Madeni olmayan ilçede madenci anıtı: Tonya'nın kara gurbetinin simgesi

Tereyağının memleketi Tonya'da bir tereyağı heykeli var, bir de madenci anıtı. Tereyağı heykeli lezzetiyle nam salmasından geliyor fakat Madenci Anıtı'nın hikayesi çok daha acı...

Google Haberlere Abone ol

TRABZON - Türkiye'nin madenci şehri Zonguldak, 1940'lı yıllardan itibaren ekmek parasını kazanmak için yollara düşen Karadenizli gurbetçilerin yurdu olmuştu. Ağır, ilkel ve sağlıksız koşullarda çalışarak, hayatını kurtarmaya en çok gurbetçi gönderen yerlerden biri de Trabzon'un Tonya ilçesiydi.

Tek geçim kaynağının hayvancılık olduğu ilçede tarlalara ekilen yöredeki ismi kartop olan patates, lahana ve fasulyeden başka bir şey yetişmezdi. Çok fazla hayvanın yoksa geçimin güç olduğu bölgede zorlu yaşam koşulları sebebiyle her 3 ailenin 2'si hanesinden bir erkeği daha güzel bir gelecek umuduyla köy hayatından daha da zor bir yol olan madende çalışmaya uğurluyordu. Kimi ailesine katkı sağlamak, kimi evlenmek, kimi de bir takım elbise yaptırmak için yaklaşık 900 kilometre ötedeki maden şehrine yol aldı.

EKMEK PARASI İÇİN GİTTİKLERİ GURBETTE ERKEN YAŞTA HAYATTAN KOPTULAR

2009 yılında Maden Anıtı'nın açılışı yapılırken.

Tonyalılar, Zonguldak'ta parasını kazanmaya kazanıyordu fakat sağlıklarını da kaybediyorlardı. Madenlerde genellikle lağımcılık yapan Tonyalılar'ın ciğerlerine dolan taş tozu pnömokonyoz hastalığına yakalanmalarına ve daha hayatlarının baharında vefat etmelerine sebep oluyordu.

Tonyalılar'ın yaşadığı madenci acılarının ölümsüzleştirilmesi gerekiyordu. Nitekim 2000'li yılların başlarında kendisi de Tonyalı olan Tonya Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Dilaver Yıldırım ilçeye bir anıt yapılmasını önerdi. Konu o dönem Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürü Rıfat Dağdelen'e aktarıldı. Zonguldak'taki Trabzonlular Derneği de konuyu sahiplendi ve anıt TTK'nın atölyelerinde yapıldı.

Tonya Belediye Başkanı Ahmet Kurt, ilçe merkezindeki Salih Malkoçoğlu Parkı’nda bir alanı düzenledi. Zonguldak’tan getirilen madencilerin kullandığı maden feneri ve kazma ile kömür çıkaran iki madencinin simgelendiği anıt, 2009 yılında Tonya ilçe merkezindeki Salih Malkoçoğlu Parkı'na yerleştirildi.

Tonya'nın madende kaybettiği insanlarına bir saygı duruşu olan bu anıt, madenin olmadığı bir ilçede olan maden anıtı olması yönüyle Türkiye'de tek olarak biliniyor.

KALYONCU 'MADEN DULLARI' ROMANINDA TONYALI MADENCİLERİ ANLATTI

Madenci Anıtı'nın yanı sıra Tonya'dan madene gidip vefat eden işçilerin yaşadıklarını ve geride bıraktıklarının hüznünü ilçede uzun yıllar öğretmenlik ve gazetecilik yapan Hasan Kalyoncu kitaplaştırdı. 'Maden Dulları: Ah Zonguldak Zonguldak' kitabını madende çalışanlardan, madende yakınını kaybedenlerden hikayelerini birebir dinleyerek kitaplaştıran Kalyoncu, Tonya'nın maden hikayesine de ışık tutuyor.

Tonyalılar'ın madencilik gurbetini konuştuğumuz Kalyoncu, "Tonya'nın hemen hemen üç aileden ikisinde madenci vardı" diyor. Tonyalılar'ın Zonguldak'a 1940'lı yıllardan itibaren çalışmaya gittiğini kaydeden Kalyoncu, giden işçilerin yanlarına başka hemşerilerini de getirmesiyle sayının hızla arttığını belirtti.

Gurbetin ana sebebinin geçim derdi olduğunu dile getiren Kalyoncu, "O yıllarda gurbetin merkezi Zonguldak'tı. İnsanlar oraya gider çalışır, aile geçimine katkı sağlamak için birkaç kuruş kazanır, memleketine dönerlerdi. Tonya'nın hemen hemen üç ailesinden ikisinde madenci vardı" dedi.

'ZONGULDAK BİZE BİR ARTI VERİRKEN HAYATIMIZI DA ELİMİZDEN ALDI'

Kalyoncu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tonyalılar geçim derdi için Zonguldak'a gittiler, ilkel koşullarda orada çalıştılar, sonra hastalandılar, geri döndüler. Bir kısmı oraya yerleşti. Geçimlerini sağladılar, Tonya'ya katkı verdiler ama 30 yaşında, 35 yaşında, 40 yașında insanlar pnomokonyoz hastalığına yakalanarak genç yaşta öldüler. Tonya'da benim de tanıdığım pek çok insan genç yaşta hayatını kaybetti. Zonguldak bize ekonomik bir artı verirken hayatımızı da elimizden aldı.

Tonya'dan madene çalışmaya gidenler o dönem çok fazla olduğu için sendikalarda ve iş çevrelerinde söz sahibi olmuşlardı. Fakat madenlerdeki özelleştirmelerden sonra işçi sayısı azaldı. Özelleştirmelerden sonra işçi alırken de Zonguldak çevresinden alınmaya özen gösterildi. Daha sonra gidenler iş bulamamaya başladı. Bu arada Almanya gurbetçiliği başladı. Orada çalışan Tonyalı madencilerin pek çoğu Zonguldak’tan Almanya'ya gittiler. Sonra gurbet Almanya oldu, Zonguldak'ta sayı azaldı. O tarihte gidip de Zonguldak'a yerleşen, ev alan, arazi alan insanlar orada yaşıyor. Şu anda da gidiş gelişler oluyor. Yani Tonyalılarla Zonguldak'ın bağı kopmuş değil."

'MADEN İŞÇİLİĞİ SİYASAL DÜŞÜNCELERİNE DE ETKİ ETTİ'

Köy hayatından maden işçiliğine geçmenin Tonyalılar'ın siyasal düşüncelerine de belli ölçüde etki ettiğini kaydeden Kalyoncu, 70'li yıllardan itibaren hemşerilerinin sendikal çalışmalara katıldığı bilgisini verdi.

İlk dönemde sendikaların işçiden yana olmadığını ve Tonyalılar'ın da işçi bilinciyle gurbete gitmediğini kaydeden Kalyoncu, "1960'lı yıllarda sendikalar işçiden yana olmaya başladılar. Seçilenler de işçiyi savunmaya başladılar. Tonyalılar da burada hayvancılıkla geçinen insanlar olduğu için buradan oraya bir bilinç taşıyamadılar ama süreç içerisinde kendilerini yetiştirerek mücadeleye katıldılar. 70'li yıllardan sonra sendikalarda etkin çalışmalara katıldılar. Örneğin; 91'deki Büyük Madenci Yürüyüşü'nde pek çok Tonyalı vardı. Madenciler Gerede'ye kadar yürümüş ve Türkiye ayağa kalkmıştı o dönemde. O yürüyüşe katılan pek çok arkadaşı emekli olup Tonya'ya döndükten sonra sohbetlerimizde dinleme fırsatını bulmuştuk" sözlerine yer verdi.

'BAŞHEKİMİN ÖNERİSİYLE ANIT FİKRİ ORTAYA ÇIKTI'

Kalyoncu, Maden Anıtı düşüncesinin Tonya'ya çok sayıda madenci cenazesi gelmesiyle oluştuğunu söyledi. Anıtın yapılış hikayesini anlatan Kalyoncu 2000'li yılların başlarında düzenlenen 'Tonya Tereyağı Kültür ve Sanat Festivali'nde konunun gündeme geldiğini belirtti. Kalyoncu süreci şu sözlerle anlattı: "Festivalde 'Serbest Kürsü' şeklinde bir program yapılıyordu. Hatta Salih Malkoçoğlu Parkı'ndaki çınarın altında yapıldığı için, 'Çınaraltı Konuşmaları' adını veriyorduk bu sohbetlere. Bu sohbetlerin birinde Tonya Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Dilaver Yıldırım söz alarak bu konuyu dile getirdi. Onun ailesinden de madenciler vardı. 'Bu ölenlerin anısına bir anıt dikmek doğru olur' diye ifade etmişti. Bu konu üzerine duruldu ve yapılan girişimlerin ardından anıt dikildi."

'ANITI VEFA BORCU OLARAK ALGILIYORUZ'

"Anıtı Tonyalılar'ın ekonomik geçimine katkıda bulunan insanlara bir vefa borcu gibi algılıyoruz" diyen Kalyoncu, "O insanların kendileri yaşamını yitirdikten sonra emekli oldular, o maaş eşine kaldı, daha sonra evlenmemiş ya da dul kalmış kızına kaldı. Halen Zonguldak'tan alınan o maaşlar Tonya ekonomisine katkı yapmaya devam ediyor. O bakımdan Zonguldak'ta çalışan madencilerin ilçeye katkısı halen sürüyor" diye konuştu.

Madene çalışmaya gidenlerin hasta olup erken yaşta vefat ederek geride dullar, yetimler bıraktığını kaydeden Kalyoncu, kendi imkanlarıyla bastırdığı Tonyalıların acı gurbetinin hikayesini anlatan 'Maden Dulları' kitabından şöyle bahsediyor:

"Buradan Zonguldak'a giden insanların orada iş bulmasını, oradaki yaşamını, çektikleri sıkıntıları, daha sonra onların burada geri bıraktığı eşinin, çocuklarının yaşadığı sıkıntıları anlatmaya çalıştım. Pek çoğu komşumuzdu. Onların yaşamlarından yola çıkarak, örnek olaylarla zenginleştirerek hatta madende çalışan ve buraya gelen işçilerle de yoğun görüşmeler yaparak, notlar alarak bu kitabı oluşturmaya çalıştım. Ben kitap çıkıncaya kadar Zonguldak'a hiç gitmedim, madeni bilmem. Ama kitabı okuyanlar ve maden şartlarını bilenler Zonguldak'ta ne kadar kaldığımı soruyor. Herhalde isabetli bir anlatım oldu.

Araştırma ve roman alanında 8 kitap çıkaran Hasan Kalyoncu, 'Maden Dulları' romanında Tonyalı madencilerin hikayesini anlattı.
MADENDEKİ İHMALLER HİÇ DEĞİŞMEDİ

Maden Dulları eserinde maden işçisi - işveren ilişkileri ile işçi güvenliğine de değinen Kalyoncu, kitabında geçen bir bölümü şöyle anlatıyor: "Orada babası madenci olan ve madende ölen bir genç İstanbul'da maden fakültesini bitiriyor, maden mühendisi oluyor ve Zonguldak'a gelip işe giriyor. Bir gün madene inince bakıyor, direklerin pek çoğu çatlak. İşi durduruyor, işçileri dışarı çıkarıyor. Genel müdüre çıkıp bu koşullarda işçi çalıştıramayacağını söylüyor ve başka bir yere sürülüyor.

Madene direk sağlayan bölgenin egemenlerinden biri her türlü direği satıyor. İhaleyi alan siyaseten nüfuzlu olduğu için iş almaya devam ederken olan mühendise ve madenciye oluyor. Bugün baktığımızda da aynıları yaşanmaya devam ediyor. Hikayenin devamında ise ilkokul mezunu bir genç o maden mühendisinden gazete okumayı öğreniyor ve mücadele orada başlıyor."