YAZARLAR

Marek Hamsik ve Trabzon’da şampiyonluk sofrası

Çok sık maç kaçırmayan, hep oynamak isteyen, disiplin ve bağlılık duyguları yüksek bir oyuncu olan Hamsik, kariyerinin 12 yılını aynı kulüpte geçirdi. Üstelik o kulüp fena halde Trabzonspor’a benziyordu…

Bir ülke tarihinin tartışmasız en iyi futbolcusu olmak azımsanacak bir unvan değil. Bugüne kadar Türkiye’ye bu unvanı taşıyan az sayıda oyuncu izledik. İlk akla gelenler Gheorghe Hagi (Romanya), Didier Drogba (Fildişi Sahili), Samuel Eto’o (Kamerun), Şota Arveladze (Gürcistan), Goran Pandev (Kuzey Makedonya). Onlar kadar “kesin” olmamakla birlikte dileyenler Harry Kewell (Avustralya), Radamel Falcao (Kolombiya) ve Jay-Jay Okocha’yı (Nijerya) da listeye dâhil edebilir. Bu ayrıcalıklı listeye eklenen son isim ise Slovak Marek Hamsik oldu. Ancak Hamsik’in Trabzonspor için doğru tercih olmasının sebebi bu unvanı değil. Kariyerinde eksik kalan lig şampiyonluğunu almak için göstereceği iştah, Bordo-Mavililer için kilit bir rol oynayabilir.

TEKLİF VE ISRAR

Hentbolcu bir anne ve futbolcu bir babanın oğlu olan Marek, yetenekli bir oyuncuydu. Yerel takımı Jupie Podlavice’de oynarken Sparta Prag’ın kendisiyle ilgilendiği söylense de somut bir teklif gelmedi. Bir diğer talibi Slovan Bratislava’ydı; ama onlar da daha 15 yaşını doldurmamış bir çocuk için 5.000 Euro bonservisi ödemek istemiyordu. O noktada ilginç bir şey oldu. Marek’in babası Richard Hamsik, oğlunun yeteneğine ve karakterine güveniyordu. Bu yüzden Bratislava’ya gitmesi için gereken bonservis bedelini kendisi ödemeye karar verdi. Eş dosttan borç aldı, üstüne Skoda Felicia marka arabasını sattı ve parayı denkleştirdi. Böylece Marek ülkesinin en büyük takımına transfer oldu. 16 yaşına yeni girmişti.

Alışılmadık biçimde başlayan kariyeri alışılmadık uğraklarla ilerledi. Genç takımdaki başarısının ardından Slovakya Süper Ligi’nde hiç oynamadan ve tek kelime İtalyanca bilmeden Serie A’ya, Brescia’ya transfer oldu. 17 yaşında Brescia formasıyla ilk kez sahaya çıktı ve İtalya’da forma giyen üçüncü Slovak oldu. Brescia küme düştü, ama Hamsik ertesi sene Serie B’de sergilediği performansla dikkat çekmeyi başardı ve 2007 yılında, henüz 20 yaşındayken kendini Napoli’de buldu.

10 YIL SONRA

29 Aralık 2017 akşamı Serie A’da Crotone-Napoli maçına çıkan konuk ekip oyuncularının formasında alışılmadık bir detay vardı. Sol kollarında tuhaf bir yama görünüyor, üzerinde Marek Hamsik’in yüzü ve “17 – SSC Napoli – All Time Top Scorer” yazısı seçiliyordu. Napoli, son Udinese maçında attığı golle kulüp tarihinin en golcüsü olan yıldızına özel bir jest yapmak istemişti. Ne de olsa burası kültler ve ilahlar yaratmayı severdi. Hamsik’in kırdığı rekorun eski sahibi, biraz tanıdık biri. Şu anda Napoli’nin stadı onun adını taşıyor.

29 Aralık 2017 tarihli Crotone-Napoli maçında deplasman ekibinin forması.

Kaynak: Napoli SSC resmi Twitter hesabı

Hamsik’i Napoli’de ikon haline getiren sadece attığı goller değil. Hatta bu rekoru çok geçmeden Dries Mertens’e kaptırdı. Ama başka unvanları da var. Örneğin 2008 yılında Serie A’da yılın en iyi genç oyuncusuna verilen “Oscar del Calcio” ödülünü kazanan ilk yabancı oyuncu oldu. Oylamada şimdilerde Adana Demirspor forması giyen Mario Balotelli’yi geride bıraktı. Ardından 22 yaşında Napoli tarihinin en genç kaptanı oldu; ayrıca 520 karşılaşmayla kulüp tarihinde en çok maça çıkan isim oldu.

Fakat Hamsik’in Napoli’deki statüsü rakamlara ve unvanlara sığacak türden de değil. Kariyerinin en parlak günlerinde Premier Lig’den gelen yoğun ilgiye yüz vermedi. Halbuki İtalyan şehrinde iki kez silahlı ve maskeli saldırganlarca soyulmuş, hatta bir defa da hamile olan eşinin arabası gasp edilmişti. Ama Hamsik huzurluydu ve kalıp daha fazlası için mücadele etmeyi seçti. Karşılığında iki İtalya Kupası ve taraftarın gözünde – Maradona bir yana – ikon haline geldi. Ama çok yaklaşmasına rağmen ligde Juventus hâkimiyetini kıramadı. Maalesef genellikle bireysel unvanlarıyla anılmasının bir sebebi de buydu. Aynısı milli takım kariyeri için de geçerli.

MİLLİ TAKIM VE NAPOLİ SONRASI

5.5 milyon nüfuslu Slovakya henüz 1993 yılında kuruldu; ama 100.000’e yakın lisanslı futbolcu mevcudu ve Çekoslovak futbol geleneği düşünülünce Hamsik’in “1 numara” titri etkileyici. Ülkesinden altı yaş büyük olan 34 yaşındaki orta saha oyuncusu Slovakya Milli Takımı’nda en genç kaptan olan, en çok forma giyen ve en çok gol atan isim. Gençlik döneminde bazen kulüp performansını milli takıma taşımamakla eleştirilse de zaman içinde hak ettiği saygıyı gördü. Bugüne kadar Slovakya’nın katıldığı üç uluslararası turnuvada (2010 Dünya Kupası, Euro 2016 ve Euro 2020) kadronun yıldızıydı.

31 yaşında Napoli’den Çin Süper Ligi’ne giden Hamsik, iki yılını Dalian Professional takımında geçirdikten sonra geçtiğimiz Mart ayında Avrupa’ya dönmeye karar verdi. Euro 2020 öncesi milli takıma hazır gitmek için kulüp arıyordu ve transfer döneminin kapanmadığı az sayıdaki ülkeden biri olan İsveç’e yöneldi. Göteborg ilk günden itibaren geçici bir çözümdü ve orada kalıcı olmadığı belliydi. Haziran başında, Euro 2020’nin hemen öncesinde Trabzonspor’a imza atarak, Karadeniz ekibinde forma giymiş (Marek Cech, Marek Sapara, Robert Vittek, Jan Durica, Matus Bero, Juraj Kucka ve Tomas Hubocan’dan sonra) sekizinci Slovak oldu.

İYİ YAŞLILAR - KÖTÜ YAŞLILAR 

Türkiye’de büyük takımların otuzlu yaşlardaki yıldızları transfer etmesi herkesin alışkın olduğu, hatta – haklı olarak – çokça şikâyet ettiği bir konu. Ama her konu gibi bu da doğru ve yanlış olmak üzere iki net kategoriye ayrılmıyor. Uygun yapıyı kurduğunuz takdirde kalite ve deneyimi dışarıdan, görece yaşlı oyuncularla da enjekte etmek mümkün. Tabii burada maliyet, form, karakter gibi kriterler işin içine giriyor.

Maliyet açısından bakınca, Hamsik yılda 1.5 milyon Euro’dan iki senelik sözleşme imzaladı. Geçmiş örneklerle kıyaslanınca bu kontratın hem bedeli hem de süresi makul sayılabilir. Asıl önemli olan ise oyuncunun kronik sakat, nazlı veya “ununu eleyip eleğini asmış” olmaması. Başka bir deyişle, Hamsik’in bugüne kadar yaptıkları, ona beklediği takım başarılarını getirmediği için hâlâ yapacak işi var. Çok sık maç kaçırmayan, oynamak isteyen, disiplin ve bağlılık duyguları yüksek bir oyuncu. Kariyerinin 12 yılını aynı kulüpte geçirdi. Üstelik o kulüp fena halde Trabzonspor’a benziyordu.

BENZER SULAR

Napoli yıllar boyu kendini İtalya’nın kuzeyli devleri Juventus, Milan ve Inter’e, Trabzonspor ise İstanbul’un üç büyüklerine karşı bir panzehir olarak sundu. Trabzonspor’un 1975-84, Napoli’nin ise 1985-90 dönemindeki başarıları bu kulüplere yerel aidiyeti güçlendirdi, hatta ülke çapında taraftar kazandırdı. Bu dinamizm sayesinde iki ekip de otuz yılı aşkın süredir şampiyon olamamalarına rağmen hemen her sezona aynı umutla başladılar. Yerleşik büyüklere karşı çıkmanın getirdiği ekstra motivasyon ve kendilerini bu karşıtlık üzerinden tanımlamak, seslerinin gür çıkmasını sağladı. Ama bu gürültülü tutkuya rağmen ikisi de bir türlü beklenen zaferi yaşayamadı.

Kısacası Hamsik’in Trabzon’da bulduğu ortam, 12 yıl geçirdiği Napoli’den pek farklı değil. Bu tarz kulüplerde duyguların bazen haddinden fazla güçlü bir etken olduğunu, kısa süre içinde ciddi psikolojik iniş-çıkışlar yaşanabildiğini, kentte yaşayan herkesin futbol ve takım hakkında bir fikri olduğunu, ekibin birkaç iyi veya kötü sonuçla şampiyon ya da fiyasko ilan edilebileceğini birinci elden tecrübe etmiş bir oyuncu. Zaten ilerleyen yaşına rağmen onu Trabzonspor’a uygun bir transfer kılan da bu. Hamsik bu sularda çok yüzdü; en az Bordo-Mavililer kadar başarıya aç; kariyerinde bir türlü kazanamadığı lig şampiyonluğuna burada ulaşmak istiyor.

Üstelik bu denklemde Hamsik ve Trabzonspor’un yanında üçüncü bir isim de var: Teknik direktör Abdullah Avcı. Tıpkı yeni yıldızı ve takımı gibi, Avcı da kariyeri boyunca hep son adımı atamamakla eleştirildi ve çok yaklaştığı büyük zaferleri elinden kaçırdı. Eğer Hamsik-Avcı-Trabzonspor üçlüsü birlikte şampiyon olurlarsa, futbolun ilginç hikayelerinden birine imza atacaklar. Bu gerçekleşmezse, “kazanan” olmadıkları yönündeki argüman daha da güçlenecek. Üstelik Avcı ve Hamsik’in yaşları ve kariyer eğrileri düşünülünce, Trabzonspor ikisinin de son şansı olabilir. Bu yolculukta son dönemin en iyi çift ayaklı oyuncularından biri olan Hamsik ara paslarına, uzaktan şutlarına ve kazanma arzusuna çok ihtiyaç var.

SOFRA 

Süper Lig’de bu sezon dört büyükler son yıllara göre daha baskın bir görüntü çiziyor. Fenerbahçe ve Galatasaray gençlere dayalı taze bir mutluluğa tutunuyor; ancak biri teknik direktör ve sistem değişikliği, diğeri de kadro sirkülasyonu sebebiyle adaptasyonla zaman kaybedebilir. Son şampiyon Beşiktaş hem oyununun hem de kadrosunun oturmuş olması sayesinde avantajlı görünüyor. Ama onların başında da Türk takımlarının baş etmekte çok zorlandığı ve sevinmesi gerekirken yerindiği Şampiyonlar Ligi “belası” var. Üstelik kuraların çekilmesiyle birlikte “çıkar mıyız?” diye düşündüren kafa karıştırıcı bir gruba düştüler. Beşiktaş’ın kadro derinliğinin hem yurtiçine hem Avrupa’ya yetip yetmeyeceği şüpheli.

Trabzonspor da sorunsuz değil. Sol bekte yeterli kaliteye sahip olup olmadıkları şüpheli. Orta sahada kalite var, ancak son dönemde Türk futbolunun en temel sorunlarından olan tempo ve dinamizm, Bordo-Mavililer için de probleme dönüşebilir. Siopis ve Berat’ın büyük efor göstererek gereken sertlik katkısını yapması ve yaratıcı isimleri taşıması gerekecek. Hücumda Gervinho ve Nwakaeme’nin defansif disiplin ve takım oyununa bağlılık konusunda geçici kopuşlar yaşaması mümkün.

Ama yaratıcılık konusunda ligin en leziz ekibi olabilirler. Abdullah Avcı’nın karakteristik yaklaşımının aksine, Bordo-Mavili taraftarı çok gol atıp çok gol yedikleri, heyecanı ve hareketi bol bir sezon bekliyor gibi görünüyor. Hamsik’in oynadığı Napoli böyle şeylere bayılırdı. Hamsik’in oynadığı Trabzon da çok keyif alacak. Trabzonspor yönetimi oluşturduğu kadroyla şampiyonluk sofrasını kurduğunu düşünüyor. Çalımlar, ara paslar, uzaktan şutlar, aşırtma vuruşlar bu sezon belli ki masadan eksik olmayacak. Mezeler harika, ama bunca yıldır biriken iştahı doyurmak için ana yemek şart. Hamsik de Avcı da Trabzon da kurt gibi aç…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.