Louvre Müzesi ve Mona Lisa'lı hediyelik eşyalar

Görsel sanatlardan ya da sanat tarihinden anlamıyor olmak Louvre’dan keyif almayı engellemiyor. Louvre Müzesi başlı başına hiç bitmeyen bir rock festivali sanki...

Google Haberlere Abone ol

Anıl Ergin

Louvre dünyanın en büyük müzelerinden belki de en meşhuru. İlginçtir, girişi ihtişamıyla ters orantılı dar bir sokaktan yapılıyor. Önünde uzun kuyruklar var. Nedeni ise bileti olmadan müzeyi ziyaret etmek isteyenler. Meraklısı olanlar ise internet sitesi üzerinden biletlerini alıp, belirlenen saatte giriş yapabiliyor. Girişten sonrası ise biraz karışık. Burnundan kıl aldırmayan müze görevlileri hangi bölüme nereden gireceğinizi, ifadesiz bir yüzle, birkaç sözcükle anlatmaya çalışıyor. Kısa cümlelerle yapılan yol tarifleri bana Anadolu’da da bir şey ifade etmiyor. Fransızca ve İngilizce karışımı ifadelerle olunca hiç anlamıyorum. Her adımda sorma yöntemi ile kendimizi, müzenin ünlü cam piramidinde buluyoruz. Bu noktada ister istemez Louvre’u gördüğüm müzelerle kıyaslıyorum.

HİÇ BİTMEYEN BİR ROCK FESTİVALİ GİBİ

Önceden gördüğüm iki çok büyük müze var. Moskova’daki Puşkin Müzesi’ni iki kere gezdim. Rembrandt ve Picasso eserlerinin de yer aldığı müze gördüklerim arasında en sade gözükeni. Vatikan Müzesi ise en ihtişamlı olanıydı. Hristiyanlık döneminin ve rönesansın pek çok önemli eserinin yer aldığı müze en çok Sistine Şapeli ve tavanındaki Michelangelo imzalı ünlü fresk ile biliniyor. Tavanlarının bile sanat eserleri ile dolu olduğu Vatikan Müzesi yıllarca aklımdan çıkmadı. Ama artık kendisini Louvre ile aldatıyorum. Louvre’u öncekilerden, özellikle Vatikan Müzesi’nden ayıran en önemli özellik düzenli yapısı. Çok büyük yapı ve onlarca galeri insanı ilk başta ürkütüyor. Ama içerideki düzeni keşfettiğiniz ilk 15- 20 dakikadan sonra büyük bir keyifle salonları gezmeye başlıyorsunuz. 

Antik Mezopotamya’dan günümüze, pek çok döneme ait eserler sanki tek bir müzede toplanmış. Görsel sanatlardan ya da sanat tarihinden anlamıyor olmak Louvre’dan keyif almayı engellemiyor. Louvre Müzesi başlı başına hiç bitmeyen bir rock festivali sanki. Burada önemli olan ne görmek istediğinizi bilmek. Müzenin resmi internet sitesi galeriler sergiler hakkında ayrıntılı bilgi veriyor. Örneğin bu aralar Rönesans Dönemi Portekiz eserleri konulu bir sergi var. Giorgio Vasari imzalı eserlerden oluşan bir sergi ise önümüzdeki hafta sonra eriyor. Ama planlamanızı yapmazsanız müzedeki seçenekler arasında kaybolmak çok olası.

Turistlerin büyük çoğunluğu ünlü eserlerin görüldüğü hızlı bir turu tercih ediyor ve bir saat içinde müzeden ayrılıyor. Biz ilk başta turistik rotayı izledik. Ardından, çıkmadan galeriler arasında büyülenmeyi ve kaybolmayı tercih ettik. O kaybolma sırasında bir sürü muhteşem eserle karşılaştım. Örneği Antoin Jean Gros imzalı 'Napolyon' konulu eserler. Ya da Eugene Delacroix imzalı 'Kos Adası Katliamı' isimli resim. Elimden gelen tek şey fotoğraflarını çekmekti.

Louvre bir festival, dedim. Her festivalde olduğu gibi Louvre’un da yıldızları var. İki numaralı yıldız, hiç şüphe yok ki, 'Milo’nun Venüsü' isimli heykel. 1820 yılında Yunanistan’ın Milos adasında bulunan heykelin Yunan Mitolojisi’ndeki aşk tanrıçasını simgelediği düşünülüyor. Ben dahil pek çok Louvre ziyaretçisi esere gerçek bir tanrıça gibi davranıp, sağdan soldan türlü fotoğrafını çekiyor.

Müzenin en önemli eseri ise Mona Lisa. Üzerine sayısız tartışmalar yapılan Mona Lisa, 2000’li yıllarda daha da meşhur oldu. Leonardo da Vinci’nin meşhur eserini yakından görmek için ise uzun bir kuyruğa girmek gerekiyor. Tam o anda, Mona Lisa’nın hemen karşısında, tüm duvarı kaplayan Paolo Veronese imzalı 'Kana’da Düğün', Mona Lisa dışındaki eserlere de meraklı ziyaretçileri detaylarıyla büyülüyor.

'Kana’da Düğün'

'Mona Lisa' sadece bulunduğu galeride görülmüyor. Louvre Müzesi’nin hediyelik eşya satan bölümü 'Mona Lisa’lı üründen geçilmiyor. 'Mona Lisa’lı çocuk kitapları, fincanlar ve hatta atletler, müzenin her tarafında. Fransa’nın en büyük müzesinin ve hatta Paris’in simgelerinden birinin, İtalyan bir sanatçının eseri olması tarihin ilginç rastlantılarından biri.


Louvre Müzesi’ni tamamen gezmenin yaklaşık 4 gün süreceği söyleniyor. İlk inşa edildiğinde şehri işgalden koruyan surlar bile gezi turlarının parçası. Bir köşe yazısına sığdırmak tabii ki zor. Müzeden çıktıktan sonra gördüklerim uzun süre aklımdan çıkmadı. Ara ara resmi internet sitesine girip galerilere bakıyorum. Bir de alışveriş sitelerinde Louvre konulu kitaplara bakmaya başladım. Zevklerim artık kalıplaştı zannediyordum. Anlaşılan zevkler ve tercihler hakkında çok da iddialı konuşmamak gerek. Şimdi izninizle, hediyelik eşya dükkanından aldığım, Louvre ve Paris desenli kupamdan kahve içmeye gidiyorum.