Magazin muhabirleri: O şaşaalı hayattan çıkıp evlerine otobüsle dönüyorlar
En son Habertürk’te çalışan, şimdilerde mesleğini bırakan muhabir Zafer Akbaş “Dijitalleşme öncesi bir gazetenin magazin servisi 20-30 kişiden oluşuyordu. Şu an servisleri iki muhabir yürütüyor. Çoğu işsiz” diyor. Arif Hür ise “Uzun yıllar sigorta yapılmadan idare ediliyor. Daha gençsin falan deniliyor. Müdürler baskı yapmıyor. Bilemiyorum böyle yaparak daha şirin mi gözüküyorlar tepedekilere” diye konuşuyor.
DUVAR - Her mesleğin kendine has çalışma koşulları bir şekil kamuoyunun gündemine geliyor olsa da magazin muhabirlerinin neler yaşadıkları, çalışma koşulları parıltılı bir dünyanın uzantısı olarak görüldüğü için gözardı edilebiliyor. Diğer taraftan çoğu magazin muhabiri şimdilerde işsiz ya da asgari ücretle, sosyal güvenceleri olmadan çalıştırılıyorlar. Bilhassa eğer muhabir gençse…
‘GÜNDÜZ BAŞKA HAYATIN İÇİNDE AKŞAM BAŞKA HAYATIN’
İsmini vermek istemeyen bir magazin muhabiri “Yıllardır bu işi yapıyorum. Hangi birini anlatayım ki…” diye başlıyor sözlerine.
“Aslında koşul kalmadı bizim için. Şu an hiçbir yere bağlı değilim. Birçok ulusal basında çalıştım. Şu an en kötü 5 bin lira alması gereken muhabirler 3 bin lira zor alıyor. Çoluğu var çocuğu var. Hayat şartları gerçekten zor. Gazetenin ismini vermek istemiyorum. Ben 5 yıl boyunca aynı maaşı aldım. Zam yoktu. 15 yıl önce magazin servislerinde 10 muhabir çalışırdı. Şimdi an fazla iki muhabir çalıştırılıyor. Magazin muhabirleri olmayan gazeteler bile var şu anda.”
"Renkli bir dünyanın içindeyiz ama renkli dünyanın içinde aç bir şekilde yaşıyoruz. Onu yansıtmamaya çalışıyorsun. Çünkü mecbursun. Ekmeğini bu şekil kazanıyorsun” diyen muhabir bilinenin aksine magazin muhabirlerinin çoğunun alt ekonomik gelirle yaşayan insanlar olduğunu belirtiyor:
“Bağcılar, Esenyurt ne bilim Gültepe’de oturuyor ama akşam milyon dolarlık adamların, kadınların fotoğraflarını çekiyorlar. Bunu nasıl tanımlayabilirim yıllardır kafamda oturtamadım. Ben kendim de yaşadım bunu. Yokluk içinde yaşıyorum ama iki saat sonra zengin bir dünyanın içine girmiş olacağım. Kimse benim aç olduğumu, nasıl bir hayatım olduğunu tabi ki merak etmiyor.”
‘O ŞAŞAALI HAYATTAN ÇIKIP OTOBÜSLERE BİNİYORLAR’
En son Habertürk’te çalışan, şimdilerde mesleğini bırakan muhabir Zafer Akbaş da benzer sorunlara dikkat çekiyor:
“Magazin muhabirlerinin maaşı hep düşüktü. Hepsi geçim sıkıntısı çeker. Tezat bir durum çıkıyor ortaya. O şaşalı hayattan çıkıp; eve otobüsle dönüyorlar. Şu an o da kalmadı. Dijitalleşme öncesi bir gazetenin magazin servisi 20- 30 kişiden oluşuyordu. Şu an servisleri iki muhabir yürütüyor. Artık sosyal medyadan ünlülerin hayatına ulaşıyorsun. Magazincilere de gerek kalmadı artık. Çoğu arkadaşımız zaten işsiz. Kimisi basın danışmanlığı yapıyor. Bir de elinde telefonu olan herkes artık paparazzi. Magazin muhabirliği biter mi değil, bitti. Şu an sayfalar ünlülerin sosyal medya hesaplarından yaptıklarıyla dolduruluyor.”
‘ORTALAMA MAAŞ ASGARİ ÜCRET’
Snob Magazin adlı bir magazin sitesini yöneten Arif Hür, yaklaşık altı yıldır magazin muhabirliği yaptığını paylaşıyor.
“Genç bir gazeteci olarak destek almıyorsunuz bir kere. Bunu tüm gazeteler için genelleyebilirim. Geleneksel medya artık zaten çok zor. Uzun yıllar sigorta yapılmadan idare ediliyor. Daha gençsin falan deniliyor. Müdürler baskı yapmıyor. Bilemiyorum böyle yaparak daha şirin mi gözüküyorlar tepedekilere… Ana akımda 7 ay sigortasız çalıştım. Baya zorlandım. Ortalama maaş minimum asgari ücretten başlıyor. Haftanın 6 günü çalışıyorsunuz. Gececiler belki ek mesaiyle biraz daha fazla alabilir ama 3 bini çok zor buluyor. Ekmek parası deyip yapıyorsun. Zenginlerin dünyasını görmek… Düşünmüyorsun o konuyu. Fakındasın karşındakinin trilyonluk insan olduğunu ama o an takılmıyorsun ama gece birçok muhabir yastığa başını koyduğunda düşünüyordur ben ne yapıyorum diye? Diğer taraftan magazinin cazibesi de var. Muhabirler ceketini alıp gidemiyor. Herkes yapılacak iş değil diyor ama herkes de yapıyor yani…”
‘ÖZEL TELEVİZYONLARIN ÇOĞALMASINDAN SONRA MEVSİMLİK İŞÇİLERE DÖNDÜLER’
Magazin Gazetecileri Derneği Başkanı Okan Sarıkaya, “magazin muhabirliği” tanımının değiştiğini, özel televizyonlarla birlikte çalışanların “mevsimlik işçilere” dönüştüğünü anlatıyor:
“Magazin muhabirleri renkli dünyanın neferleri diye tabir edilir. En zor koşullar içinde çalışan kitledir. Bu bugüne has bir şey değil. Muhabirle takip ettiği konu, ortam, yer arasında çoğu zaman uçurum olur. Ben de 80’li yılların ikinci yarısından itibaren bir dönem magazin muhabirliği yaptım. Magazin muhabirliği kavramı da farklıydı o zaman. Bugünün magazin muhabirliği algısı da yanlış aslında. Sosyal güvenlik konusunun temelinde de yatan bu bence. Magazin muhabirliğinin sadece sanat dünyasına, salt soft bir yaşamı anlatan bir konuma oturtulması aslında biraz da işi buralara getirdi. Magazinin, sosyal, kültürel, ekonomik siyasi alanda toplumu etkileyecek derecede güçlü ya da dolaylı etkilerinin olduğu göz ardı edilir oldu. Üzücüdür, 1980 öncesine dair akademik düzeyde magazin basınına dair bir çalışma yoktur. Oysa magazin, Abdülhamit'in son döneminde başlar ve Atatürk döneminde de iyice gelişir.
Türkiye Komünist Partisi’nin kurucularından birinin ‘Resimli Ay’ yayını, Türkiye’nin en önemli magazin yayınıydı o dönemlerde. Sedat Simavi’nin çıkardığı Yedigün Dergisi, İnci Dergisi… Bunların hepsi magazin mecrası. Toplumu Batı’yla entegre etmek için kullanılmış bir materyal, yayın aslında magazin dediğiz şey. Günümüzde de biraz öyle değil mi? Nasıl yemek yenilir, nasıl oturulur, kalkılır, ne giyinilir, kariyer planı nasıl yapılır… 1980’li yıllarda Cumhurbaşkanı ya da Başbakan bir yere seyahate gidecekse biz bir kaç gün önce giderdik. Orda ne yenilecek, ne içilecek, neler yapılacak tüm bunlara ilişkin magazin kısmını yansıtırdık, o gezilerin..
1980 darbesi ile birlikte aslında pek çok şeyin önünü kesen, yoluna taş koyan bir süreç, magazin gazeteciliğinde de.. Tuhaflıklar manzumesini peş peşe getirdi. "Özellikle 1980 sonrası mesleği gazetecilik olmayan kimselerin medya patronluğuna soyunması" cümlesiyle başlayan ve magazinleşmeyi yada medyanın magazinleşmesini anlatan bir takım dönemsel tanımlar, çalışmalar da bir birini izledi.. 1990'ların başında Türkiye özel televizyonlarla tanışınca da, 'dış yapım' diye bir şeyi de tanıdı Türkiye. Ucuz olması, birilerinin daha fazla para kazanması adına böyle bir yapı oluşturuldu. Bir nevi taşeron sistemine döndü iş. Bu da tüm konvansiyonel medyaya yansıdı bir şekilde.. Magazin dediğimiz şey haberdir aslında. Fikir işçisidir, çalışan.. Oysa arkadaşlarımız özel televizyonların çoğalmasından sonra bir nevi mevsimlik işçilere döndüler. Prodüksiyon şirketi programın sürdüğü zaman dilimi içinde eleman çalıştırır oldu. Bu elemanların sigortası ödeniyor mu? Sosyal şartları yerine geliyor mu? Bunları araştıran yok. Olmadı da.. Sorsanız cevap alamıyorsunuz. Bunu denetleyecek mekanizmalar da yok. Bu da uzmanlık alanı magazin olan muhabirleri ve tüm medyayı etkiledi zamanla.”