Masumlar Apartmanı: Kadın bedeni, iğrenme, iyileşme
Tıpkı ilkel toplumların murdarlık ritüellerinde olduğu gibi, Safiye ve Gülben de içine hapsoldukları “pis” kadın/anne bedeninden çıkış yolunun iğrenme ve temizlikten geçtiğine inanmaktadırlar. Tıpkı bu murdarlık ritüellerinde olduğu gibi temizliğin akışını belirleyen belirli hareketler, sayılar vardır. Safiye karakteri kendi belleğinde cinsellik, bedensel haz ve günahla ilişkilendirdiği her anısından sonra kendisini kazırcasına yıkamaktadır.
Kübra Kangüleç Coşkun
TRT 1’de yayınlanan Masumlar Apartmanı, kuşkusuz son zamanların en çok gündem olan Türk dizilerinden bir tanesidir. Herkesin dilinde olan bu dizideki meşhur çöp dairenin aslında ataerkil söylem tarafından pis, günahkâr ve iğrence indirgenen kadın/anne bedeninin somutlaşmış hali olarak okunabileceğini biliyor muydunuz?
Çağdaş edebiyat eleştirmenleri ve psikanalistler arasında hatırı sayılır bir yeri olan Julia Kristeva psikanalizde anne figürünün ve dolayısıyla kadın vücudunun önemi hakkında farklı çalışmalara imza atmış ve öznenin kimliğini oluşturmasında dilin semiyotik düzlemiyle ilişkilendirdiği annenin çok önemli bir yeri olduğunu iddia etmiştir. 'Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Deneme'(1980) başlıklı kitabının bir bölümünde Kristeva, eril otoriteler tarafından üretilen dilsel, dinsel, kültürel metinlerin, doğurganlık ve yaratma gücüne sahip kadın bedenini nasıl tahakküm altına aldığını anlatır. Buna göre, yüzyıllar boyunca doğurganlığı ve kadın cinselliğini simgeleyen menstrüasyon kanaması eril söylemlerin ilk hedefi olmuştur. Hayatın devamlılığını sağlayan bu fizyolojik döngünün pis kabul edilmesi ilkel toplumlardan başlar ve günümüze dek devam eder. Böylece, kadın bedeni ve bu bedeni özel kılan menstrüasyon murdarlıkla eş anılır. İlkel toplumlardaki murdarlık ritüelleri insanların simgesel boyutta gerçekleştirdikleri arınma ritüelleridir; dışkısal atık ve menstrüasyon kanaması bu ritüellerde iğrenci simgeleyen temel şeylerdendir.
Ancak, iğrenç kabul edilen bu menstrüasyon kanı aynı zamanda kutsal kabul edilen doğurganlığın da sembolüdür. Tam da bu sebeple, eril söylemlerce kirliliği ve kutsallığı bir arada barındırdığı düşünülen kadın/anne bedeni korkunçtur. Anne eril sistemin içindedir, ancak varlığıyla bu sistemi tehdit eder. Böylece, kadın/anne bedeni öznenin iğrenerek kendini uzaklaştırması gereken şeye dönüşür. Freudçu psikanalizin iddia ettiği gibi, özne kimliğini oluşturmak ve babanın temsil ettiği toplumsal düzene kabul edilmek için öncelikle anneden ayrılmalıdır. Kristeva’ya göre bu ayrılış, öznenin murdar, günahkâr ve ensesti simgeleyen anne bedeninden iğrenmesi ve kendini bu bedenden dışarı atmasıyla mümkündür. Yani, birey olabilmenin ön koşulu içinde “beni” oluşturan anne bedeninden iğrenmedir.
Tüm bu anlatılanların “Masumlar Apartmanı” dizisiyle nasıl bir ilgisi olduğunu gelirsek, diziye konu olan apartmanın içindeki çöp dairenin simgeledikleriyle söze başlayabiliriz. Karanlığı, kargaşayı ve bilinmezliği somutlaştıran çöp daire, psikanalizdeki “ana rahmi” imgesine paralel kurgulanmıştır. Her ne kadar çöp dairedeki poşetlerde Hasibe’nin neleri biriktirdiği tam olarak söylenmese de Safiye kendisine yazılmış aşk mektuplarını bu dairede buluyor ve seyirci Hasibe’nin kızının mektuplarını okuyarak, kendi içinde bastırmaya çalıştığı sevilme arzusunu ateşlediğini biliyor. Bu bağlamda, çöp daire kadının toplumca ayıp sayılan arzusunu gizlice bastırdığı yere dönüşüyor. Yani, çöp daire çoğu seyircinin nefret ettiği anne karakteri Hasibe’nin toplum tarafından ayıplanan cinsel arzuları, aybaşı kanaması, doğurganlığı; özetle görünmez kıldığı ve inkâr etmeye çalıştığı dişil bedenidir. Ölmüş annesinin yasını tutan ve farkında olmadan onun yerini alan Safiye karakteri bu söylemi doğrular ve çöp daireyi neden boşaltamadığını şu sözlerle anlatır: “Annem siz görmeseniz de bu dünyadan bir Hasibe geçti demek istiyormuş, iz bırakmak istiyormuş orada. Ben o izlere sahip çıkıyorum. ... Orası benim annem.”
Çöp daire, Freudçu bir bakış açısıyla Safiye’nin bilinçaltıdır ama Kristeva’ya göre, eril söylemin yarattığı korkunç ve iğrenç kadın/anne bedeninin ta kendisidir. Ve tıpkı Kristeva’nın iğrençlik kuramında vurguladığı gibi bu beden tiksindirici, aynı zamanda da merak uyandırıcı ve büyüleyicidir. Daireden gelen kötü kokuya rağmen, apartmandaki tüm “masum”ların –çocukken duygusal ve fiziksel istismara uğramış tüm çocuklar–ısrarla çöp daireyi keşfetme isteği kadın/anne bedenine atfedilen bu kutsal-iğrenç ikircikliğiyle açıklanabilir. Özellikle, Hasibe’nin öfkesinden nasibini almış iki kız çocuğu Safiye ve Gülben’in temizlik takıntısı ve bu takıntıyla çelişen çöp biriktirme istekleri kadın/anne bedenine duyulan iğrenme ve hayranlık hissinin sonucudur. Safiye’nin ilk kez aybaşı olduğunda annesinin onu “rezil” diyerek suçlaması ve kadınlığa atılan bu adımın pislik ve günahla ilişkilendirilmesi, ataerkil düzende kadının yaratma mucizesine sahip kendi bedenine yabancılaştırılmasıyla açıklanabilir.
Tıpkı ilkel toplumların murdarlık ritüellerinde olduğu gibi, Safiye ve Gülben de içine hapsoldukları “pis” kadın/anne bedeninden çıkış yolunun iğrenme ve temizlikten geçtiğine inanmaktadırlar. Tıpkı bu murdarlık ritüellerinde olduğu gibi temizliğin akışını belirleyen belirli hareketler, sayılar vardır. Safiye karakteri kendi belleğinde cinsellik, bedensel haz ve günahla ilişkilendirdiği her anısından sonra kendisini kazırcasına yıkamaktadır. Bu bağlamda, hem temizlik hem de banyo sahneleri toplumca murdar kabul edilen dişil bedenden ve onun günaha davet cinsel çekiminden arınma ritüellerinin bireysel yansıması olarak düşünülebilir. Safiye’nin kendini yok edercesine yıkandığı sahneler, ataerkil toplumlarda kadın bedenine atfedilen kirden kurtulmanın bir yoludur. Bedenlerinden iğrendirilen bu kadınlar aslında onları kadın yapan özlerinden uzaklaşmaktadırlar.
Dizideki Han karakterinin çöp toplama hastalığı ve hayatındaki anne/sevgili rollerine sahip kadınları temsil eden mankenlerle dertleşmesi ve bunu çöplükte yapması da yine kadın/anne bedeniyle yaşanan pis, yasak ve yer yer ensest ilişkinin çekiciliğini ve bu dişil bedeninin eril tahakküm altında şekillenen düşünce dünyamızdaki karanlık yerini anlamak açısından önemlidir.
Kristeva bireysel, dilsel ve toplumsal değişimin iğrenç kabul edilen anne bedenine yeniden dönüş ve onun yeniden keşfedilmesiyle olacağına inanır. Bu keşif, eril dilde kendini anlatamayan kadına yeni bir dilsel alan yaratacak, toplumsal konumunu erkekle eşitleyecek ve kadın bedenindeki semiyotik enerjinin yaratıcılığa dönüşerek, alternatif sistemlerin kurulmasına imkân sağlayacaktır. Bu sebeple, dizideki iyileşme süreci çöp dairenin boşaltılması ve akabinde bu biriken çöplerden kurtulmakla mümkün olmayacaktır. Aksine, iyileşme çöp torbalarının açılması, kadının kendi kimliği, bedeni ve cinselliğiyle barışması, geçmiş kuşakları kendi kadın bedenlerinden utanma ve tiksinme noktasına getiren eril söylemin yıkılmasıyla başlayacaktır. Kadın bedeninin eril tahakküm altından çıkarılması aynı zamanda emekçi kadınların erkeğe kıyasla değersiz görülen emeğinin erkekle eşit kabul edilmesi, namus kavramının kadın üzerinden tanımlanmasının önüne geçilmesi, kadın bedeninin cinsel bir objeye indirgenmesinin de önüne geçecektir.