Latife Tekin'den gerçekçilikli büyücülük: Zamansız

Latife Tekin’in son kitabı 'Zamansız' raflarda yerini aldı. 'Zamansız' dilin söküldüğü, yapının bozulduğu, metnin dili, dilin metni var ettiği, kendinde-olan ve imge-egemen bir roman...

Google Haberlere Abone ol

“Zamansız”ın kahramanları Gelincik ve Yılanbalığı. İkisi de “aynı gölün hayvanı.” Konusu ise bu iki hayvanın aşkı. Bu aşka bir de çanta dahil oluyor. Beyaz Elbiseli Kadın’ın fırlattığı çanta. Çantanın içindekilerin oluşturduğu yeni çağrışımlar, Gelincik’in çantayı göle atması, Yılanbalığı’nın onu bu yüzden terk etmesi. Gelincik’in yas günleri. Romanın olay örgüsü kabaca bu şekilde özetlenebilir. Ancak bu olay örgüsünün dolgusu kitabı farklı kılmakta. İlkin, yazar şiirsel bir üslup kullanmış. Şiirsel derken muradım yaldızlı cümleler değil. Şiir türündeki kelime ekonomisi, azdan çoğa varmak, her varışın yeni bir katman yaratması. Dilin imgeleşmesi, imgenin dilleşmesi.

“Bu sabah yeni bir sayfa açmıştım kendime, taptaze başka bir metin için yeni bir sayfa, metnin başlığı kendiliğinden böyle doğdu, zihnimde sırrını çözemediğim bir imge titreşiyor son üç dört gündür, düzyazı-şiir havasında bir şeyin imgesine benziyor, dile gelsin diye yakınına sokulup bakmaya çalışıyorum ben de, daha iyi görebilmek için yapabildiğimce büyüteceğim bu imgeyi.” (s.39)

Zamansız, Latife Tekin, 120 syf., Can Yayınları, 2022.

YAPISÖKÜME YA DA DİL FENOMENİNE VARIŞ

Sonuçta dili ona isnat edilen bütün anlamlarından arındırarak yapısöküme ya da dil fenomenine varış. 1) Dilin her halükârda anlamı ıskalayan, ikircikli bir yapı olduğunu ön-varsayarak onu kendini yok etmeye dayalı bir sistem olarak görmeklik. Dili diri diri yakarak lal bir metin yaratmak. Metin mi dili yaratıyor, dil mi metni? Dil-metnin kendinde-olmaklığı. 2) Dili paranteze almak. Dile dair her kavramın eksiksiz tasfiyesi. Dil fenomenine yolculuk. Bir fenomen olarak dil, bir fenomen olarak roman. Zeyl: Bir fenomen olarak romanı açmalı. Romanı imge üstüne kurmak, imge-egemen bir metin yaratmak: Anlamsızlık. Metinler-arasılığı yapıya dahil ederken kahramanları bilinç-dışı düzlemde “araya katılan metinlere” uyumlamak. Süreksiz çağrışım, süreksiz dönüşüm: Yeniden anlamsızlık. Anlamın negatifinden doğması. Gramersizlik yahut soyutun grameri. Wittgenstein’a geliş: Metnin tözü olmadığından hareket ediş, tasarım ile tasarımlanan arasında yazara ait bir olgusal bağlam. Bu ilgi mantıksal mı sanatsal mı? Sanatsal bir ilgi kavranabilir mi?.. (Wittgenstein’dan çıkış.)

İSMİYLE MÜSEMMA ROMAN: ZAMANSIZ 

Romana dair bu düşünümler uzadıkça uzar. Ancak buraya kadar vurgulamak istediklerim romanı incelerken ona birçok gözlükle bakılabileceği ve hayli süredir bu denli özgün bir metinle Türkçe yazının karşılaşmadığı: “Zamansız” ismiyle müsemma olarak zaman algısını müphem kılan bir roman çünkü her cümle, her diyalog şiirsel bilinçle ilerliyor. Hatta bazen aralarda hiçbir noktalama işaretinin kullanılmadığı kalın puntoyla yazılmış pasajlar var. Metin sürekli bir dönüşüm halinde, kahramanlar, tali olaylar aralıksız dönüşmekte. Anlatıya paralellik katacağı düşünülen bir olay, yumuşak geçişlerle anlatıya dahil olmakta. Bilinç[ler] de öyle. Gelincik ve Yılanbalığı’nın sesi çoğu zaman birbirine karışıyor. Anlatıcının sesi de onlarınkine. Tali olay diyebileceğimiz Beyaz Elbiseli Kadın’ın ortaya çıkışı, fırlattığı çantanın içindekiler vasıtasıyla metne dahil oluyor. Hikâyeler birbiri içerisinde eriyor. Öyle ki Yılanbalığı, kadının onu terk eden sevgilisi Benini’ye dönüşüyor, Gelincik de kadına. Adamın ismi Yılanbalığı’nın tür ismine dönüşürken bir anda benlik anlamını kapsıyor. Hayal ve gerçek çağrışımlar aracılığıyla iç içe geçiyor. Zira bu aşkın kurgusu hem Gelincik’e hem de Yılanbalığı’na ait. İki hayvan-oluşa. Metindeki hayvan-oluşluk Kafka’daki gibi sisteme hapsolmaklıkla tekâmülünü gerçekleştirememe kastında değil. Buradaki kahramanlar, insan olduklarının ayırdına varıyor bazen, hatta birbirlerini buna ikna ediyorlar. Ancak hayvan-oluş nazarından irdelersek Yılanbalığı gölün dibinde, balçıkta yaşarken, Gelincik dış dünyada gezebiliyor. Yüzergezer çünkü. Öte yandan balığın sesi yok, “uğultusu” var sadece. Dilin hükmü onun için geçersiz. Aralarda ikisinin de eşit olma ve birbirlerini acıtmadan aşklarını yaşama istençlerini ve bu çabalarının onları ne derece yıprattığını görüyoruz. Bununla birlikte sıradan bir aşk değil, saf-aşk söz konusu. Bir fenomen olarak aşk. Öte yandan kalın puntolu metinlerde aile teması göze çarpıyor: İki kişi sevişirken altı kişi sevişiyor aslında. İlişkide taraflar anne-baba rollerine bürünüyorlar. Ailenin temsil ettiği geçmiş, aile tarafından kodlananlar yahut ailenin sebep olduğu travmalar yahut da aile kaynaklı benzer tecrübeler yazgıyı ne derece etkiliyor? Anne-baba. Baba-anne.

METNİ KURAN KİM? 

“Aşk çocuklukla ilgili olabilir ama gerçekte ne yaşadığımızı bir aşk hikâyesi kurarak anlayabileceğimizi sanmıyorum hiç.” (s.101)

Bütün bunların ortasında metni kuran kim? Metin kendi kendini kuruyor, bunu süreksizce yaparak kendinde-varlığa dönüşüyor: Tanrı-metin.

“(…) Bugün gölümüzde yüzdüm biraz, sudayken düşündüm de kurduğum hikâye bazı açılardan bana da anlaşılmaz geliyor şimdi, içim bir tuhaf oldu işte, yolculuğumuzla ilgili bütün hikâyeyi ben kurdum, sana pek bir şey bırakmadım diye, eros, esin, zamansızlık, birbirimizin yüzüne bakamamışlığımız, dönersen hikâyemizi sana teslim edeceğim, istediğin gibi bozup değiştirebilirsin, zaten yarı yarıya reddetmiş sayılırsın, tümüyle silip bize başka bir hikâye kursan inan çok mutlu olurum (…)” (s.53)

OKURLA OYNAYAN YAZAR: LATİFE TEKİN

Arada okurla oynuyor yazar, bir ipucu veriyormuş gibi yapıyor ama sonra yine imgenin, çağrışımın, hayalin, rüyanın, kısaca müphemliğin bağrına atıveriyor okuru: Kaos. Arka planda yolculuk. Göller, iç denizler, nehirler, okyanuslar… Bazı bazı ölüm ya da vecd tecrübesini çağrıştıran bir ifade: Servi reçinesi. Yansıma sözcüklerin dildeki rolü. Yankısı olmayan sesler, yankısı olmayan müzik. Bazı bazı telefon, mesaj gibi sözcüklerle modern dünyada olduğumuzu hatırlatan ifadeler. Bu bir masal değil, masalımsı. “Ölümün çaresizliği ve yaşamın anlamsızlığı karşısında” zaman. Yoğun, çağrıştıran, katman katman bir metin, ve yine dil:

“Bir dil kurmalıyız, sadece âşık olmak için değil yaşamak için de, sevişmek için de, dolunayı izlemek, parmaklarımızla dişlerimizi sökmek için de.” (s.94)

Metnin sesi ise anlatıda geçen ifadelerden biriyle anlatmak gerekirse “şamanistik bir hava”da. Kendinden geçmeklik. Bilinç katmanlarında dolaşma. Göl, orman, hayvan. Dişler, tırnaklar, sevişmek, vahşilik. Eros ve erotizm. Latife Tekin bir şaman, bir büyücü. Gerçekçiliği büyülememiş bu sefer, büyüyü gerçekçilemiş.

Zamansız: Gerçekçilikli büyücülük.