Leekens’ten Şenol Güneş’e, Bjelica’dan Avcı’ya
Bjelika'nın parlak bir futbol geçmişi yok. Ne oynattığı belli olmayan sistemsiz hocalar sınıfında. Taktik sınırlaması yok. Ne yazık ki Trabzon onun hayallerinin şehri olamadı. Anlaşılamadı, pek anlaşılmak da istenmedi. En doğru söylemi, “kimse kulüpten büyük değildir” cümlesi oldu. Çünkü ben varsam kulüp-takım var diyenleri gördü.
Nenad Bjelica. Parlak bir futbol kariyeri olmadan zirveyi görenlerden. Bir Suker, Prosinecki, Modric ya da Perisic olmadan, teknik adam olarak Avrupa futbolunun yükselen isimleri arasında adı geçti.
Bunda Hırvat futbolunun son dönemki çıkışının etkisi çok. Hırvatların 2 kez dünya üçüncüsü olması ve Modric, Perisic gibi ünlü liglerdeki oyuncular, dikkatleri 4 milyonluk ülkeye çevirtti. Sadece oyuncular değil, teknik adamlar da mercek altına alındı. Daliç, Biliç ve Bjelica gibi.
Abdullah Avcı’nın ayrılması ya da gönderilmesinden sonra Bjelica ismi öne çıktı. Siz bu yazıyı okurken Avcı ikinci Trabzonspor dönemi için imza atmış olacak. Avcı’nın gönderilme nedenleri neyse Bjelica’nın Trabzon’a gelme nedenleri o.
Şimdi tam tersi.
Bjelica’nın gönderilme nedenleri, Avcı’nın gelme nedenleri olmuş. Ve hepsi 6 aylık mesele. İzaha muhtaç bir durum ama konumuz bu değil!
Bjelica’nın Trabzon serüveni bizi yıllar öncesine götürdü; 30 yıl önceye.
Trabzonspor, Belçika pazarına açıldı. Belçika’yı o zaman çok bilen de yok. Bilenler Almanya’nın oralarda bir ülke diyecektir. 90’ların başında ülkenin en top hocası Trabzon’a geliyor. Şehir futbol tarihi açısından inanılmaz bir eşik.
Urbain Breams iki ayrı dönem Trabzon’da görev aldı. Meşhur 95-96’ya giden şampiyon kadronun temellerini atan adamdır. Gidince yerine yine bir Belçikalı Geoerge Leekens geldi. Tabii onun önermesiyle.
Leekens Trabzon’a geldiğinde Bjelica’dan daha gençti.
Hocası Breams’in kurduğu sistem üzerinden devam ettirdi. Sonradan Belçika futbolunu Milli Takımlar düzeyinde temsil etti. Tunus, Macaristan, Cezayir gibi iddialı ülkelerin milli takımlarında görevler aldı.
Leekens’in yardımcılarından biri kimdi? Şenol Güneş, diğeri de Giray Bulak. O zaman Trabzon futbolunu yönetenler şimdiye göre daha akıllı ve zeki insanlarmış. Avrupa’dan gelen teknik adamların yanına hemen 2 eski oyuncuyu monte etmişler. Amaç oradaki networkü bu iki isim üzerinden Trabzon’a aktarmak. Belçika (Almanya) ekolünü Türkiye’ye getirmek.
Urbain Breams ve George Leekens’ten önce Trabzonspor'un Jurgen Sundermann ile Alman ekolünü denemişliği var fakat ısrar etmemişler. Trabzon, kendi çapında bir futbol ekolü ama bunu parlatıp dünyaya satmak için Alman (Avrupa) ekolü lazım. Alman Sundermann ve Belçikalıların bunun için tercih edildiği görülüyor ki, gerçekten ileri bir düşünce.
Breams uzun süreli çalışsa da Leekens’in kulüpte kalma süresi çok uzun olmadı. Gönderilirken, kulübün efsane kalecisi Şenol Güneş Trabzonspor’daki ilk teknik direktörlük deneyimini yaşadı. Sezon, 93-94. Breams, Leekens ile başlayan kadro mühendisliği genç Şenol Güneş’le, 95-96 sezonuna buldozer gibi girdi. 3-4 yıl Trabzonspor ligin içinden geçti. Sadece şampiyon olamadı.
Trabzonspor’da Romen Koszka’yı saymazsanız, kulübü ilk yabancı oyuncuya açan isim Özkan Sümer’dir. Hani herkesin yerlinin yerlisi diye düşündüğü Özkan Sümer. Yugoslav futbolu 80’lerde ve 90’ların başına kadar yine dünyaya futbolcu ihraç eder konumdaydı. Sümer bunu gördü ve oradan ilk Yugoları da kendisi getirtti.
Ve Bjelica’yla bitirelim.
Parlak bir futbol geçmişi yok. Futbolcu olarak çok para kazanamadı ancak teknik adam olarak 1 senede tüm futbol kariyerinden daha fazlasını kazandı.
Ne oynattığı belli olmayan sistemsiz hocalar sınıfında. Taktik sınırlaması yok. Sağ açığı beke çekmişliği var. İstanbul’daki Fener maçında olduğu gibi 3’lü defans denemeleri de. Rakibe göre oyun kurgusu olan aykırı bir tip.
Ne yazık ki Trabzon onun hayallerinin şehri olamadı. Poznan gibi, Zagrep gibi başarıları orada yaşayamadı. Anlaşılamadı, pek anlaşılmak da istenmedi. En doğru söylemi, “kimse kulüpten büyük değildir” cümlesi oldu. Çünkü ben varsam kulüp-takım var diyenleri gördü.
Trabzonspor onun kendini en iyi ifade edeceği kulüptü.
“Kendin ol, kendin kal” felsefesiyle yaşayan bir şehir ve ona bu kadar benzeyen bir teknik adam.
Başka takım ve oyuncularla farklı olabilirdi.
Bir de şuradan bakmak lazım;
Abdullah Avcı’nın geldiği dönemde Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş bırakın ligi domine etmeyi, kendi iç sorunlarına gömülmüşlerdi.
O dönemin Trabzonspor’u podyumun sahibi gibiydi.
Bjelica ve Avcı döneminde şartlar eşit değildi.
Yeniden görüşmek üzere, güle güle Nenad Bjelica.