YAZARLAR

Lütfen infiale kapılınız

Hepimiz gerçekliğe -kendi gerçekliğine de- eleştirel bir mesafeyle bakan ve onu kavrayan, fakat bu kavrayıştan çıkardığı sonucun icabını yapamayan insanlar haline gelmedik mi? Emre Hoca ile bitireyim izninizle: Kanıksamayalım, infiale kapılalım, bilmemiz harekete geçmemize vesile olsun.

Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde Emre Kongar Hoca’nın, Normal Bir Yaşam Özlemiyle... başlıklı yazısı, gayet (sıradan ve ucuz anlamında değil, net ve sarih anlamında) basit bir kurguyla yazılmış. Hoca haksız yere mahkum edilen 28 Şubat ve Gezi Direnişi mağdurlarından, KHK ile işinden ayılan meslektaşlarımıza, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın haksız hukuksuz şekilde “içeride” tutulmalarından, Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da aralarında bulunduğu 22 avukatın DHKPC’ye üye olmaktan tutuklanmalarına, Boğaziçi Üniversitesi Direnişi’ne, Alevîlere yönelik ayrımcı muamelelere… birçok “anormal”i anıyor; ve sadece şu cümleyi ilave ediyor: “Çünkü normal bir yaşamı özlüyorum... Siz de lütfen bunları kanıksamayın!”  Yazı “basit” derken tam da bunu demeye getiriyorum: Burnumuza kadar gömülegeldiğimiz sinizmin o adamsendeci, nemelazımcı, ben demiştimci konforuna tek cümlecik bir tepki “Bunları kanıksamayın lütfen.”

ALIŞMAK SEVMEKTEN DAHA ZOR GELİYOR

Netameli bir kavram sinizm; bizi doğrudan doğruya, eski Yunan filozofları Gorgias ve Sokrates’in öğrencisi olmuş Antisthenes’e[1] götürüyor. Lakin sinizm dendiğinde akla gelen ilk isim,  “Gölge etme başka ihsan istemem!” sözleriyle iktidara (Büyük İskender’e) “atar yapan” Diogenes ve onun bir nevi köpeğimsi/köpekleşme anlamındaki kinizmidir: Yunanca orijininde kunikos, köpeğimsi (dog-like) gibi bir anlamı da var kelimenin. Kinizm kavramına mündemiç köpekleşme imasını bir hakaret, bir  tahkîrâmiz ifade olarak düşünmemek gerekiyor; bunu, bizzat yaşamın idamesi için elzem olmayan her şeyi reddetme, aldırış etmeme anlamında bir doğallaşma/köpeğimsileşme olarak okumak gerektiğini bir kez daha vurgulayalım. Kinizmin arketipi sayılan Sinoplu Diogenes de müesses ahlaka, toplumsal değerlere, dine, aileye ve devlete… karşı kayıtsız, tek tabanca (self-sufficiency/"autarkeia") bir fıçının içinde yaşamını sürdürür, ortalığa pisler hatta bir köpek gibi çemkirmekte (shamelessness/"anaideia") bile beis görmezmiş.

Çağdaş siyaset teorisinde kinizm ve sinizm birbirlerinden ayrılırlar. Andreas Huyssen’in de altını çizdiği gibi, Peter Sloterdijk, Critique of Cynical Reason’da  zynismus ve kynismus kelimelerini’in sinizmin alternatif yazımları[2] olduğunu belirtse de onlara farklı anlamlar yüklemektedir: “Antik dünya, cynic’i (daha doğrusu, kynic) yalnız baykuş ve kışkırtıcı, inatçı bir ahlâkçı olarak kabul eder. Fıçısındaki Diogenes bu temsilin arketipidir. Sosyal karakterler resimli kitabında her zaman bârid bir alaycı olarak; hiç kimseye ihtiyacı yokmuş gibi davranan, kaba saba davranışlarından dolayı kimse tarafından sevilmeyen, ısırıcı ve kötü niyetli bir bireyci olarak temaruz eder.”[3]

Sinizmi bir ideoloji biçimi olarak tanımlayan Žižek, İdeolojinin Yüce Nesnesi’nde[4] sinizm kavramını, “Sloterdjik'in kinizm adını verdiği şeyden kesinlikle ayırmamız” gerektiğini vurgular. Žižek’e göre, “Kinizm halkın, alt tabakalarının, resmî kültürünü ironi ve alay yoluyla reddetmesini temsil eder: Klasik kinik işlem, egemen resmî ideolojinin tumturaklı laflarının -o ağırbaşlı, ciddi havalarının- karşısına gündelik sıradanlığı çıkartmak ve bunlarla alay etmek, böylelikle de ideolojik lafların yüce soyluluğunun ardında gizlenen bencil çıkarları, şiddeti, kaba iktidar hırsını teşhir e[der.]… pragmatiktir: Resmî önermeyi, onun karşısına, sözcelendiği  [énonciation] durumu çıkararak altüst eder; kişiye yönelik davranır (örneğin bir politikacı kendini vatan için feda etmenin kutsal bir görev olduğunu vazederken, kinizm onun başkalarının fedakarlığından elde ettiği kişisel kazancı teşhir eder.)”

Sinizm ise,  Žižek’e[5] göre, “…egemen kültürün bu kinik bozuşturmaya verdiği cevaptır.” O, “İdeolojik evrenselliğin ardındaki tikel çıkarı, ideolojik maske ile gerçeklik arasındaki mesafeyi tanır, hesaba katar ama yine de maskeyi korumak için nedenler bulur. Bu sinizm dolaysız bir ahlâksızlık konumu değildir, daha çok ahlaksızlığın hizmetine koşulmuş bir ahlaktır- sinik hikmetin modeli, doğruluğu, dürüstlüğü en üst namussuzluk biçimi olarak, ahlakı en üst utanmazlık biçimi olarak, doğruyu da en etkili yalan biçimi olarak kavramaktır.” Dolayısıyla bu sinizm, resmî ideolojinin "olumsuzlanmasını olumsuzlamanın" sapkın bir türüdür: “Yasadışı zenginleşme karşısında, hırsızlık karşısında siniğin tepkisi yasal zenginleşmenin çok daha etkili olduğunu ve üstelik yasalarca koruma altına alınmış olduğunu söylemekten ibarettir.”

İşte zaten tam da bu özelliğiyle  Žižek[6] ideolojinin hâkim işleyiş tarzının da tam anlamıyla sinik bir karakter taşıdığını belirtir. “Sinik akıl artık naif değildir, aydınlanmış yanlış bilinç gibi bir paradokstur: Kişi yanlışlığı gayet iyi bilmektedir, ideolojik bir evrenselliğin ardındaki tikel çıkarın gayet iyi farkındadır ama onu yine de reddetmez.”

Özetle sinizm kavramını -Bora’dan[7] ödünç alarak-  “…gerçekliğe -kendi gerçekliğine de- eleştirel bir mesafeyle bakan ve onu kavrayan, fakat bu kavrayıştan çıkardığı sonucun icabını yapamayan, yapmaya muktedir olamayan, yapamamanın da mutsuzluğunu taşıyan bilincin ifadesi olarak” tanımlamak yanlış olmaz; kinizm ise, “…anti-konformist ataklığıyla sinizmden farklılaştırılır. Kinizm, görmezden gelinen, geçiştirilen 'çıplak gerçeği', bir 'rezilliği' açığa vurmak, yüze çarpmaktır. Sinizmin gitgide sârî hale geldiği vasatta, kinik eleştiri, sönen infial kabiliyetini uyandırmaya azmeder.” Farklı bir ifade ile kinizm, “…insanların özellikle değişim çağlarında hızlı değişen, yorucu, ezici, ürkütücü, kaygılandıran örgütsel dünya biçimlerine karşı durabilmek, dayanabilmek için tutunduğu felsefi savunma mekanizmalarından biri. Umursamazlık (aslında aşırı umursama hali), alaycılık, küçümsemek, çilecilik vb. tepkilerle yansıtılan bir duruş[tur.]"[8] 

İNFİALE KAPILIN

Sıktım biliyorum ama yazının yukarıdaki kısmını okumayıp bu başlığa atlayanlar; lütfen, rica ediyorum lütfen önceki başlık altında yazılanlara bir bakıverin: Orada anlatılanlar biraz da sizin, benim, hepimizin hikâyesi değil mi? Hepimiz gerçekliğe -kendi gerçekliğine de- eleştirel bir mesafeyle bakan ve onu kavrayan, fakat bu kavrayıştan çıkardığı sonucun icabını yapamayan insanlar haline gelmedik mi; hepimiz Žižek’in altını çizdiği türden bir “Yasadışı zenginleşme karşısında, hırsızlık karşısında… yasal zenginleşmenin çok daha etkili olduğunu ve üstelik yasalarca koruma altına alınmış olduğunu söylemekten” başka bir şey yapmayan/yapmak istemeyen sinikler haline gelmedik mi?

Geldik, vallahi geldik: Sencer Ayata Hoca “Siyasi ve ekonomik elitler arasındaki sınır muğlaklaştı; kaynak dağıtımı siyasi iktidarın ayakta kalmasıyla eş anlamlı hale geldi. Araştırmalara göre Türkiye'de yolsuzluk artıyor; bunun yöntemleri artık halk tarafından biliniyor.” derken de benzer bir noktanın altını çizmiş olmuyor mu?

Žižek,  Sloterdijk’in, Marx’ın Kapital’de bahsettiği “bilmiyorlar ama yapıyorlar”ını[9] “biliyorlar ama (yine de ) yapıyorlar”a tahvil ettiğini iddia eder[10]: Sinik özne “…ideolojik maske ile toplumsal gerçeklik arasındaki mesafenin gayet” iyi farkındadır, ama yine de maskede ısrar eder. Demek ki Sloterdjik'in önerdiği formül şöyle bir şeydir: "Ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar, ama yine de yapıyorlar.”[11]

Sloterdjik olsaydı, Sencer Hoca’dan okuyacağı yukarıdaki paragrafı “Türkler yolsuzlukları biliyorlar ama yine de ses çıkartmıyorlar.” diye özetlemez miydi?

Emre Hoca ile bitireyim izninizle: Kanıksamayalım, infiale kapılalım, bilmemiz harekete geçmemize vesile olsun.

Bildiği halde yıllardır yıllardır yıllardır susan İran halkı -en başta da kadınları- sinizmlerini yenmedi mi? Ya Gezi?

İnfiale kapılalım, kanıksamayalım

Keyifli okumalar…

NOTLAR:  

[1] Donald R. Dudley. (1937), A History Of Cynicism From Diogenes to the 6th Century A.D., London: Methuen, pp.: 1. Ayrıca Bkz.: Britannica, The Editors of Encyclopaedia. "Antisthenes". Encyclopedia Britannica, 18 Apr. 2020, 

[2] Andreas Huyssen. (2001),  “Preface”, in Critique of Cynical Reason by Peter Sloterdijk, (Translation by Michael Eldred), Minneapolis, 5th printing, London: University of Minnesota Press, pp.: xxxix

[3] Peter Sloterdijk. (2001), Critique of Cynical Reason, (Translation by Michael Eldred), Minneapolis, 5th printing, London: University of Minnesota Press. 

[4] Slavoj Žižek, İdeolojinin Yüce Nesnesi, (Çev.: Tuncay, Birkan), İstanbul: Metis. ss.: 44

[5] A.g.e., 45.

[6] A.g.e. 44

[7] Tanıl Bora. (2017), Cereyanlar, İstanbul: İletişim ss.:724

[8] Ufuk Tarhan. (2022), “Kinizm ve de Sinizm”. Martı

[9] Kapital’in ilk cildinde geçen bu sözü bağlamı içinde vermek gerekirse: “Demek ki, insanların kendi emeklerinin ürünlerini birbirlerinin karşısına değerler olarak çıkarmalarının nedeni, bu şeyleri, aynı türden insan emeğinin maddi örtülerinden ibaret saymaları değildir. Tersi geçerlidir. Farklı türden ürünlerini mübadele sırasında birbirlerine eşitlerken, kendi farklı emeklerini insan emeği olarak birbirlerine eşitlerler. Bunu bilmezler, ama yaparlar. Bu nedenle, değerin ne olduğu, alnına yazılmış değildir. Aksine, değer her emek ürününü toplumsal bir hiyeroglife çevirir. İnsanlar, sonradan, kendi toplumsal ürünlerinin gerisinde yatan sırra ulaşmak için, hiyeroglifin anlamını çözmeye çalışır; çünkü, kullanım nesnelerinin değerler olarak belirlenmeleri, insanların dilleri kadar toplumsal bir üründür” [a.b.ç.]. Karl Marx, (2011) Kapital, Ekonomi Politiğin Eleştirisi I. Cilt Sermayenin Üretim Süreci (Çev.: Mehmet Selik ve Nail Satlıgan) İstanbul: Yordam Yayınları, s.84

[10] Bu mevzuya dair bir tartışmaya şurada da yer verilmekte. Bkz.: Govand Khalid Azeez & Alejandra Gaitán-Barrera (2017) “Power, Ideology, Politics and the Revolutionary Subject” Critique, 45:4, p.505 

[11] Žižek, A.g.e., 44


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.