Mahmut Kaçan: Mültecileri ölümcül rotalara Türkiye'nin iltica sistemi yöneltiyor

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Mahmut Kaçan Van ve çevresinde göçmen kaçakçılığının son yıllarda bir 'sektör'e dönüştüğünü söylüyor:

Google Haberlere Abone ol

VAN - Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Mahmut Kaçan, mültecilerin ölümcül rotalara yönelmesinin temel nedeninin Türkiye’deki iltica sistemi olduğunu belirterek, “İltica sistemini sadece sınır dışı etmek üzerine kurarsanız, maalesef göçmen ve sığınmacılar kış aylarında dağlarda donarak, yollarda trafik kazalarında ya da Van Gölü’nde sulara gömülerek hayatlarını kaybetmeye devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.

Mahmut Kaçan ile Van ve çevre illerde mültecilere yönelik insanlık suçlarının nedenleri ve çözüm önerileri üzerine konuştuk. Kaçan, göçmen kaçakçılığının son yıllarda bir 'sektör'e dönüştüğünü, riski çok az ve büyük rant elde edilebilen bir kaçakçılık türü olduğunu söyledi. Kaçan, “Ceza İnfaz Kanunu’ndaki değişikliklerden sonra göçmen kaçakçılarına verilen cezalar anlamsızlaştı ve fiilen cezasızlık politikasının zırhı altına girdi” dedi.

Avukat Mahmut Kaçan

 

İran sınırından Van’a hangi ülkelerden mülteciler geçiş yapıyor?

Van ağırlıklı olarak İran ve Afganistan’dan gelen sığınmacıların ilk giriş noktası. Bunun dışında ekonomik nedenlerle ülkesini terk eden Pakistan ve Bangladeşli göçmenlerin de Türkiye’ye giriş noktası durumunda. Suriye iç savaşından sonra Türkiye’nin ilan ettiği açık kapı politikasının sonlandırılıp Suriye sınırına duvar örülmesiyle, bu ülkeden sığınma amacıyla gelmek isteyen birçok mülteci yine İran rotasını kullanıyor. Irak’a geçip, Irak’tan İran’a, İran’dan da Van sınırı üzerinden Türkiye’ye ulaşmaya çalışıyorlar. Iraklı mülteciler de bu rotayı kullanıyor. Elimizde bir istatistik olmamakla birlikte Afrikalı göçmenlerin de bu rotayı kullandıklarını biliyoruz. Bunun temel nedeni de Libya’da devam eden iç savaş, Akdeniz’de Frontex’in aldığı tedbirlerle o rotadan geçişlerin güçleşmesi, risk teşkil etmesi pek çok Afrikalının da İran’a ulaşıp Van üzerinden Türkiye’ye giriş yapmasına neden oldu.

Van’a girişler hangi noktalardan yapılıyor?

Gelen göçmen ve sığınmacılardan edindiğimiz bilgilere göre, Çaldıran ilçesinin İran’la olan sınır köyleri ile yine Başkale ilçesinin sınır köyleri üzerinden geçiş sağlandığını biliyoruz. Zaman zaman Özalp, Saray üzerinden geçişler olsa da bilinen ağırlıklı noktalar Başkale ve Çaldıran ilçeleri. Aslında Türkiye’de Van’ın ilk giriş noktası olması yeni bir husus değil.

Birleşmiş Milletler’in Van’da göçmenlerle ilgilenmek için bir ofisi var mı?

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Van’da saha ofisini 1997 yılında açmıştı. 2011 yılında Van’da meydana gelen depremlerin ardından geçici olarak kapatıldı. Ancak uzunca bir süre kapalı kaldı. Daha sonra faaliyetlerine, bir uluslararası koruma memuru, bir tercüman ve bir şoförle, yani sınırlı personelle yeniden başladı. Ve daha çok 'irtibat bürosu' gibi bir kuruma dönüştü. 2018 yılı Eylül ayında sığınmacıların kayıt ve statülerini belirleme işlemlerinin Göç İdaresi Başkanlığı’na devredilmesiyle BM Ofisi fiziken kapatıldı. Şu anda Van’da bulunan beş yıldızlı bir otelde irtibattan sorumlu bir kişiyle faaliyet yürütüyor.

Göçmen kaçakçılığı Van’da artık bir ekonomi ve rant halini almış. Kaçakçılar nasıl bu kadar rahat hareket edebiliyor?

Göçmen kaçakçılığı aslında yeni bir eğilim değil, ama giderek daha çok maddi getiri sağlamaya başladı. Özellikle son yıllarda daha önce küçük çay, şeker gibi malların ticaretini yapan insanlar bu alana yöneldiler. Çünkü bu sistematik olarak cezasızlık politikasının uygulandığı bir suç alanı. Riski çok az ve büyük rant elde edebileceğiniz bir kaçakçılık türü. Ceza infaz Kanunu’ndaki değişikliklerden sonra, göçmen kaçakçılarına verilen cezalar anlamsızlaştı ve fiilen cezasızlık politikasının koruma zırhı altına girdi. Kaçakçılar yakalansa dahi bir ay, bilemediniz iki ay cezaevinde kalıyorlar. Göçmen kaçakçılığının bu kadar kolay yapılabilmesinin bir diğer nedeni de özellikle sınır hattında çalışan bir kısım asker ve kamu görevlilerinin yozlaşması, göçmen kaçakçıları ile iş birliği yapıyor olması. Özellikle çatışmalı ortam nedeniyle sınır hattında çok sıkı güvenlik önlemleri olduğunu biliyoruz. Herhangi bir kırsal alana gittiğinizde dahi güvenlik güçleri oraya gelip sorar. Sınır, drone'lar, hudut karakolları, insansız hava araçları ile kontrol halinde. Sınırdan geçiş noktaları da bilindiği halde kaçakçılık yapılabiliyor. Göçmen kaçakçıları her seferinde yeni bir rota belirlemiyor. Geçiş noktaları aynı. Dolayısıyla bu kadar çok sayıda insan grubunun sürekli olarak bu noktaları kullanabiliyor olması değindiğimiz nedenlerle açıklanabilir. Van Barosu olarak Van Gölü faciasından sonra yayımladığımız raporda, sınır hattında çalışan askeri personelin, yakınlarının mal varlıklarının araştırılması, bölgede göreve başladıktan sonra zenginleşip zenginleşmedikleri, gelirleri ile uyumlu olmayacak şekilde kendileri ve yakınlarının mal varlığında artış olup olmadığı gibi verilerin incelenmesi gerektiği yönündeki önerimizi, bilgilerimizi aktardık.

Sınırda olmamasına karşın Van Gölü neden mültecilerin geçiş notası olarak kullanılıyor?

Van şehir merkezini diğer kentlere bağlayan karayolları güvenlik ve yaygın kaçakçılık faaliyetleri nedeniyle 7/24 korunuyor. Özellikle jandarma bölgesine giren yerlerde, Covid 19 önlemleri de eklenince kentin giriş-çıkış noktalarında sabit polis kontrol noktaları oluşturulmuş durumda. Kontrol noktalarında hemen her araç durdurulup arama işlemi yapıldığından birçok sığınmacı ve göçmen yakalanıp sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine götürülüyor. Göçmen kaçakçıları da bu durumu bildiği için bu kontrol noktalarını aşacak şekilde Van Gölü’nü kullanıyor. 27 Haziran’da Van Gölü’nde meydana gelen katliam niteliğindeki kazadan sonra yaptığımız araştırmalarda, özellikle göl kıyısında balıkçılık yapan köylülerle görüşmelerimizde aslında bu trafiğin yeni olmadığını 10 yılı aşkın süredir göçmen kaçakçılarının Van Gölü’nü, güvenlik kontrol noktalarını aşmak için kullandıklarını öğrendik. Coğrafi olarak bazı yerlerdeki kontrol noktaları, etrafından, arkasından, tepelerden yürüyerek geçmek mümkün olmuyor. Bu nedenle Van Gölü kolay ulaşım sağlanan bir kanal niteliğinde. Göçmen kaçakçılarının özellikle göl üzerinde endemik balıkçılık yapan tekne sahipleri ile irtibat kurduğunu biliyoruz. Ki bu tekne sahiplerinin av mevsimi haricinde teknelerini kullanmaları yasak. İşte göçmen kaçakçılarının bu balıkçılarla kişi başı belirli ücret ödeyerek gölün bir noktasından diğer noktasına geçmek üzere anlaştıklarını öğrendik. Görüştüğümüz vatandaşlar, jandarma ve ilgili kolluk güçlerinin de göldeki bu hareketlilikten haberdar olduklarını ancak bu trafiğe karşı etkin engelleme önlemleri almadıkları bilgisini aktardı.

Kaçakçıların mültecileri Van Gölü kıyısına bıraktıkları belirli bir yer var mı?

Belli noktalar var. Dönem dönem göçmen kaçakçıları organizasyon noktalarını değiştirebiliyor. Kimsenin göremeyeceği izole alanlarda gece saatlerinde göçmenleri kıyıya bırakıyorlar. Küçük balıkçı teknelerinin sığınmacıları alıp özellikle Tatvan-Bitlis kıyılarına bıraktıklarını biliyoruz. Nitekim çok benzer bir kaza da Haziran’dan önce Aralık ayında Bitlis’in Adilcevaz açıklarında oldu, yedi mülteci öldü. Bu kazalar Van Gölü trafiğini daha görünür kıldı. Van Barosu Göç ve İltica Merkezi olarak Van Gölü’ndeki ölümlere ilişkin hazırladığımız raporda da belirtildiği gibi göçmen kaçakçılarının, tekne sahiplerinin mültecileri taşırken hiçbir güvenlik önlemi almadıklarını tespit ettik. Van Gölü mülteciler için bir ölüm rotası niteliğinde.

"2018 yılı Eylül ayında sığınmacıların kayıt ve statülerini belirleme işlemlerinin Göç İdaresi Başkanlığı’na devredilmesiyle BM Ofisi fiziken kapatıldı. Şu anda Van’da bulunan beş yıldızlı bir otelde irtibattan sorumlu bir kişiyle faaliyet yürütüyor."

Yeni bir yaşam kurma, hayatta kalma amacıyla ülkesini, evini terk eden mülteciler neden ölüm rotasına, Van Gölü’ne yöneliyor?

Bunun pek çok nedeni var. Van Gölü ölümcül rotalardan sadece biri. Aslında en az riskli olanı da diyebiliriz. Daha riskli ölüm rotaları var. Özellikle mevsim koşullarına bağlı olarak kış aylarının oldukça uzun sürmesi, sert geçmesi dikkate alındığında sınırın izole bölgesinde pek çok mültecinin donma tehlikesi geçirdiği, donduğu düşünüldüğünde Van Gölü ölümcül rotalardan sadece bir tanesi. Mültecilerin ölümcül rotalara yönelmesini Türkiye’nin iltica sistemi ile açıklayabiliriz. Türkiye’de 2014 yılında uygulamaya konulan, uluslararası standartlarla uyumlu olduğu belirtilen sığınmacılara yönelik bir yasa yürürlüğe girmiş olsa da iltica sistemindeki belirsizlikler ve sisteme erişimdeki güçlükler sığınmacı ve göçmenlerin sığınma arama çabalarına karşılık vermiyor. Dolayısıyla göçmenler, Türkiye’yi daha çok transit olarak kullanıp diğer Avrupa ülkelerine ulaşma çabaları içine giriyor.

Bir mültecinin bir kontrol noktasında güvenlik güçlerince yakalandığında, karşısına çıkan ilk resmi kişiye “sığınma başvurusunda bulunmak istiyorum” deme hakkı var mı? Mevcut yasa ya da düzenlemeler bu hakkı tanıyor mu?

Sığınmacının güvenlik güçlerince yakalanması durumunda 6438 sayılı yasa sığınmacıya “sığınma başvuru hakkını” tanıyor. Ancak, sorun da burada. Çünkü kontrol noktasında yakalanan bir sığınmacı iltica, sığınma, uluslararası koruma başvurusunda bulunmak istediğini belirtse dahi hiçbir şekilde yasal talepleri dikkate alınmıyor. Ülkelerine gönderilmek üzere en yakın geri gönderme merkezine teslim ediliyorlar. Göçmenler de işte bu nedenle Van Gölü ya da dağlardaki ölümcül rotalara yöneliyor.

İltica prosedürleri neden uygulanmıyor?

Bunun birden fazla nedeni var. 2011 Suriye iç savaşı sonrası yoğun göç aldıktan sonra Türkiye’nin yürüttüğü dış politika ile açıklamak mümkün. Uzun yıllar Suriye’den gelen mültecilere “açık kapı” politikası uygulandı. Gelen mültecilerin siyasi veya fiziksel bir engellemeyle karşılaşmayacağı söylendi. Bu politika üzerinden Türkiye devleti birçok uluslararası kurumdan ve diğer devletlerden ekonomik destek aldı. Son yıllarda, siyasi atmosfer değişip Avrupa Birliği ile ilişkiler kötüleşmeye başlayınca bunu diplomatik bir araç olarak kullanma eğilimi başladı. 28 Aralık 2019 gecesi Cumhurbaşkanı sınırların açıldığını söyleyerek, Suriyeli ve diğer uyruklu mültecilerin başka ülkelere gitmesini teşvik etti. Zaman zaman müvekkillerimizle ya da sınır hattına giden sığınmacı ve mültecilerle yaptığımız görüşmelerde o gece idari gözetim altında bulunanların dahi devlet eliyle bizzat sınıra araçlarla taşındıklarını ifade ettiler.

İltica politikasının uygulanmamasının bir diğer önemli nedeni de Avrupa Birliği’nin ve uluslararası kamuoyunun da aslında Türkiye’nin mülteci politikalarını teşvik edici bir konumda bulunmaları. Avrupa’nın, Türkiye’ye bir jandarma görev ve misyonu vermeye çalışması, “ekonomik olarak yardım edelim, ülkesinde tutsun” gibi vaatlerle birleşince mülteciler diplomatik bir araç olarak kullanılma eğilimine gidildi. Türkiye’de sığınma prosedürü, yeni gelen sığınmacılara, iltica sistemine erişim sağlamak yerine bu kişileri “Nasıl sınır dışı ederim?”, “Nasıl geri gönderebilirim?” üzerine kurulmaya başlandı. Geri gönderme merkezlerine girdiğinizde binalarda “Gönüllü olarak nasıl geri dönebilirim?” yazan bilgilendirme afiş ve broşürleri ile karşılaşırsınız. Türk iltica sistemi ağırlıklı olarak sınır dışı etme üzerine kurulu. Şunu da belirtmek lazım, Avrupa desteği ile Türkiye’de altı pilot kentte sığınmacı kabul merkezleri oluşturulmuştu. Ama bu kabul merkezleri de kapatılarak artık geri gönderme merkezlerine dönüştürüldü. Şu anda Türkiye’de bir kabul merkezi yok. Kabul merkezi işlevi amacıyla kurulan yapıların tamamı geri gönderme merkezine dönüştürüldü.

Ölümleri de beraberinde getiren Türkiye’nin iltica politikasında değiştirilmesi gereken en önemli adım nedir?

Sınır geçişi yapan mültecilerin yakalandığı kontrol noktaları, sığınma talebinde bulunabilecekleri, kendilerini ifade edecekleri noktalara dönüştürülebilir. İnsanlar, bu kontrol noktalarından kaçmak için göçmen kaçakçılarının elinde farklı ölüm rotalarına yöneliyor. Evet, birçok ülke iltica sistemini kurarken bir yandan da kişi mülteci olma şartlarını taşımıyorsa sınır dışı etme hakkını saklı tutuyor ve uyguluyor. Türkiye’de de elbette bu işlemler yapılabilir. Ama kişilerin sığınma taleplerinin, şeffaf ve adil yöntemlerle değerlendirilip işleme alınması gerekir. Aslında 2014 yılında yürürlüğe giren 6458 sayılı yasada bu konuda da bir düzenleme mevcut. Yasaya göre, sığınma başvurusunda bulunmadan yolda ya da farklı bir noktada kolluk kuvveti tarafından yakalanan kişi sığınma başvurusunda bulunabilir. Bu başvurunun da ilgili kurumlarca hızla değerlendirilmesi gerekir. Yani söz ettiğim yasa ve bununla bağlı Türkiye’nin taraf olduğu 1951 tarihli BM Sözleşmesi’nde belirtilen kriterleri karşılayıp karşılamadığı hızlıca değerlendirilip olumlu ya da olumsuz kararın sığınmacıya tebliğ edilmesi gerekir. Yine yasa gereği başvurusu kabul edilmeyen kişinin yargı yollarına başvurma hakkı da var. Yani yargı yolları tüketilmeden “sınır dışı edilmememe” gibi otoritelere yüklenmiş sorumluluklar var yasalar çerçevesinde. Ama uygulamada maalesef hiçbir şekilde sistem işletilmiyor. Mültecilerin hukuki standartları ile ilgili coğrafi çekince kaldırılmalıdır, artık bir anlamı kalmadı. Bir de başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği başta olmak üzere bu alanda çalışan uluslararası kuruluşların sesini çıkarması zorunluluktur. İltica sistemini sadece sınır dışı etmek üzerine kurarsanız, maalesef göçmen ve sığınmacılar kış aylarında dağlarda donarak, yollarda trafik kazalarında ya da Van Gölü’nde olduğu gibi sulara gömülerek hayatlarını kaybetmeye devam edecek.

Yakalanıp Van Geri Gönderme Merkezi'ne konulduktan sonra sığınma başvurusu kabul edilenlere ilişkin bir veri var mı elinizde?

Eskiden Göç İdaresi kendiliğinden baro başkanlığı ile temasa geçerek geri gönderme merkezindeki kişilerin avukat talebi olduğunu iletirdi. Van Barosu’na yıllardır böyle bir talep ulaşmıyor. Geri gönderme merkezinde idari gözetim altında tutulan kişiler imkân bulabilirlerse çeşitli STK’lar ya da aileleri aracılığıyla baromuz adli yardım merkezine başvurabilirlerse kendilerine avukat ataması gerçekleştirebiliyoruz. Bu uygulama da gösteriyor ki Türkiye’deki iltica sistemi kişilerin iltica, sığınma başvurularını alma konusunda gönüllü değil. Hatta bunun önüne fiilen de birçok engel çıkarıyor. Yakalandıktan sonra geri gönderilmek üzere beklerken sığınma kaç kişinin sığınma başvurusunun kabul edildiğine dair bir veri yok. Bu verilerle ilgili yapılan bilgi edinme başvurularına da yanıt verilmiyor. Ancak sahada müvekkiller aracılığı ile tespit edebiliyoruz.

Sığınmacı yakalanmadan Van İl Göç İdaresi’ne ulaşırsa sistem nasıl işliyor?

Yasanın dili ile konuşursak, sınırdan geçiş yapan kişi İl Göç İdaresi’ne “uluslararası koruma” başvurusunda bulunursa, kendisine belirsiz bir tarihte randevu verilir. Uygulamadan bildiğimiz, kayıt işlemlerinin gerçekleştirilmediği, uzun yıllara yayıldığı yönünde. Elbette bu belirsizlik sığınma arayanlar aleyhine sorun yaratan bir durum. Kendisine uluslararası koruma hakkı verilmeyen kişiler temel haklarını kullanamıyor. Yani, Türkiye’deki statüsü illegal, yasadışı oluyor. Dolayısıyla herhangi bir güvenlik noktasında kimliğini ibraz edemeyen ya da ülkesine ait kimliği ibraz eden ama Türkiye’de yasal bir statü ile ikamet ettiğini kanıtlayamayan kişiler yakalanarak sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine teslim ediliyor. Geri gönderme merkezlerinde tutulan sığınmacıların uluslararası korumaya ulaşmaları da mümkün olmuyor. Dolayısıyla sığınma hakkı arayanlar, Türkiye’de bu hakka ulaşamayınca hayatlarını riske atarak uluslararası koruma alabilecekleri farklı bir ülkeye ulaşmak için yeni bir göç yoluna yöneliyor.

Van Geri Gönderme Merkezi’nde konulan sığınmacıların yaşamsal şartları nasıl?

Geri gönderme merkezlerinin işletme mantığı cezaevlerinin çok gerisinde. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin minimum hakları varken geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerin cezaevlerinde tutulanların çok çok gerisinde haklara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en bariz örneği avukatla görüşme hakkı. Cezaevlerine 7/24 avukat girip tutuklu bir kişi görüşme gerçekleştirirken geri gönderme merkezlerinde avukatlar sadece hafta içi mesai saatleri içerisinde görüşme yapabilir. Van İl Göç İdaresi Mart ayında pandemi önlemleri çerçevesinde Van Barosu ile temasa geçerek geri gönderme merkezlerindeki görüşmelere kısıtlama getirildiğini bildirdi. İlerleyen zamanlarda biraz rahatlama olmuştu. Şimdi yine sıkı önlemler var. Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan ve acil görüşme ihtiyacı olanların dışında avukatlar müvekkilleri ile telefon görüşmeleri yapabiliyor. Oysa orada tutulan insanların acilen hukuki desteğe ihtiyacı olabiliyor. Çünkü haklarında sınır dışı edilme kararı verildiğinde bir hafta içerisinde bu karara karşı mahkemede dava açma hakkı var sığınmacının. Bu süre içerisinde avukata erişemezse ya da avukat müvekkilinden bu süreç içerisinde ilgili evrakları elde edemezse süre aşımı yönünden davanın ret edilme riski çok yüksek. Bu nedenle bu konuda çok ciddi problemler yaşanıyor. Avukatlar hadi diyelim ki müvekkil ile görüşme gerçekleştirdi, dil bariyeri de çok ciddi bir sorun. Avukat, geri gönderme merkezine kendi temin ettiği tercümanı ile giremiyor. Barolar Birliği’nin bir tercüme hattı var. Avukat, geri gönderme merkezine girdiğinde görüş odasında sabit bir telefon hattı var, o hat aranıyor ve bir çeviri hizmeti var. Ama bunun da zaman zaman aksadığını biliyoruz. Meslektaşlarımızdan aldığımız şikâyetler bu telefon hattına erişim sağlayamadıkları yönünde. İltica sistemini sadece sınır dışı etmek üzerine kurarsanız, maalesef göçmen ve sığınmacılar kış aylarında dağlarda donarak, yollarda trafik kazalarında ve en son Van Gölü’nde olduğu gibi sulara gömülerek hayatlarını kaybetmeye devam edecek.

-BİTTİ-