Lynch’in distopyası, bazılarının hakikati
Paul Lynch'in 'Peygamberin Şarkısı' romanı, Mert Doğruer çevirisiyle DeliDolu Yayınları tarafından yayımlandı.
Avrupa’da yeniden dolaşmaya başlayan faşizm hayaleti, tekrar gündeme gelen özgürlük-güvenlik ikilemi ve otoriterleşme ihtimali bulunan hükümetler, hem yakın geçmişin karanlık sayfalarını hatırlatıyor hem de insanları gelecek için kaygılandırıyor. Covid-19 pandemisi sırasında alınan sıkı tedbirlerin boğuculuğu zihinlerde hâlâ çok tazeyken göçmen meselesinin yarattığı tedirginlik ve yeni bir savaş olasılığının konuşulması ise özgürlük timsali memleketlerde sert tartışmaları tetikliyor. Kısacası pek çok Avrupalı, zihinlerindeki şu soruya yanıt arıyor: Güvenliği esas alan ve özgürlükleri kısıtlayan baskıcı yönetimleri isteyerek ya da gönülsüzce onaylayacak mıyız?
Bu soru cevap bekler ve üstüne yenileri eklenirken Paul Lynch, 'Peygamberin Şarkısı’yla çıktı karşımıza. Daha doğrusu, İrlanda merkezli bir distopyayla. Lynch, İrlanda’yı şiddet kıskacına alan ve direnişle yıkılmaya çalışılan otoriter bir hükümetin eylemlerinin yanı sıra bu ortamda var olma mücadelesi veren bir aileyi anlatıyor.
DENGESİ FENA HALDE BOZULAN BİR ÜLKE
'Peygamberin Şarkısı’nda yedi kişilik bir aile olayların merkezinde: Öğretmenler Sendikası yöneticisi Larry, biri bebek dört çocuk, hasta bir büyükbaba ve Larry’nin eşi Eilish. Baskının ve şiddetin enikonu arttığı dönemde bir gece Stack ailesinin kapısı, hükümetin kurduğu gizli polis birimi olan Garda Ulusal Hizmetler Bürosu’ndan (GUHB) iki görevli tarafından çalınınca hepsi çemberin ne kadar daraldığını fark ediyor. Dahası, Larry bir gösteri sırasında gözaltına alınıp kayıplara karışınca Stack ailesi için Pandora’nın Kutusu açılıyor.
GUHB görevlileri, ülkenin içinde bulunduğu krizi bahane ederek ve yürürlüğe giren Olağanüstü Hal Kanunu’na göre, düzeni sağlamada geniş yetkilere sahip oluyor; devlete karşı suç işlediği ve huzursuzluk çıkardığı gerekçesiyle istediği herkesi gözaltına alabiliyor. Larry de onlardan biri. Bu uygulamalar, kuralsızlığın "kural"a, kanunsuzluğun "kanun"a dönüştüğünü gösteriyor.
Larry ve çalıştığı Öğretmenler Sendikası ile daha başka pek kişi ve kurum, bu keyfilikten payını alıyor. Aklı başında herkes gibi Eilish, yaşananlardan dolayı endişeli ve kendini başka bir ülkedeymiş gibi hissediyor. Hükümetin protestoculara ve muhaliflere uyguladığı şiddet, gözaltılar, tutuklu kampları ve iktidarla görüş ayrılığına düşenlerin kapısını bir gün çalacak suçlamalar, İrlanda’nın dengesini fena halde bozuyor.
Eilish, başkalarının yaptığı gibi eşinin tutuklanma kararına itiraz edememesinin ve devletin bir süper güç hâline gelişinin "ülkede bir histeri havası" yarattığını görüyor.
Devlet zoruyla sükunete ve korkuya sürüklenen ülkede, kuvvet ve baskı her şeyin üstüne çıkarken sivil itaatsizlik hareketleri ise yalanlarının ve nobranlığının onaylanmasını yani kendisine kesin bir itaat isteyen iktidarın halka olan öfkesini köpürtüyor.
'KARANLIK BİR BOŞLUKTA'
Kaostan iç savaşa evrilen, insanların “sakıncalı” diye fişlenip kaybedildiği ve olup bitene karşı sesini yükseltenlerin GUHB marifetiyle sindirilmeye çalışıldığı ülkede Eilish, bir yandan eşinin izini sürüyor diğer yandan ailesini bu gerilimin ortasından çekip çıkarmaya uğraşıyor.
Hayatın akışını bozan olağanüstülükler pek çok başka insan gibi Eilish’i kendi ülkesinde bir mülteci haline getirirken hakikatin eğilip büküldüğü, yalanın hüküm sürdüğü ve her geçen gün şiddetin dozunun arttığı İrlanda’da, kendisinin ve ailesinin daha çok karanlığa gömüldüğünü hissediyor. Üstelik ülkenin tamamına absürtlükler silsilesi hâkim ve bunlara sürekli bir yenisi ekleniyor: “Haberlerde bir kararname daha bildiriliyor, yabancı medya kuruluşlarını dinlemek de okumak da yasaklanmıştır, yurtdışı haber kanalları engellenecektir ve bugünden itibaren planlı bir internet kesintisi başlamaktadır. (...) Bütün okullar ve yükseköğrenim kurumları derhâl kapatılmış, vatandaşların gıda ve ilaç alımı veya yaşlıların, hastaların bakımı gerekmedikçe evlerinde kalmaları emredilmiş.”
"Karanlık bir boşlukta" iktidarın hışmından kaçmaya, hayatta kalmaya ve işlerin nereye varacağını anlamaya uğraşan Eilish, hemen herkesin aklındaki soruyu dillendiriyor: "Kim güvende?" Bu sorunun hemen ardından, sokakta kol gezen şiddet onun içinde bir şeyleri öldürüyor: "Eilish gecenin uzun sessizliğini dinleyerek uzanıyor, ölümün de yolu takip ettiğini görüyor, uyuyamayacak kadar yorgun olanların, rüyalarını gözleri açık görmek zorunda olanların rüyalarına da geliyor, kesilen nefes sesleri ve haykırışlar ağızlardan kaçıyor, ölüm her gece karşılarında tekrar tekrar dolanıyormuş ve her ölüm birçok defa yaşanıyormuş gibi uyuyanların karanlığa ölümü mırıldanışını duyarak uzanıyor Eilish, sırtında soğuk toprağı hissederek yatıyor, çadıra yağan yağmuru bin sene evvel yağmış bir yağmur gibi duyuyor, dışarıda ıssız topraklardan başka hiçbir şey yok, dış dünya acısız bir karanlık ve acısız olmak o karanlığa tamamen girmek olur ama oradan çıkış olmaz, artık biliyor bunu. (...) Larry’yi unuttuğu yok ama onu düşündüğü zaman artık geriye çok az şey kalmış durumda, bir gölge oldu o artık, eskiden aşkın bulunduğu yerdeki bir yokluk, belki de kalbin bir bölümünde onca ağırlığın altında ufak bir aşk mühürlü kalmıştır."
Ülkeyi kararnamelerle yöneten, insanlara manipüle edip şiddet uygulayan hükümetin bir sel misali herkesi ve her şeyi önüne katarak sürüklediği; demokrasinin lağvedildiği, hakkın ve hukukun çiğnendiği bir çözülmeye, bir savaş hâline, bunların doğurduğu dehşete ve insanların yersiz-yurtsuzlaşmasına dair birbirini tamamlayan hikâyeler anlatıyor 'Peygamberin Şarkısı’nda Lynch.
Hayal gücünü zorlayan fakat bir yerlerde insanların başına gelenleri romanlaştırıyor yazar. Başka bir deyişle Lynch’in kurguladığı distopya, dünyanın bazı noktalarında yaşayanların hakikati aslında…