YAZARLAR

Mandalar neden terlemez?

Terleyemeyen canlıya sıcaktan yanan asfaltta yürümekten başka yaşam şansı vermeyecek kadar fahiş hatalarla yapılan şehircilik, marketteki fahiş fiyatlarda da pay sahibi midir acaba? Mandaların terleyemediğine ikna olduğumuz gün, artık çok mu geç olacak?

İstanbul'un batısında yetmiş parça bayındır, ormanlı av yeri, bağlı bahçeli köyler vardır ki, her biri birer kasaba gibi camili, çarşılı gezinti yerleridir.

Evliya Çelebi, böyle anlatıyor, Tayakadın köyünün bulunduğu bölgeyi. Bağlı, bahçeli, çarşılı gezinti yerleri... Tarih boyu susuzluk çeken İstanbul'un vahası... 'Daye Hatun Vakfı'nın da arazileri bulunurmuş eskiden... 

Bin civarında yapay ve doğal gölü/su kaynağı bulunan bölgedeki köylerden biri Tayakadın. Ancak Eyliya Çelebi'nin anlattığı gezinti yerlerinden değil artık. İstanbul'da 'gezinti', tarihi yarımadadan ve birkaç semtten ibaret görüldüğünden midir nedir, yeni havalimanının açılmasıyla birlikte buralar 'gezilecek yer' değil, 'gezilecek yerlere gidilip gelinecek yer' oldu.

Ve elbette konu sadece turizmle ilgili de değil...

 *

Gıda krizini giderek daha çok konuşurken, tarım ve hayvancılığın tekelleşmesinin yarattığı sonuçları artık açıkça yaşarken, market raflarındaki 'fahiş fiyatlar'a resmî açıklamalarla kızarken bunları gerçekte neden yaşadığımızı düşünüyor muyuz?

Hazal Ocak'ın “İstanbul’un son mandaları satılıyor: 40 günde 600 hayvan gitti” başlıklı haberine bakılırsa düşünmüyoruz.

Düşünmediğimiz gibi umursamıyoruz da...

Çünkü bağlı bahçeli köyler için İstanbul'da yer bırakılmamaya yemin edilmiş sanki. Tayakadınlı Cevdet Sevinç'in anlattıklarından öyle anlaşılıyor:

Babama dedemden kalmış mandalar, babamdan da bana geçti. Havalimanı oldu artık çocuklarım yapmaz. Üçüncü kuşağız ama çok mağduruz. 50 tane mandamız var. Bitirdiler. Köyümüzün 2 bin tane mandası vardı şimdi 300 tane çıkmaz. 4 kişi kaldık. Biri ben ve kardeşim. 2 bin hanelik köyde 4 kişi kaldık. 200 haneydi eskiden şimdi 2 bin haneyiz ama 4 kişi kaldık maalesef. Karşıda orman var ama geçemiyorum. Havalimanı, Teknofest sevdasına hayvanların geçtiği yolu tıkadılar. Gelip kimse açmıyor. Ne büyükşehir belediyesi açıyor ne Karayolları açıyor ne de havalimanı açıyor. Asfaltın üstünden de geçiremiyorum hayvanlarımı.

*

Ter bezleri az olduğu için, yaz sıcaklarını suda yatıp yuvarlanarak geçirmek zorundaymış mandalar. Suda bulandıkları çamur kuruyup dökülünce üstlerindeki parazitlerden de kurtuluyorlarmış. Ancak şimdi o suya ulaşmak için sıcak asfalt üstünde yürümeleri lazım!

Terleyemeyen canlıya sıcaktan yanan asfaltta yürümekten başka yaşam şansı vermeyecek kadar fahiş hatalarla yapılan şehircilik, marketteki fahiş fiyatlarda da pay sahibi midir acaba? O sorunun yanıtı da Safiye Sevinç'in sözlerinde saklı:

Sor bana bakalım sen, ‘5 kilo manda sütünden yoğurt yapıp yiyor musun, çocuklarına yediriyor musun?' diye. Yedirmiyorum. Yediremiyorum. Nasıl yedireceğiz? Okuyor çocuklar. Mecbur para kazanmamız lazım. Sütçüye vereyim de 5, 10 kuruş para kazanırım diyorum. Manda olduğu halde manda sütünden yoğurt yiyemiyorum."

Osmanlı sarayının güçlü kadını Daye Hatun'un adına yapılan okuldaki çocuklar için süt üretilen köyün çocukları yoğurt yiyemez hale gelmiş!

Mandaların terleyemediğine ikna olduğumuz gün, artık çok mu geç olacak?