Mavi gökyüzünde siyah lekeler
Peter Hobbs’ın 'Bostanda, Kırlangıçlar' romanı, Talha Aydın çevirisiyle Ketebe Yayınevi tarafından yayımlandı.
Deniz Poyraz
'Bostanda, Kırlangıçlar', İngiliz yazar Peter Hobbs’ın dilimize çevrilen ilk romanı. Bu kısa fakat yoğun metne novella demek daha uygun olacak. Novella, öyküden daha uzun, romandan hacimsel anlamda daha dar bir tür olarak, güncel edebiyat ortamında sıkça kullanılmaya başlanan bir tanım. Derli toplu kurgusuyla, tekrara düşmeyen ve akışının doğasını sekteye uğratacak lüzumsuz öğelere yer bırakmayan anlatımıyla 'Bostanda, Kırlangıçlar’ın bir novelladan bekleneni karşıladığını belirtmek gerek.
Öncelikle, birinci tekil şahsın ağzından takip ediyoruz hikâyeyi. Yarım kalmış, dahası, yaşanamamış bir aşkın hüznüyle geçen yıllar konu ediliyor. Geçmişe dönüşlerle şekillenen kurgunun temel izleğini, isimsiz anlatıcının epey dramatik kişisel tarihi oluşturuyor. İlk-gençliğinde başından geçen kısacık bir olay, tüm bir yaşantısını yekten değiştiriyor. Uzun bir cezaevi sürecinin ardından, yıllar sonra döndüğü köyünde artık kimselerin tanımadığı –tanısa da tanımazdan geldiği- insanlarla birlikte, kendini yeniden inşa etmeye çalışıyor anlatıcı-kahraman. İçinde, kendisine uzanan dost elinin minnet duygusu, geçmişinin gizemli patikalarında ilerlemeye başlıyor.
Öte yandan, dupduru pastoral bir görüntüyle açılıyor metin. Bu hâliyle, Yan Lienke’nin kalemini hatırlatıyor bize sanki, ancak bambaşka bir topraktan. Ufukta Pakistan taşrası; başlarını yeni yeni çıkaran ekinler, rengârenk çiçeklenmiş yaşlı ağaçlar, yüce dağ başları… Kırlangıçlar, mavi gökyüzünde siyah leke. Nar bahçesi ve nihayetinde bir bostan, yıllar öncesine uzanan bir hikâyenin olay mahallini oluşturuyor. Her satırıyla yaşayan, nefes aldıran bir atmosfer hakim. Sonrasında, tüm bu görüntünün antitezi gibi karanlık bir geçiş karşılıyor okuru. Suç ve ceza, cezaevi ve işkence…
İşlemediği bir suçun cezasını ömrünün en güzel seneleriyle ödeyen kahraman, günbegün yalnızlaşıp, cezaevlerinin yosun bağlı duvarlarından evvel kendi varoluşuna hapsoluyor. “Hapsediliyor” demek daha doğru. Kabuk bağlı eski yaralar kurcalandıkça, altından çıkan hikâye tüm bir yaşantıyı sorgu masasına yatırıyor. Alt metinlerde okuyoruz ki Asya’nın göbeğindeki devasa coğrafyaya yayılmış bu garip ülke, halkının çektiği ıstırapların üzerinde yükseliyor. Bir yanda, yanı başındaki emperyalist işgalle boğuşan Afganistan, öte yanda Orta Asya’daki her karesi mayın döşeli satranç tahtasında kendine yer açmaya çalışan silahlı örgütler.
'Bostanda, Kırlangıçlar', insanlık onurunu fena halde zedeleyen ve yoksullukla, işkenceyle geçen yılların ardından insan kalabilmek adına en temiz hatıralarına tutunan bir adamın romanı. Neticede, yazar Peter Hobbs, dünyanın sırtını döndüğü bir coğrafyaya baktırıyor bizi. Buradan bunca nahif ve sıcak bir insanlık öyküsü çıkarmayı başarmakla birlikte, okuruna umut etmenin ve gerçek sevginin, gerçekten sevebilmenin kıymetini hatırlatıyor. 'Bostanda, Kırlangıçlar', özellikle Batı gündeminde ancak ıstırap ve karanlığıyla, savaş ve acılarıyla, ölüm ve sefalet haberleriyle kendine yer bulabilen bu kadim coğrafyada, adına “insan” denen varlığın anlamını, varoluşundaki gayeyi tekrar düşünebilmemiz için bir fırsat sunuyor. İyi okumalar…