Maryam'la tanışmak
Maryam Madjidi'nin yeni kitabı 'Benim Adım Maryam', Ferhat Sarı çevirisiyle Ginko Çocuk tarafından yayımlandı. Belçikalı çizer Claude K. Dubois’in, Maryam’ın içinden geçen duyguları birkaç dokunuşla görünür kıldığı pastel illüstrasyonlarının eşlik ettiği hikâye, son derece sade bir dille ve son derece çarpıcı bir şekilde sığınmacı bir çocuğun yaşadığı ruhsal çalkantılara ayna tutuyor.
Güneş Kocagöz
Dünya’da ve Türkiye’de ilk romanı 'Marx ve Oyuncak Bebeği' ile kendinden söz ettiren Maryam Madjidi yeni kitabı 'Benim Adım Maryam'ı bu kez çocuklar için yazdı. Concourt ve Ouest-France Etonnants Voyageurs Roman Ödülü’nün yanı sıra Notre-Dame de Sion Fransız Lisesi ile Notre-Dame de Sionlular Derneği tarafından 2008 yılından itibaren düzenlenen NDS Edebiyat Ödülü'nün de sahibi olan yazar, 'Benim Adım Maryam'da bir kez daha kendi geçmişinden ilham alıyor.
Göçe birinci elden tanıklık etmiş, küçük yaşta sığınmacılığı deneyimlemiş bir yazar Madjidi. 1980 yılında Tahran’da, İran İslam Devrimi’nin hemen akabinde doğar. Ülkedeki komünist mücadele içerisinde aktif yer almış ailesinin İran’da, baskı ve kovuşturmalardan uzak, özgürce yaşaması olanaksızlaşınca, 6 yaşındayken anne babasıyla birlikte Paris’e yerleşir.
Siyasi nedenlerden dolayı sürgün yaşamı sürdüren yetişkinlerin karşılaştıkları zorlukları, baş etmek zorunda kaldıkları çelişkileri, yeni ile eski “vatan”ları ile bağlarını kurarken kimliklerini yeniden var etme mücadelelerini anlatan hikâyelere aşikârız. Peki, bir çocuk nasıl yaşar bütün bunları? Örneğin tüm oyuncaklarını, çok sevdiği büyükannesini, sokakta birlikte oyun oynadığı arkadaşlarını neden geride bırakmak zorunda olduğunu bilmeden bir gün “Ora”dan kalkan bir uçağa binen ve indiğinde kendini “Bura”da bulan küçük Maryam ne yapar?
Maryam oyun oynamaz, çünkü yeni yerleştiği küçük apartman dairesindeki odası bomboştur. Ailesi ona yeni oyuncaklar almaya söz verir ama Maryam, o güne dek tüm sevinç ve dertlerine ortak olan bebeklerini ve pelüş hayvanlarını özlemektedir.
Maryam konuşmaz. Çünkü kafasında “Ora”nın dili ile “Bura”nın dili durmadan çarpışmaktadır. Okulda “herkes gibi” olmak isteyen Maryam, bir yandan anne-babasının konuştuğu dilden utanmakta, öte yandan “yeni dil”in inceliklerine henüz hâkim olamadığı için arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle iletişim kurmaktansa suskunluğu tercih etmektedir.
Maryam yemek yemez. Tüm tatlar ve kokular ona yabancıdır. Zamanında büyükannesinin mutfağından yükselen nefis kokuların onda uyandırdığı huzur ve güven duygusuna kıyasla okul kantininde önüne sürülen garip yiyecekler tek kelimeyle korkunçtur. O kadar ki öğretmenlerden, arkadaşlardan, ailesinden yükselen “Ama yemek zorundasın!” ısrarları da Maryam’ı yemek yemeye ikna edemez.
Oynamaktan, konuşmaktan, yemekten kesilen bir çocuğun derdini hayal edebilir misiniz? Maryam’ın derdi, kendini yabancı bir kültürde, düşüncelerini ifade edemedikleri bir dilde, hiç tanımadıkları insanlar arasında bulan; geldikleri yerde ya da kitaptaki deyimle “Ora”ya paraşütle inmişçesine yepyeni bir hayatla baş etmek zorunda kalan sayısız göçmen çocuğun derdine benziyor. Maryam, tıpkı onlar gibi küçücük, güvensiz ve yapayalnız hissediyor.
Ta ki okulda, yanında gözlerinin içi gülen o küçük kız belirinceye dek. Bir çocuğun bir çocuğa önyargısız dokunuşudur dil bariyerini yıkan; farklı kültürler arasında yükselen duvardaki geçitleri fark ettirip onları büyüten; yeniyi tanıdık ve güvenli kılan…
Türkiyeli okurun 'Akim Koşuyor' ve 'Kimsesiz' adlı sıra dışı, resimli kitaplardan tanıdığı ünlü Belçikalı çizer Claude K. Dubois’in, Maryam’ın içinden geçen duyguları birkaç dokunuşla görünür kıldığı pastel illüstrasyonlarının eşlik ettiği hikâye son derece sade bir dille ve son derece çarpıcı bir şekilde sığınmacı bir çocuğun yaşadığı ruhsal çalkantılara ayna tutuyor.
Maryam, yanından ayrılmayan küçük arkadaşıyla oyun oynamaya başladığı andan itibaren çocukluğa da, yaşama da geri dönüyor. Artık yepyeni bir hayatı var ama güvendiğiniz bir arkadaş yanınızdaysa yeni dediğiniz nedir ki?
Eğer siz de her çocuğun, sonunda Maryam’ın da yaptığı gibi, bir köşede tek başına suskunluk içinde oturan o küçük yabancıya çekincesiz yaklaştığı; dil, din, cinsiyet ayrımı yapmaksınız yaşıtlarını oyuna davet ettiği bir ülke hayal ediyorsanız, bu kitabı onlara okutmalısınız!
Ferhat Sarı’nın Türkçeleştirdiği, Ginko Çocuk’tan çıkan kitabın her sayfasını renklendiren resimleri, geniş satır aralığı ve font büyüklüğü en küçük okurlar için bile okuma rahatlığı sağlarken, hüzün ile coşku arasında ince bir denge tutturan içeriği büyük küçük herkesi göçmen çocuklar üzerine düşünmeye davet ediyor.