YAZARLAR

Maraş Belediyesi'nin 'i'si, Maraş'ın hepsi…

Maraş’ın merkezinde belediye binası ayakta, “Kahramanmaraş Belediyesi” yazısının ilk ‘i’si yana yatmış görünüyor sadece. Ancak şehri yöneten belediyenin etrafında yıkılmamış, hasar almamış bina göremiyorsunuz...

Depremin 16. gününde Maraş’ın merkezine yürüyoruz. Yana doğru devrilmiş bir okulun önündeyiz. Depremde en dayanıklı olması gereken binalar herhalde -diğer kamu kurumları ile birlikte tabii- okullardır. Her yer yıkılsa okul yıkılmamalıdır. Orada çocuklarımız, geleceğimiz vardır çünkü. Normalde bunları düşünürsünüz 'deprem' ve ‘okul’u yan yana anınca. Şehirdeki yıkımın büyüklüğüne tanık oldukça bunlar da anlamsızlaşıyor: Bu okuldaki öğrenciler depremde içeride olsalardı ve binaları sağlam olsaydı kurtulacaklardı belki, evet. Ama okulun arkasından, sağından solundan görünen yıkım manzarası bu doğruları anlamsızlaştırıyor. Bir şehir bu kadar yıkılmamalı normalde. Bu kadar yıkılıyorsa, hastaneleri, ibadethaneleri, iş merkezleri, yüksek fiyata kiralanıp satılan konutları… Okulları nasıl duracaktı ki ayakta? Ve dursa, o çocuklar, dışarı çıksa nasıl yaşayabileceklerdi?

***

Maraş’ın yıkılıp yana yatmış okulunun bahçesinde bir sandalye duruyor. Üzerinde kitaplar var: Kuran tefsirleri, başka dini kitaplar, Nihal Atsız’dan ‘Bozkurtlar’… Okul kütüphanesindeki 'kutsal'lar, günah olmasın diye diğerlerinin arasından seçilip mi konulmuş o sandalyenin üzerine? Kütüphanede başka hangi türde kitaplar vardı ki acaba?

Okul penceresinde bir Atatürk büstü görünüyor, yüzü duvara dönük…
(Fotoğraf: Ardıl Batmaz)

***

Kahramanmaraş Belediyesi’nin de bulunduğu merkezdeyiz. Eskiden merkezmiş daha doğrusu. Şimdi Azerbaycan Bulvarı, Trabzon Caddesi gibi ana aksların her birinden azar azar kalmış bir alan sadece. Hiçbir ana hattan içeriye gidemiyorsunuz çünkü enkaz dolu.

Maraş’ın merkezinde belediye binası ayakta, "Kahramanmaraş Belediyesi" yazısının ilk 'i'si yana yatmış görünüyor sadece. Ancak şehri yöneten belediyenin etrafında yıkılmamış, hasar almamış bina göremiyorsunuz.

Tam önümüzden bir kamu aracı geçmeye çalışıyor ama jandarma durduruyor: "Kapatıldı bu yol"… Açık yol olması mucize zaten hal böyleyken. Ayakta görünen binaların buna daha ne kadar devam edebileceği meçhul.

***

Jandarma ve polis var etrafta. Farklı belediyelerin gönderdiği araçlar ve görevlileri de... Ama en çok dini vakıf ve kuruluşların görevlileri dikkat çekiyor. MÜSİAD’ın kurduğu çadırların çevresinde, yemek dağıtılan cami avlusunda insanlarla konuşuyorlar. Şöyle bir cümle duyuyoruz ‘Diyanet Vakfı’ önlüğü giyen birinden: "Suriyeliyse ölüme mahkum olsun Maraşlıysa yaşasın olur mu…" Sohbetin başını duyamadık ancak herhalde karşısındaki kişi, "Suriyeli göçmenlere yardım verilip Maraşlılara verilmemesinden" şikayetçi. Daha sonra Adıyaman’da da gördük bunu, sosyal medyada özellikle depremin ilk günlerinde Suriyeli göçmenleri hedef alan dezenformasyon bu şehirlerde yaşayan insanlar arasında benzer şekilde kulaktan kulağa yayılıyor. İnsanların yardım gelmeyince aç kalma korkusuyla üçüncü günden sonra marketlerden yiyecek aldıklarını ve başka çareleri olmadığını söylüyorlar örneğin. Buna hak da veriyorlar. Ama Suriyeliler söz konusu ise en kötü suçlamalar peş peşe sıralanıveriyor. Ya da şehirde hırsızlık, yağmacılık yaşandığı ama bunu yapanların hep dışardan gelen kişiler olduğu söyleniyor.

Diyanet Vakfı’ndan gelen kişi herhalde ‘devlet adamı’ gibi görüldüğü için bu soruyla karşılaşıyor o anda. 'Aynı ümmetin çocuklarıyız' içerikli yanıtı da bu duruma uygun görünüyor. Ancak o yanıtta, "Maraşlı yaşasın" diyen bir devlet organizasyonunun bile olmamasının verdiği bir temkinlilik de var. 'Maraşlı' için ne yapılabilmiş ki? Yapılan bütün açıklamaları, verilen bütün yanıtları anlamsızlaştırıyor Maraş’ın hali…

(Fotoğraf: Ardıl Batmaz)

***

Ve Pazarcık, depremin merkez üssü... 30 bin insanın yaşadığı bir ilçeydi burası depremden önce. Şimdi sokaklarında insan görmek imkansız. Bu durum, Maraş merkezde de böyle ama Pazarcık’ta ayakta kalan evlerin arasından geçerken sakin kalamıyorsunuz. Tutkalla yapıştırılmış camdan evler gibi görünüyor hepsi. İki apartmanın birbirinin üzerine kaç farklı şekilde devrilebileceğini düşünüyorsunuz bakarken. 1999 Marmara depremleri sonrasında çok tekrar edilen bir cümle vardı. "Apartmanların alt katlarına yapılan dükkanlar kolonları kestiği için yıkım büyük oldu. Bundan sonra buna izin verilmeyecek" deniyordu. Maraş ve Pazarcık’ta bu duyulmamış hiç! Duyulmamış ki cadde üzerinde alt katları yıkılıp yolların ortasına kadar devrilip öylece duran apartmanlar görüyorsunuz.

Maraş ve Pazarcık, İstanbul’da duyulur mu acaba?

Yarın: Altın çatallar alacak dünürüm bana…