YAZARLAR

Lübnan cephesi ABD’yi neden kasıyor?

İsrail, Gazze’deki savaş devam ederken kuzeyde daha büyük bir cepheyi kaldıramaz. Göze alabilseydi kimseyi dinlemezdi. Peki, Gazze’yi kapatıp kuzeye yüklenebilir mi? Asıl soru bu... Kara savaşının İsrail’e taşınması İsrail için bir kâbus senaryosudur. Ve bugünkü Hizbullah bunu yapmaya kadir gözüküyor.

İsrail’in Gazze’deki soykırım savaşı, yarattığı sonuçlar ve bulduğu karşılıklar açısından geçmiş savaşlardan giderek farklılaşıyor. Tablo boyutlandıkça artık farklılığı daha iyi temellendirebiliyoruz. İsrail’in yakıp yıkıp katledip cezasız kaldığı dönemden “Yakarsan yanarsın, vurursan vurulursun” denklemine geçildi. Hizbullah’ın işgal altındaki Lübnan ve Suriye toprakları başta olmak üzere İsrail’e kuzeyden açtığı cephenin nasıl kapanacağı bundan sonraki sürecin en çetin sayfasını oluşturuyor. Amerikalılar bunun telaşında. Başkan Joe Biden 31 Mayıs'ta Gazze için üç aşamalı ateşkes önerirken ilk kez Lübnan’a ve İsrail’in kuzeyinde durumun normale dönmesinin önemine değindi.
Esasen aylardan beri Biden yönetimi soykırım savaşında tedarikçilik yapıp misillemelere karşı İsrail’e kalkan olurken Hizbullah üzerinde baskı kanalları açmaya çalıştı. Gazze’de operasyon sonlanmadan Hizbullah’ı durduramayacaklarını anladıkları için en azından çatışmayı 2006’dan bu yana şekillenmiş angajman kuralları içinde tutmayı öncelik haline getirdiler. İkincisi ve en önemlisi Gazze’yi hallettikten sonra Hizbullah’ın BM’nin kontrolündeki Mavi Hat rejimine dönmesini yani Litani nehrinin kuzeyine çekilmesini sağlamak. Ki böylece yerleşimciler terk ettikleri kuzeye dönebilsin.
Hizbullah başından beri ABD’den gelen mesajlara şu yanıtı verdi: “Önce İsrail’i durdurun, Gazze’deki savaşı sonlandırın, sonra Mavi Hattı konuşuruz.”

***

ABD baskı devşirmek için Lübnan hükümetini de kıskaca aldı. Batılıların yanı sıra Arap ülkeleri de devreye sokuldu. Bu koşullarda Lübnan içinde Hizbullah’a laf geçirebilecek bir güç yok. ABD-AB-Körfez blokunun Hizbullah’ı dengelemek için desteğini esirgemediği Lübnan ordusu dahil. Genelkurmay Başkanı Joseph Avn Hizbullah konusunda oldukça dikkatli.
Lübnan hükümeti ve Hizbullah’a ulaşan mesajların başında şu geliyor: “Amerikalılar, Lübnan’a savaş açmaması konusunda İsrail hükümetini ikna etmekte zorlanıyor.” Yani deniliyor ki ‘Bakın biz elimizden geleni yapıyoruz, siz de kendi ülkenizi düşünün, inatçılığı bırakın.’
Peki, Gazze’de ateşkesin sağlanması İsrail’in kuzeyindeki durumu otomatik olarak sükûnete kavuşturur mu? Ulaştırılan mesaj, ‘Gazze'de sağlanacak ateşkesin otomatik olarak Lübnan için geçerli olmayabileceği’ yönünde. Daha ileri mesaj; “İsrail, Lübnan'a ağır hasar vermeyi planlıyor.”
El Ahbar gazetesine göre en belirgin uyarı Londra’dan geldi. Uyarı, İsrail'in Lübnan'a haziran ayının ortasında saldıracağı bilgisini içeriyordu.
Lübnan’daki gidişatın barometresi sayılan Dürzi lider Velid Canbolat da Doha'ya gittiğinde, Gazze’de ateşkes için arabuluculuk yapan Katarlı yetkililerden “İsrail, Hizbullah'a karşı caydırıcı bir çatışmaya istekli” bilgisini aldı. Yani dört koldan ayar verme, etkileme çabası sürüyor.
İsrail’in Lübnan altyapısını felç edecek büyük bir taarruz başlatabileceği öngörüsüne göre diplomatik temsilcilikler tedbir alıyor. El Ahbar’a göre bazı Arap ülkeleri, Uluslararası Refik Hariri Havaalanı’nın bombalanması halinde vatandaşlarını Suriye üzerinden tahliye etmek için Şam’la temasa geçti. Suriye de olumlu yanıt verdi.

***

Hafta sonu Hizbullah’ın Lübnan’ın güneyindeki saldırılara misilleme olarak Yukarı Celile bölgesine attığı roketlerin Kiryat Şimon gibi yerleşimlerde yol açtığı yangınların ardından Tel Aviv’in tehditleri daha aleni hale geldi. Başbakan Benyamin Netanyahu savaş kabinesindeki değerlendirmenin ardından "Son derece güçlü bir eyleme hazırız" dedi. Öncesinde Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi "Bir karar verilmesi gereken noktaya yaklaşıyoruz, ordu saldırıya geçmeye hazır" ifadelerini kullandı. Hükümetin IŞİD kafalı üyelerinden Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Kiryat Şimona’dan parmak salladı: “Hizbullah'ın tüm kalelerini yakmamız, yok etmemiz lazım. Savaş!” Onun ikizi Maliye Bakanı Bezalel Smotrich de ordunun Lübnan’ı işgal edip yüzbinlerce Lübnanlıyı sınırdan uzaklaştırması ve tampon bölge kurması gerektiğini söyledi. Kafalarındaki tampon en az 30 km derinliğinde.

***

İsrail, Gazze’deki savaş devam ederken kuzeyde daha büyük bir cepheyi kaldıramaz. Göze alabilseydi kimseyi dinlemezdi. Peki, Gazze’yi kapatıp kuzeye yüklenebilir mi? Asıl soru bu.
Tehditler Hizbullah’ı caydırmıyor. Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, El Cezire’ye mülakatında "İsrail topyekun bir savaş istiyorsa biz buna hazırız” yanıtını verdi. “Lübnan'daki savaşı genişletmesi, İsrail'i daha fazla yıkım ve yerinden edilmeyle karşı karşıya bırakacaktır. Direniş İsrail'in zafer elde etmesine izin vermeyecek" diye ekledi.
Hizbullah cephanesinin küçük bir bölümünü kullandığını söylüyor. Geri kalan kısmın ne olduğu merak ediliyor. Sürprizlere gebe bilinmezlik caydırıcılık yaratıyor.
Hizbullah’ın kararlılığı İran’la da bağlantılı. İranlılar Umman’da ABD ile görüşmeler yapsa da Filistin politikasında geri adım atmıyor. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümünün ardından Amerikalılara şu mesajı ilettikleri söyleniyor: “Bölgede bir politika değişikliği olmayacak, İsrail savaşı durdurmazsa direniş artacak.”
Bu minvalde vekil Dışişleri Bakanı Ali Bagari Kani’nin Beyrut ve Şam’a ziyareti önemliydi. Meclis Başkanı Nebih Berri, Başbakan Necip Mikati ve Dışişleri Bakanı Abdullah Bu Habib ile bir araya geldi. Bu Habib, Lübnan’ın savaşa karşı olduğu mesajını verdi. Kani ise “Siyonist varlığın zerre kadar aklı varsa cepheyi genişletmez çünkü Lübnan'da ilerleme imkanına sahip değil” dedi. Kani, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’la da durumu değerlendirip olası senaryoları ele aldı. Şam’ın, savaşın genişlemesi halinde nerede duracağı da önem kazanıyor.
Esad yönetiminin Golan’dan cephe açılmasına ya da İsrail’e Suriye üzerinden misilleme yapılmasına izin vermeyerek gösterdiği soğukkanlı tutumu özellikle İran karşıtı Körfez medyasında genişçe yer alıyor. Fakat Şam, Lübnan cephesinin çökmesini göze alamayabilir. Kani’nin Şam ziyareti sırasında da Suriye lideri Beşşar el Esad çizgiyi şöyle çizdi: “İşgale karşı her türlü direniş temel bir ilke ve stratejik bir tercih olarak kalacak.”

***

Halihazırda kuzey cephesinin ulaştığı boyutlar hafife alınacak gibi değil. Silahlı Çatışma Konumu ve Olay Verileri Projesi’ne göre İsrail 8 Ekim'den bu yana Lübnan'da yaklaşık 4 bin 900 saldırı gerçekleştirdi. Hizbullah ise İsrail mevzilerine 1100 saldırı düzenledi.
Çatışmalarda Lübnan tarafında 325 Hizbullah savaşçısı, 65 sivil, 19 Emel Hareketi üyesi, 13 Hamas üyesi, 15 İslami Cihad üyesi öldü. İsrail ise kendi kayıplarını 14 asker ve 10 sivil olarak veriyor. Lübnanlı kaynaklar İsrail’in kayıplarını gizlediğini düşünüyor.
Yukarı ve Aşağı Celile'de 200 bin İsrailli yerleşimci, Lübnan tarafında 100 bin kişi evlerini terk etti. Lübnanlıların payına düşen bedel daha büyük olmakla birlikte onların onlarca yıldır alışık olduğu cehennemin bir benzerini İsrail ilk kez yaşıyor.
Hizbullah sadece işgal altındaki Golan Tepeleri, Şebaa Çiftlikleri ve Kfar Şuba Tepeleri değil İsrail’in kuzeyindeki ana üsleri onlarca kez vurdu. Radarları, telsiz kulelerini, kamera sistemlerini ve gözetleme kulelerini köreltti. Demir Kubbe’nin delinebildiği yerleri keşfetti. İsrail medyası Hizbullah’ın roket ve SİHA’larının radarlardan kaçtığına dikkat çekiyor.
Sadece geçen Pazar Kiryat Simona onlarca Katyuşa ile hedef alındı. Çıkan yangınlar yüzünden insanlar bölgeyi terk ediyor. Demir Kubbe radarı bir kez daha vuruldu. Golan Tepeleri'ndeki Yarden Kışlası'ndaki Askeri karargâhı SİHA’larla hedef alındı. Golan 210 Tümeni’nin Nafah’taki karargâhı Katyuşalarla vuruldu. Abbad bölgesinde askeri araçlara pusu kuruldu. Kfar Şuba tepelerindeki Ramsa ve Semaka bölgesi roketlerle vuruldu. Şebaa Çiftlikleri'ndeki Zibdeen bölgesi roketlerle vuruldu. Ayrıca El Merc, Mutela, Hiyam ve Hadab Yarun gibi yerler roketler ve havanlarla hedef alındı. Sadece Pazar gününün bilançosu böyle.

***

Lübnan Genelkurmay Başkanı Avn bu hafta Washington'a gidiyor. Avn Kongre üyeleriyle de görüşecek. Ayrıca ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Kongre’ye brifing verecek. Özetle Gazze’nin ateşi düşerse Lübnan üzerinde bir yoğunlaşma olacak. Burada diplomasi işe yarayacak mı yoksa topyekûn bir savaş mı gelişecek? Gidişatın yönünü önemli ölçüde Amerikalılar belirleyecek. İsrail’i ne kadar dizginleyecekler ya da olası bir savaşta onlara ne kadar kalkan olacaklar. İsrail devlet televizyonu KAN’a göre Gazze’de ateşkes yaklaşırken ABD, İsrail'e “Hizbullah'la gerilimi tırmandırma” telkinlerini artırdı. Paris’ten de Tel Aviv’e benzer çağrılar gitti. ABD Dışişleri Sözcüsü Matthew Miller da sorunun çatışmayla çözülemeyeceğini belirterek "Hizbullah'la kapsamlı savaşı desteklemiyoruz” dedi. Amerikalılar şimdilik siyasi uzlaşma umuduna bel bağlıyor. Özel elçi Amos Hochstein anlaşmanın ana hatlarıyla hazır olduğunu ve Gazze’yi beklediğini belirtiyor. Pek iyimser.
İşin doğrusu bir anlaşmayla Hizbullah’tan güvence almadan İsrail yerleşimcileri kuzeyde boşalan yerlere kolayca döndüremez. Kuzeydeki fiili durumun kabullenilmesi İsrail’e “sonun başlangıcı” hissiyatını yaşatabilir. Ya anlaşacak ya da işgale kalkışacak! Savaş çıkarsa bunu başlatan taraf İsrail olacak. Dünyanın en çok fonlanan ordusu, Lübnan’ı cehenneme çevirebilir ama savaşı sınırda tutamaz. 2006’da Lübnan’ı terk etmek zorunda kalırken kara savaşı İsrail’e taşmamıştı. Bu kez İsrail’i 100 kez düşündüren bir hasım var. İsrail’de ‘felaket senaryosu’ iki soru etrafında ele alınıyor: Hizbullah 50 bin tecrübeli savaşçısını İsrail’e sokarsa ne olur? Hizbullah’ın uzun menzilli güdümlü füzeleri ne kadar etkili olur?
“İsrail’in stratejik derinliği yok, o yüzden savaşı her zaman kendi sınırlarının dışında yürütmek zorunda” diyen kurucu aklın önermesi geçerliliğini yitiriyor. Litani hattını koruyalım derken ateş şimdiden Nahariye kenti ve Meron Dağı’na kadar indi. Kara savaşının İsrail’e taşınması İsrail için bir kâbus senaryosudur. Ve bugünkü Hizbullah bunu yapmaya kadir gözüküyor.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.