmak anlamına gelir. Bir de kamuoyuna ifşa edilirse mücadele etkili olacaktır. 2013’e hadi biraz daha pay verirsek 2016’ya kadar iktidarla, kamu kurumlarıyla müzakere etme ihtimali kısmen de olsa sözümüzü kabul ettirme şansımız vardı. Ancak son beş altı yıldır bu şansın kalmadığını en son 2017’de görmüştük. AB ve AK’ye güven ise malum en son 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış konusunda Türkiye’ye hiçbir yaptırım uygulamayacaklarının anlaşılmasıyla çökmüştü. Birbirimizden, dayanışmamızdan, ortak direncimizden başka güveneceğimiz bir yapı olmadığı görülmüştü.
Bir yandan da iktidarın çoklu, çok yönlü ve eş zamanlı saldırılarını görmek gerekiyor. Bir yandan Anayasa bir yandan Medeni Yasa saldırı altında. Bunlardan birinin, diğerini görünmez kılmasına yol açacak yaklaşımlardan da sakınmak gerekiyor. Evet, başlığa Anayasa ve Medeni kanunu taşıyarak laik hukuka kökten saldırı olduğumu söyledim ama sadece Medeni Kanun üzerinde durdum. Belki bu da bir hata fakat hukukçular, akademisyenler, gazeteciler, politikacılar sürekli Anayasa, AYM-Yargıtay, Can Atalay yorumları yaparken Medeni Kanun’u hiç görmüyor, göstermiyor ve maalesef bu tutumla sorunun üzerine perde çekmiş oluyorlar. Medeni Kanun, Aile Hukuku salt kadınların ilgileneceği bir konu değil, devasa bir toplumsal sorun ve iktidarın sosyal mühendislik projesi olarak herkesin temel konularından birisi olmalı. Kadın erkek herkesin sahiplenmesi ve ses yükseltmesi, protesto etmesi gereken iki konu Anayasa ve Medeni Kanun, aynı anda konuşulmalı, aynı şekilde tepki gösterilmeli ki iktidarın planlarını bozma ihtimalimiz güçlensin.
Akan suda iki kere yıkanılmaz ama Erdoğan bunu deniyor. Yüzyıl önce Cumhuriyet'in ilanından hemen önce yaşanan/yaşatılan hükümet krizinden çıkış için rejim değişikliği önerilmişti. Şimdi Erdoğan benzerini yaparak bir Anayasa krizi yaratıyor. İlk derece mahkemesi ve Yargıtay, ilgili daireye verilen talimatla AYM'nin Can Atalay hak ihlali kararlarını tanımayarak “uygulanmayacak” kararı çıkarttırdı. Anında Adalet Bakanı da kusuru Anayasa’nın kendisine atarak Anayasa değişikliği gündemi yaratmaya çalışıyor. Bu planlı gidişin evveliyatı olduğunu da hepimiz biliyoruz. Tıpkı Medeni Kanunu değiştirme çabası gibi adım adım ilerlendi yıllardır. Dolayısıyla bir piyesin tek bir sahnesine takılıp onu analiz etmek yerine sahnenin dışındakileri görerek eylemsel tepkileri sahnelemek zamanı. Her ikisi de yıllardır aşındırılan laiklik ilkesini ve nicedir yok sayılan hukukun üstünlüğü ilesini tümüyle yok etmek için yapılan projenin parçaları. Sistematik olarak eş zamanlı sahneleniyor ki bütünlük gözden kaçırılsın, tepkiler bölünsün, kitlesel muhalefet parçalansın. Ama uyanık olmak lazım Yani Fenerbahçe-Galatasaray gibi iki ezeli rakibin ortaklaşarak ülkeye bir gurur yaşattığı ortamda kitlesel muhalefetin her iki konuda ve bütün diğer sorunlarda, biraraya gelmesi pek de zor olmasa gerek..