Leïla Sebbar’ın ve Şehrazat’ın Paris'i
Leïla Sebbar'ın 'Şehrazat: 17 Yaşında, Esmer, Kıvırcık Saçlı, Yeşil Gözlü,' romanı, İletişim Yayıncılık tarafından okurla buluştu. Kitapta, Şehrazat’ın dökülmemiş sırları, Paris’in arka sokakları ve arka insanlarıyla birleşip, ilginç bir siyasi mizansen kuruyor.
Büşra Uyar
İşlek ve “klas” sokakları, çıkan yolların sonunu Eiffel’e hazırlayan zarif şehir stili, fonda hafif bir saksafon ezgisiyle; Paris. Büyük, tertemiz camekanların ardında lüks mağazalara ya da eşsiz tatlara, yüksek sanat kadar avangart sanata da ev sahipliği edebilen bir Paris...
Ama siz şimdi unutun bunu.
Leïla Sebbar’ın Paris’i, “o” Paris değil; ne bu zaman ne de Şehrazat’ın zamanı için. İletişim Yayınları’ndan çıkan ve Bahadırhan Bozkurt’un dilimize kazandırdığı 'Şehrazat: 17 Yaşında, Esmer, Kıvırcık Saçlı, Yeşil Gözlü', 80’lerin Paris’ine götürüyor okuru. İki göçmenin, Sebbar’ın ve Şehrazat’ın Paris’inde unutulmuş, işgal edilmiş evler, satın alındığı için değil çalındığı için gururla ışıldayan lüks takılar, devrimci yayınlar, yoksunluk krizleri ve her şeye rağmen ihtişamlı partiler var. Ve onların ortasında ailesinden, toprağından ve kendi gerçekliğinden göç etmiş bir Şehrazat.
Evet, Şehrazat. 17 yaşında, esmer, kıvırcık saçlı, yeşil gözlü. Kendisinden ne kadar bahsetmek isterse, ne giymek, nerede uyumak, nasıl davranmak isterse o Şehrazat. Göçebelik gereği yüklenebileceği ve her yerde bırakabileceği şaşâalı kişilik özelliklerinden arınmış, bir bunlar var elimizde. Bu durum yalnız Şehrazat için değil, etrafındakiler için de öyle.
Dolayısıyla son derece dinamik, tek çizgi üzerinde ilerleyen ama kesintili bir kurgusu var anlatının. Aynı karakterler ama farklı öfkeler ya da farklı yoksunluklar, hayatlarına hızlıca girip çıkanlar, bir soygunla bir anda sahip olunanlar, polislere yakalanmamak için sürekli arşınlanan, karanlığına rağmen ışıl ışıl parlayan sokaklar... Tüm bunlar çalıntı bir altın zincir gibi güçlü bir şekilde bağlı birbirine ve altın zincir kadar da güzelliğinin farkında.
Bu sabit ve bir o kadar da hızlı hayatta kalmak için durmadan dönüşen kurgu, bir noktada 'Binbir Gece Masalları'nı andırıyor aslında. Nasıl andırmasın, bir Şehrazat’ı da var üstelik! Nitekim anlatıdaki herkes de bunun farkında. Şehrazat ismini duyunca parlayan gözler, aynı klişe sözler için açılan ağızlar kusursuz bir kopya gibi. Beklentileri de aynı: Kız kardeşini kurtaran fedakâr Şehrazat, “erkeğini” zekâsıyla kandıran Şehrazat, hayatta kalmak için anlatan, hayatta kalmak için bir hikâyenin içinde “sarmalayan” Şehrazat...
Oysa bizim 17 yaşında, esmer, kıvırcık saçlı, yeşil gözlü Şehrazat’ımızın itirazı var buna. Şehrazat, hayatta kalmak için avutmuyor ve anlatmıyor. Bu, kulağına küpe edilmiş bir öğüt de değil üstelik. İstediği kadarını, istediği zaman anlatmak, bu göçebelikte onun yanına alabildiği tek karakter özelliği. Ona hayran erkekler adeta gözlerini koca koca açmış bekliyor: Şehrazat avutsun, Şehrazat kendini sunsun, Şehrazat gün batımını gün doğumuna kelimelerle bağlayıp zamanı alt etsin, Şehrazat biraz Şehrazat olsun canım! Hâlbuki bunlar Şehrazat’ın umurunda bile değil: O bazen Camilla, bazen Roza.
Şehrazat’ın dökülmemiş sırları, Paris’in arka sokakları ve arka insanlarıyla birleşip, ilginç bir siyasi mizansen kuruyor. Tam da bu nedenle, görsel olarak da güçlü işliyor roman. Dinamik kesmeler, sıçramalı kurgular, bir anda taban tabana zıt işleyen mizansen ve karakterler, değişen renk paletleri ve her şey hakkında konuşabilenlerin ortasında hiçbir şey hakkında konuşmayan bir Şehrazat. Bir romanın yanı sıra, bir Yeni Dalga filmi bile diyebiliriz bu kaosa!
İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Şehrazat: 17 Yaşında, Esmer, Kıvırcık Saçlı, Yeşil Gözlü', yenilikçi ve ilginç bir göçebelik deneyimi. Işıl ışıl ve yersiz yurtsuz; yeni sonlanmış savaşlar, sınırlar ve kültürler arasında mekik dokuyan bir roman; tarihi ve Paris sokaklarını bir de böyle arşınlamanın bir başka yolu…