Masallar ataerkil toplum yapısı ile mi özdeşleşti?

Sema Çeker'le İnkılap Yayınları tarafından yayımlanan 'Masal Kadın' kitabını konuştuk. Çeker, "Masalların bu kitabı okuyanlara ilham olmasını istedim” dedi.

Google Haberlere Abone ol

Saliha Ulusoy

DUVAR - ‘Masal Kadın’, kadının geçmişten günümüze, mitlerden masallara toplumdaki yerine atıfta bulunuyor. Tiyatro oyuncusu, yazar Sema Çeker’in kaleme aldığı kitapta devler ülkesinde, büyücüler diyarında ve altın kaplamalı saraylarda maceradan maceraya koşarken söz konusu edilen kadınların bu yeni hali çok başka...

Sema Çeker’e kitabı ve masallarla ilgili merak ettiklerimizi sorduk, geçmişten günümüze masalların gelişimini konuştuk.

Oyuncu ve hikâye anlatıcısı kimliğiniz ile tanınıyorsunuz. ‘Masal Kadın’ ile yazar olarak yayın dünyasına ilk adımınızı attınız. Öncelikle kitabın serüveninden bahsedelim; ‘Masal Kadın’ı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Hikâye-masal anlatıcılığıyla ilgilenmeye başladığım ilk zamanlardan itibaren masallarda kadın meselesi hep karşıma çıktı. Bir mekânda masal anlattığımda ya da çeşitli gruplara bu alanda atölye çalışması düzenlediğimde mutlaka “Kadınlar masallarda neden ezik, kurtarılmayı bekliyor, çirkin bir kurbağayı öpmek zorunda kalıyor” gibi sitemlerle karşılaştım. Uzun uzun, aslında durumun tam olarak böyle olmadığını defalarca kez anlatmak durumunda kaldım. Elbette gelen tüm bu sitem ya da sorulardan sonra masallarda kadın konusuyla ilgili farklı bakış açılarını anlamak adına çok fazla araştırma yaptım. Öyle ki konuyla ilgili bu araştırmalardan sonra bilimsel bir makale yazdım. Elbette sadece kısıtlı bir kesime ulaşacaktı ama bana göre yine de önemli bir kaynaktı. Zaten masal kitapları okurken hep beğendiğim masalları not alma alışkanlığım vardı. O masallara dönüp baktım, kadınların hiç de ezik olmadığı masallardı. Masalda kadın meselesinin korkutucu olmadığının altını çizmek ve bu masalların küçük bir kısmını bir kitapta toplamak istiyordum. Pandemi başladığındaysa herkes gibi ben de eve kapandım. Benim için evde kaldığım her gün çok kıymetliydi ve pandeminin başlarında kitabı yazıp tamamladım.

'BU KİTAPTA SADECE KADINLARIN BAŞROLDE OLDUĞU MASALLAR OLSUN İSTEDİM'

Bu kitabı bir amaç doğrultusunda kaleme aldığınızı düşünürsek, bu amaçtan bize bahsedebilir misiniz?

Anlattığımız hikâyelere dönüşürüz. Son yıllarda çok yaygın bir şekilde gazetelerde, televizyon haberlerinde ya da programlarında, izlediğimiz filmlerde ya da dizilerde kadınların mağduriyetlerine ağlıyoruz, üzülüyoruz. Oysa baskıya, tacize, şiddete maruz kalan kadın kadar erkek de var. Zaten bu erkekler genelde döngünün devamlılığını sağlıyor. Belki intikamını aynı yöntemleri fiziksel olarak kendinden daha zayıf gördüğü kadın ya da çocuk üzerinde uyguluyor. Bir toplumun doğaya, hayvana nasıl davrandığına baktığınızda kadına verilen değeri de çok rahat anlarsınız. Kadın doğurganlığıyla, doğayla özdeştir. İlk besin kaynağıdır, ilk öğretmendir. Kadınlar da bir toplumun bakış açısını belirleyecek kadar güçlüdür. Ben istedim ki bu kitapta sadece kadınların başrolde olduğu masallar olsun. Masallarda kadınlar her şeyi yapıyor. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, düşmanlar ne kadar çetin olursa olsun kadın kahramanlar bir şekilde ya zekâsıyla ya kaçarak ya savaşarak mutlaka sonunda mutlu sona erişiyor. Bazen evet sabretmek zorunda kalıyor, bazen sadece öpülmek için bekliyor, bazen karşısına çıkan dostlardan yardım alıyor. Tıpkı hayatın içinde olduğu gibi masallardaki bu kadınlar hem kendi hayatlarını hem de dünyayı dönüştürebiliyor.

Masal diyarında her şeyin mümkün olduğunu görmek bana kalırsa çok güçlü bir motivasyon kaynağı. Çünkü masal sembollerin diliyle konuştuğu için bilincin derinlerine kadar işleniyor. Böylece birey ihtiyaç duyduğu anda aradan yıllar geçse de masal ya bir sahnesiyle ya da bütünüyle bir şekilde bilinçte canlanıyor ve kişiye rehberlik ediyor. Bunu en iyi babaannemde deneyimledim. On üç yaşında dinlediği bir masal sayesinde hayatının en zor dönemlerinde masalı hatırlayıp tekrar toparlanmayı başarmış... Masal, hayatın hiç de tozpembe olmadığını söylüyor. Evet, ne yaşarsan yaşa geçecek diyor. Ne engelle karşılaşırsan karşılaş aşılacaktır diyor. Hayatın içinde defalarca kez yanlış sapaktan girsen de sonunda doğru yolu bulacaksın, diyor. Ben de bütün bu yönleriyle masalların bu kitabı okuyanlara ilham olmasını istedim. Özellikle kadınlara. Öpülmeye mi ihtiyaçları var, o zaman bunu sevdiklerinden kolayca talep edebilsinler. Kaçmaları mı gerekiyor, kaçacak gücü ve cesareti bulabilsinler. Savaşmak mı gerekiyor, kaybetmekten korkmasınlar. Yeni bir başlangıç mı gerekiyor, yol ne kadar sancılı olursa olsun mutlu sonla biteceğini bilsinler…

Size ilham veren bir olay ya da durumla karşılaşmış mıydınız?

Yıllar önce hayatımda her şeyin alt üst olduğunu düşündüğüm ve dengemi kaybettiğim bir dönem vardı. Şimdi geriye dönüp baktığımda iyi ki dediğim bir dönem. Böyle zamanlarda herkesin yaptığı gibi kendi sığınağıma dönmek istedim. O sığınak benim için babaannemdi. Başkası için yorgan altı, sahil kasabası, arkadaş omzu ya da uzun uzun yürüyüşler olabilir. İstanbul’dan çıkıp memlekete gittim. Kış mevsimiydi ve evde soba yanıyordu. Çocukluğumdan beri en sevdiğim ve bana yuva hissi veren detaylardan biridir soba. Yüzümde sürekli bir gülümseme vardı çünkü üzgün olduğumu babaanneme belli etmek istemiyordum. Ama o bir Anadolu kadınıydı ve sezgileri çok güçlüydü. Yüzüme uzun uzun bakıp beni yanına çağırdı. Otur dedi, sana bir masal anlatacağım. Şaşırdım. Babaannemden daha önce masal dinlediğimi hatırlamıyorum. Gülümseyip yanına oturdum. Babaannem başladı anlatmaya. Zaman-mekân-gerçeklik algılarını kırıp, beni alıp bambaşka bir diyara götürdü: Hakikat diyarı... O diyarda yaşayan masal kahramanlarının taklidini yapıyor, bazen sessizlik anları oluşturup bekliyor, bazen sesini yükseltip bazen fısıltıyla konuşuyor, bazense kendi yorumlarını katıp özlü sözlerle eleştirisini yapıyordu. Büyülü bir andı. Anlattığı masal uzundu ama göz açıp kapayana kadar bitmişti. Ağlamamak için kendimi çok zor tuttum çünkü masal, içinde bulunduğum ve bana çok ağır gibi görünen her meseleyi hafifletmişti. İşte o gece düştüm masalların peşine.

Masal Kadın, Sema Çeker, 236 syf., İnkılap Kitabevi, 2022.

Kadının gücünü ve kutsallığını hatırlatan bu kitabın yazım sürecinde karşılaştığınız zorluklar nelerdi, nasıl aştınız?

Sanırım masal anlatmak, yazmaktan çok daha keyifli ve kolay. Çünkü anlatırken seyirciyle kurulan bağla birlikte doğaçlama ilerleyen bir yolculuk oluyor. Her şey daha canlı, daha güçlü oluyor. O yüzden bu kitabı da sanki insanların gözüne bakarak anlatıyormuşum gibi hissederek yazmaya çalıştım. Sadece masalları seçerken biraz zorlandım diyebilirim. Elimde olsa hiç eleme yapmaz ve birkaç ciltlik bir kitap yazabilirdim. Ama bu kitaba giren masallar yazma sürecinde bana en iyi hissettiren ve anlatmaktan çok keyif aldığım-alacağım masallardı diyebilirim.

'BEN, SEN, O DEMEZLER. BİR KIZ, BİR ŞEHZADE, BİR PRENSES DERLER'

Hepimiz masallarla büyüdük. Edebiyatımızın önemli bir unsuru olan masalların tarihinden ve gelişiminden bahsedecek olursak, yüzyıllardır süregelen ve anlatılan masal kalıplarının ataerkil toplum yapısına adapte edildiğini söyleyebilir miydiniz?

Masallar bin yıllardır kulaktan kulağa aktarılan sözlü kültürün en güçlü metinleri. Masallardan belli bir kanava vardır. O kanava, anlatıcının yorumuyla şekillenir. Anlatıcı, bir masal kahramanını erkekse kadın, kadınsa erkek bile yapabilir. Her anlatı bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkar. Bazen sadece başa çıkamadığımız şeylerle dalga geçmek için, bazen travmalarımızın üstesinden gelebilmek için, bazen uluorta söyleyemediğimiz gerçekleri aktarmak için, bazen sadece “yanındayım seni anlıyorum” demek için, bazense tecrübelerimizi aktarmak için anlatma ihtiyacı duyarız. Bütün bu duyguları, düşünceleri, tecrübeleri en kolay aktarabildiğimiz metinlerdir masallar. Sembollerin diliyle konuşurlar. Zaman mekân algısını kırarlar. Ben, sen, o demezler. Bir kız, bir şehzade, bir prenses derler. Dinleyen kişi için bu çok rahatlatıcıdır.

Eskiden komün halinde yaşayan insanlar ateş başında toplanıp masallar anlatırlarmış. Bu masallar genellikle ortak bir korkuyu yok etmek, birlik beraberliği sağlamak, tecrübeleri bir sonraki nesle aktarmak gibi ihtiyaçları karşılamış. Anaerkil toplum yapısına bakıldığında kadının nasıl ön planda olduğunu kolaylıkla görebiliyoruz. Ocağın bekçisi, şifacı, bilge kadınlar doğayla özdeş sayıldığından kadına karşı büyük bir saygı olduğu antropoloji çalışmalarında açıkça görülüyor. İlk şamanların da kadın olduğu düşünülüyor. Hatta erkek şamanlar ayinlerinde daha güçlü olabilmek için kadın şamanlar gibi giyinip süslenirlermiş. Demirin bulunmasıyla anaerkil toplum yapısından ataerkil toplum yapısına geçilmiş. Asıl kırılma işte o zamanlarda başlamış. Sonrasında zaten Ortaçağ'da kadınları sindirme amaçlı ortaya çıkan cadı katli ile birlikte gerçekten şifacı, anlatan, bilge kadın darbe almış. Bizim kültürümüzde (yozlaşmamış) zaten kadın el üstündedir. Saygı görür. Doğanın dilini bilir. Ocağın bekçisidir. Ama kadının hareket alanı erkekten daha kısıtlıydı elbette. Köy köy gezen masalcılar genellikle erkekti. Sonrasında zaten yine sahada derleme yapanların da büyük çoğunluğu erkek olduğu için elbette böyle bir süreçte anlatılara erk bir dilin hâkim olması şaşırtıcı olmaz.

'MASAL BİR YORUMDUR, TAMAMEN BİREYSELDİR'

Masallar genel olarak çocuklara özel görülüyor ama elbette büyüklerin de birçok masaldan alacağı bir ders ya da çıkarımda bulunacağı bir durum vardır. Genel olarak baktığımızda, özellikle de kadınların bu masallarda hep arka planda ve güçsüz olarak değerlendirildiğini düşünürsek masalların çocuklar üzerinde ya da insan psikolojisi üzerinde olumsuz değerlendirilebilecek bir tarafı olabilir mi?

Masalların tarihine bakıldığında aslında çok sonradan çocuklar için anlatılan metinler olarak görülmeye başlıyorlar. Masallar eskiden çoluk çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek herkesin bir aradayken anlatıldığı metinlerdir. Sanayi Devrimi'yle birlikte köylerden kentlere göçlerin başlaması, matbaanın icadıyla masalların kitaplara sıkışması, Grimm Kardeşler’in ve Charles Perrault gibi isimlerin masalları çocuklar için yeniden uyarlayarak anlatmaları gibi süreçler, bu anlamda masalları devrim niteliğinde etkileyen süreçler. Yani masalların binlerce yıldır var olduğunu düşünürsek sadece çocuklara anlatılan metinler olarak görülmeye başlanması çok yeni bile diyebiliriz. Ebeveynler evet, bu masal çocuğumu kötü etkiler mi diye korku duyuyor. Kız çocuklarının kurtarılmayı beklemesini istemiyorlar. Bir kurtla karşılaşmasından korkuyorlar. Aç gözlü çocuk yiyen bir cadıdan bahsetmenin travma yaratacağından endişe duyuyorlar… Bu liste uzadıkça uzayabilir. Fakat unutulmaması gereken bir şey var ki o da yetişkinlerin aslında çocuktan çok kendilerinin bundan etkilenmesi, korkması. Kaldı ki günümüzde çocuklar tabletlerden başını kaldırmıyor, sanal ortamda geziniyor, televizyonun karşısında yetişkinle birlikte tuhaf diziler izliyor. Asıl korku verici olan bu. Çocuk, masalın hayal ürünü olduğunu düşünüyor. Masal dünyasını bu dünyadan ayrı tutuyor.

Size kendi yaşadığım bir örneği anlatayım. Bir gün yengem yeğenime masal anlatırken Külkedisi annesini kaybetmiş diyor ve anlatmaya devam ediyor. Ölmüş diyemiyor. Hem çocuk korkmasın diye hem de belki bir çocuğun annesinin ölmesini doğru bulmadığı için. Masal boyunca yeğenim sürekli yengeme aynı soruyu soruyor: “Anne, külkedisinin annesi nereye kaybolmuş?” Annesi cevap veremeyip sadece masalı anlatmaya devam ediyor ve sonunda yeğenim yengeme diyor ki, “Lütfen halamı arayıp sorar mısın, o masallar dünyasını iyi bildiği için külkedisinin annesinin nereye kaybolduğunu bize söyler.” Şimdi burada kim korkuyor, kim masal dünyasının başka bir hayal âlemi olduğunun farkında, bunu düşünmek lazım. Masal en az iki kişi arasında göz teması kurularak aktarılan bir metindir. Masalda bir engel varsa en az iki kişisinizdir o engeli aşmak için çabalayacak olan. Bu çok büyük bir güç anlamına geliyor. Çocuk ve ebeveyni arasında ki bağı güçlendirecek ve güvenle yol alınabilecek paylaşım anı anlamına geliyor. Asıl, çocuklar izledikleri dizileri, sanal dünyada oynadıkları oyunları gerçek sanıyor. Bir masal dinledikten sonra uçmaya çalışarak ölen bir çocuk duymadık ama bir film ya da dizi izledikten sonra uçabileceğine inanıp yüksek katlı binalardan kendini boşluğa bırakan çok fazla çocuğun haberini okuduk.

Evet, yetişkinler masallarda geçen bazı ögelerden oldukça rahatsız oluyor ve korkuyorlar. Aslında o korku yetişkinin kendi korkusu. Sonuçta masal bir yorumdur, masal tamamen bireyseldir; okuyanın ya da dinleyenin kendi yolculuğudur. Bir masal rahatsızlık veriyorsa bireyin kendi iç dünyasında ortaya çıkmaya çalışan bir yarayı kaşıdığı içindir genel olarak. Çok yaygın sözlerden biridir: Masallar çocukları uyutur, büyükleri uyandırır…

Kitabın içinde baştan yazılmış birçok masal var. Bu masallardan en çok önemsediğiniz ya da sizin için daha özel bir anlam ifade eden masal var mı? Hangisi?

Bu kitapta yazılmış masalların içinden iki tanesini ben yazdım. Bunlardan biri babaannemden ilham aldığım 'Akhuş Ağacı' masalı. Kitapta yer alan bütün masallar benim için çok özel ama elbette bu masalla farklı bir bağım var. Ben daha küçük bir çocukken babaannem her gece benim küçücük ellerimi avucunun içine alır ve beni öyle uyuturdu. Yıllar sonra ondan ilhamla yazdığım bu masalın benim için yeri ayrı diyebilirim. İçinde babaannemin bana kendisiyle ilgili anlattığı hikâyelerle birlikte benim onu bir masal kahramanı olarak hayal dünyamda çıkardığım yolculuk var. Bu masal sayesinde ikimiz arasında kurulan bağ sonsuza kadar yaşayacak ve umarım bambaşka insanlara da ilham olacak.