YAZARLAR

Mafya devleti

Suç örgütlerinin devletlerin içine sızma, politikacıları avuçlarının içine alma ve devleti kendisine hizmet eden bir aygıta dönüştürme konusunda oldukça mahir olduklarını kabul etmek gerekiyor.

 

Mafya-siyaset ilişkisi çalışan bir akademisyen makalesine şöyle başlıyor: “Organize suç gruplarının yayılması, bu grupların siyaset ve sivil toplum üzerindeki etkisi, onların serdettiği tehlikenin ciddiyetini gözden geçirmeyi ve varsa biraz itibarı, ondan geriye kalanı korumayı daha çok önemseyen hükümetler ve sosyal bilimciler tarafından çarpıcı biçimde hafife alındı.”

Dünya ne kadar küçük mü yoksa hükümetler suyun suya benzediği gibi birbirine benziyor mu demeliyiz? Dünyanın her yerinde siyasetçiler, hükümetlerin tutumu birbirine ne kadar çok benziyor. Bizimkiler, “Mafyaya mı inanacaksınız, bir mafya liderinin söylediklerine bel bağlayan muhalefet vs.” gibi “zeka dolu” manevralarla Sedat Peker’in ifşaatlarının kamuoyunda yarattığı şok dalgalarını kırmaya, etkisini azaltmaya çalışırken başka ülkelerde ise hükümetler muhtemelen “abartıyorsunuz kardeşim, bir iki olay vuku buldu, birkaç itirafçı çıktı diye devlet mafyalaşmış değil” diyordur... Kısacası bu kadar yaygın olan şeyin adı “kayıtsızlık”.

Yalnız kamuoylarının tutumu için aynı şeyleri söylemek mümkün değil, tabii. Başka ülkelerde ortalık yıkılır ve her taraf karışırken bizde ise sadece söz konusu itirafı yapan organize suç örgütü liderinin videolarının izlenme oranlarında bir yükseliş oluyor, o kadar. Somut hiçbir gelişme yok, şimdiye kadar ne bir savcı dava açtı ne de herhangi bir medya kuruluşu (muhalif olanlar da dahil) konuya ilişkin özel bir araştırma dosyası hazırlayarak Peker’in yaptığı ifşaata orijinal bir katkı yapabildi.

***

Akademide mafya devleti yerine daha çok “başarısız devlet” kavramı tercih ediliyor. Böylesine radikal bir niteleme yerine daha naif bir sözcük kullanarak söz konusu tutumun oluşturacağı risklerden uzak kalma amacını anlayışla karşılayabiliriz belki. Ancak söz konusu kullanım aslında çok da yanlış değil, çünkü suç örgütleri devlet üzerinde ne kadar etkili olursa devletin güç ve varlığını o kadar sınırlamakta ve başarısız kılmaktadır. Bu yüzden bu kullanıma kafadan da itiraz ediyor değiliz.

Suç örgütlerinin devletlerin içine sızma, politikacıları avuçlarının içine alma ve devleti kendisine hizmet eden bir aygıta dönüştürme konusunda oldukça mahir olduklarını da kabul etmek gerekiyor. 70’lerde ve daha öncesinde organize suç örgütlerinin ülkemizde siyasiler ve devletle ilişkisine dair bir takım bilgi kırıntıları olmakla birlikte 24 Ocak kararlarıyla birlikte küresel sermaye ile entegre olmasından sonra ciddi bir boyut kazandığını, daha önce bar fedailiği düzeyinde iş yapan mafyanın, paylaşılacak pastanın büyümesiyle hem iş dünyasına hem de devletin içine ciddi bir biçimde girdiğini görüyoruz. Ekonomik ilişkilerin derinleşmesi, karmaşıklaşması ve büyümesi mafyanın da iş yapma kapasitesini artırmış, devletin içinde ondan nemalanan parazit yapıların küçük cepçikler oluşumunu hızlandırmıştır.

Bu, akademik çalışmalara da yansımış durumda. Söz konusu çalışmalar mal ve paranın görece daha serbestçe dolaşabildiği küresel neo-liberal sistemin yaygınlaşmasıyla mafya-siyaset ilişkilerinin önünün açıldığını, mafyanın da mevcut sistemle birlikte küreselleştiğine vurgu yapıyor. Ortak gözlem, çok öyle sömürgecilik dönemlerine gitmeye falan gerek yok, neo-liberalizmin mantığına çok da aykırı olmayacak devlet ihaleleri, bölgesel savaşlarda yaşanan el koyma ve yağma üzerinden yaşanan mafyalaşma vs.’ye bakıldığında aralarında oldukça ortak noktalar bulunduğu görülecektir. Suriye iç savaşının da gösterdiği gibi silah kaçakçılığının, kara para akışının ve uyuşturucu ticaretinin belirli dönemlerde doğrudan devletler tarafından organize edilmesi, küresel sistemde gayet normal karşılanabiliyor. Devletler bu kanunsuz işlere hem de kamuoylarının gözlerinin içine baka baka bulaşabiliyorlar.

***

Mafya-siyaset ilişkisinde Türkiye’ye özgü olan şey ise galiba siyasilerdeki rahatlık. Siyasiler, suç örgütü liderleriyle yan yana gelmekte, onlarla fotoğraf çektirmekte, düğün ve davetlerde sohbette bir sakınca görmüyorlar. MHP lideri Bahçeli vs. gibi siyasi liderlerin bu suç örgütü liderlerini cezaevinden çıkarma, koruma ve kollama konusunda ortaya koyduğu çabalar da bu konuda Türkiye’de mafya-siyaset ilişkisinin aslında düşündüğümüzden çok daha derin ve karmaşık olmasından kaynaklanıyor belki de. Taraflar arasındaki bu simbiyotik ilişki, gelecekte de mafyayla siyaset arasındaki yakınlığın aynen devam edeceğinin bir kanıtı olarak okunabilir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de mafya hiçbir zaman devlete karşı olmadığı gibi tersine kendisine devlet içerisinde yer edinmeye çalışırken mümkünse devlet mekanizmaları içinde kendisi için iş yapacak paralel mekanizmalar, yaratmaya çalıştı. Biz buna paralel devlet diyoruz.

***

Sedat Peker’in ilk etapta Makedonya’ya kaçması bir tesadüf değil aslında. Arnavutluk, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Kosova gibi ülkeler başta olmak üzere Balkanlar yıllardır mafyanın cirit attığı bir bölge. Dahası doğrudan devlet başkanları uyuşturucu ticaretine aracılık etmek ve silah kaçakçılığından büyük paralar kazanmakla suçlanıyor. 2011'de Foreign Affairs dergisinin 2012 tarihli sayısında Moisés Naím, ‘Mafya Devleti’ adlı makalesinde daha önce Sırbistan'ın bir parçası olan Kosova’yı "mafya devleti" olarak adlandırdı. Naím, Kosova Başbakanı Hashim Thaçi'nin eroin ticaretiyle bağlantılı olduğu yönündeki iddialara dikkat çekti. Thaçi aleyhine birçok başka suç iddiası yapıldı ve birkaç ülke tarafından soruşturuldu. Naím aynı yazıda Karadağ'ı da bir "mafya devleti" olarak nitelendirmiş ve bu ülkeyi sigara kaçakçılığının merkezi olarak tanımlamıştı.

Moldova'dan tanınmayan bir ayrılıkçı devlet olan Transdinyester de bazıları tarafından bu kategoriye sokuluyor. Uzun süredir gazeteciler, araştırmacılar, politikacılar ve diplomatlar tarafından ekonomisi uyuşturucu ve silah kaçakçılığına bağlı bir yarı-mafyatik devlet olarak tanımlanıyor. Örneğin, 2002'de Moldova Cumhurbaşkanı Vladimir Voronin, Transdinyester'i "uluslararası mafyanın ikametgahı", "kaçakçılığın kalesi" olarak nitelendirdi. Ancak konuya yakından eğilen diğer araştırmacılar, Transdinyester’in mafya ve silah kaçakçılarıyla bağlantılarına dair iddiaların birçoğunun kanıtlanmamış olduğunu ileri sürüyor.

Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimine adı karışan Muhammet Dahlan’ın da önce Balkanlar’da mafyatik ilişkilere girdiği, burada yaptığı işler sayesinde yükseldiği ve ardından BAE veliahtı MbZ ile tanıştığı bilinen bir husus. Türkiye de bir Balkan ülkesi ve buradaki mafyayla çetrefilli bağlantıları olduğunda şüphe yok. Tek ihtiyacımız olan, Türkiye ile Balkanlar arasındaki organize suç örgütlerinin networkunu ortaya çıkartacak araştırmacı gazetecilik.


İslam Özkan Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.